06/ 08/2022 tarihinde Artı Gerçek’te yayınlanan “Zihniyetin Esaretinde Yozlaşan Dil” başlıklı yazımda; dilin bir araç olduğunu, dili, sözcükleri, kavramları belirleyenin de zihinsel süreçlerin oluşturduğu zihniyet kodlamaları olduğunu unutmamak gerektiğini, zihinsel kapasite ne kadarsa dilin o kadar olduğunu, dilin kapasitesi ne kadarsa sanatın, edebiyatın, felsefenin, bilimin, siyasetin de o düzeyde gerçekleştiğini belirtmiştim.

Sadece dilin zihniyete dayalı ürettiği kelimelere bakarak bile o toplumun hayat anlayışı, yaşam tarzı, etik ve estetik algılayışı, sahip olduğu değerleri hususunda çıkarımda bulunulabilir.

Erich Rothacker, dilden toplumsal değerlerin tespit edilebileceğini, aynı zamanda toplumun karakteri hakkında onun ürettiği ve kullandığı kelimeler vasıtasıyla çıkarımda bulunabileceğini belirtmekte.

Rothacker’e göre; fikir ve felsefeye ait ‘Kosmos, Logos, Eros’ gibi kavramları ancak Antik Yunanlılar yaratabilirlerdi. Buna karşılık sert ve disiplinli bir toplumun ruhunu yansıtan ‘Pietas, Auctoritas, Potestas, Dignitas, Gravitas, Virtus, Imperium’ gibi kelimeler de Romalıların yarattığı kavramlardı.

Kültür antropolojisi alanından baktığımızda, kültürlerin ancak sanat, edebiyat ve bilgelik sayesinde yükseldiklerini ve kültür kavramına bir anlam kattıklarını görmekteyiz.

Toplumsal, siyasal ve ekonomik alandaki zihniyet ve geleneklerimize, bilim, sanat, edebiyat, felsefeye olan ilgi ve yaklaşımımıza bakarak içinde yaşadığımız kültürün “yüksek kültür” olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu alanlar hepimize tutulan bir ayna işlevini görmekte.

Zihnimizi dogmalardan, kodlardan, adlandırmalardan temizleyerek hayal gücümüzle dile, kelimelere ve kavramlara dışarıdan bakabiliriz. Yazımda belki de buna etnik kimliklere dayalı ülke isimlerinden başlayabiliriz diyerek örnekler vermiştim.

Ömer Faruk, Yeni İnsan Yayınevi’nden geçen ay çıkan “Gül ile bülbül cumhuriyeti” isimli denemesinde; insanın dünyayı algılama, kavrama ve yorumlama yöntemindeki yanlışa, doğaya tahakkümüne, yeryüzünü tüketilecek hammadde olarak görmesine eleştiri getirmekte.

Bu durumun insanın kendi kendisini yok etme sürecini başlattığını belirtirken Ortadoğu’nun münzevi yazarlarından Abdülgaffar el Hayati’nin 127 yıl önce yaptığı öneriye kulak vermemizi istemekte.

“Tahakküm doğayla başlar, kadınla sürer, çocukla diğer nesillere aktarılır. Gül ile bülbülü ilk yok eden ve bu yok edilişe susarak ortak olan ilk kişi ilk suçludur. Fail ve sessiz kalanın beraberliği ise ilk ‘suç ortaklığı’ örgütlenmesidir. Ardından kötülüğün toplumsallaşması, normalleşmesi ve kendisini ‘iyi’ olarak sunması gelir. Bu yüzden ‘Gül ile Bülbül Cumhuriyeti’ adı etrafında bir araya gelmeye razı olmak hem bu suçu kabul etmek hem de dünyayı yeryüzüne iade etme açısından mutlaka atılması gereken bir yeni başlangıç adımıdır. (el Hayati – Faruk - a.g.e.)

İçinde var olduğu doğayı, dolayısıyla kendini de yok etme suçunu işleyenlerle buna sessiz kalarak suç ortaklığı yapanları zihniyet değişikliğine ikna etmek güç gözüküyor. Varlığını doğayla birlikte, onun içinde var olan hareketli-hareketsiz varlıklarla bağlantılı gören insanların çoğalması önemli.

“Gül ile Bülbül Cumhuriyeti” teklifi bir başlangıç hamlesi. Ancak “cumhuriyet” sözcüğüne itirazım var.

Yeryüzünde cumhuriyet yok. Cumhuriyet sadece insanların yönetimiyle ilgili dünyalı bir kavram. İçi boşaltılmış, siyasi bir kavram olan cumhuriyet ulus-devlet’in yapıtaşı. Çeşitli cumhuriyetler var. Önemli bir bölümü de demokrasi barındırmıyor. Bu kavram da bir sınır ifade ediyor. Gül ile bülbülü de yok eden de bu siyasi kavramlar.

Daha önceki yazımda önerdiğim “ülke” kavramını coğrafi anlamda düşündüm. Ancak bu kavram da siyasi bir anlama sahip. Belki Arapça kökenli “Diyar” kavramı uygun düşebilir. “Diyar” sözcüğü; olağan olarak ortaya çıkmış olan, doğaya uygun, yapay olmayan, yapmacıksız, bazı nitelik veya değerleri taşıyanların çok bulunduğu yer, yurt, dünya anlamlarına geliyor.

Bu nedenle önerdiğim şekilde Finlandiya “Ak Zambaklar Diyarı”, gülleriyle meşhur İngiltere “Güller Diyarı”, coğrafyasında Alp dağlarının çokça yer aldığı Fransa “Alpler Diyarı” ya da “Âşıklar Diyarı”, sahilleri, dansları ve müziğiyle ünlü İspanya “Kostalar (sahiller) Diyarı” olarak adlandırılabilir.

Orta Amerika ülkesi olan Kosta Rika’nın (İspanyolca: zengin sahil) ismi etnik kimliğe vurgu yapmıyor. Ülkenin ordusu bulunmadığı için askeri harcamaları yok. Mutluluk Partisi ülkeyi yönetiyor.

Zihniyet değiştikçe isimler de, kelimeler de, kavramlar da değişecek. Sınırlar, bayraklar, marşlar, savaşlar anlamsız hale gelecek.

İstanbul üç büyük imparatorluğa başkentlik etmiş. Anadolu birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Türkiye için “Uygarlıklar Diyarı” uygun olabilir. Kuşkusuz zihniyet değişikliğiyle birlikte her alanda yüksek kültür yaratmak koşuluyla... Ya da Faruk’a atıfla “Gül ile Bülbül Diyarı”...