Demokratik süreç odaklı anayasa inşasında önemli bir örnek olan Güney Afrika'da, toplum anayasa inşa sürecine doğrudan katılmış, süreç boyunca konuşmak ve tartışmak üzere harekete geçirilmiş, radyolar 11 farklı dilde yayın yapmış, okullar, kiliseler, il ve ilçe meclisleri, spor kulüpleri tartışma alanı haline getirilmiş, toplumla iletişim % 73 oranında sağlanmış, açık tartışmalar yürütülürken toplumdan 1.7 milyon dilekçe toplanmış, bu dilekçelerden 11.000 kadar öneri çıkarılmış, 90'lı yılların başlarında başlayan süreç anayasanın anayasa mahkemesinden onay almasıyla 1997 yılında sona ermiş, Mandela bu süreci şu sözlerle noktalamıştır: "Halk artık özgür olmakta özgür." Ortaya çıkan anayasada 11 resmi dil, 3 başkent kabul edilmiş, 9 özerk bölge tanınmıştır.

Güney Afrikalı aktivist ve din adamı Desmond Tutu, Anayasanın dayandığı kadim Afrika felsefesini şöyle özetliyor: "Ubuntu sadece sen insan olduğun için benim insan olduğumu söyler. Eğer ben senin insanlığını zayıflatırsam, kendi kendimi insanlıktan çıkartırım."

Bu Afrika felsefesi Güney Afrika geçici anayasasının son sözünde şöyle yer almış: "Bu anayasanın benimsenmesi, insan haklarının büyük ihlallerini, vahşi çatışmalarda insani prensiplerin ihlalini ve bir nefret, korku, suç, intikam mirasını meydana getiren geçmişin çatışmacı bölünmelerini aşmak için Güney Afrika'nın insanları bakımından güvenli bir temel oluşturmaktadır. Şimdi bunlar bir intikam değil anlayış ihtiyacı, bir misilleme değil ıslah ihtiyacı, zulüm değil ubuntu ihtiyacı şeklinde ifade edilebilir." Ubuntu, yani bir anlamda insaniyet, ötekinin ve diğer toplulukların kimliklerine saygı göstermek.

Eritrea'de insan hakları uzmanları kırsal alanda müzakere sürecini başlatmış, anayasa komisyonunun önerisi bölgesel, yerel düzlemlerde müzakere edilerek öneriler alınmış ve son metin oluşturulmuştur.

Tayland'da her ili temsilen gösterilen adaylardan parlamentonun seçtiği 76 üye ve uzmanlar arasından seçilen 23 üyeden oluşan 99 üyeli bir "Anayasa Taslağı Kurulu" (ATK) oluşturulmuş, "Kadınlar Ağı" organizasyonu ile kadınların ATK'da temsilleri güvenceye alınmış, ATK'nın hazırladığı taslağı tartışmak üzere illerden gelen temsilciler bölgelerinde kamuya açık müzakere süreçli toplantılar düzenlemiş, radyo ve televizyonlar müzakere sürecini desteklemişlerdir.

Tayland tarihinde ilk kez toplumsal konular toplum tarafından derinlemesine ve açık olarak tartışılmış, müzakereler sonucu taslak ATK tarafından yeniden yazılmış, kurulca kabul edilerek parlamentoya gönderilmiş, parlamento anayasayı 27.09.1997 tarihinde kabul etmiştir.

Bu süreç sonunda Tayland Krallığı Anayasası'nda "insanların insan onuru, hakları, hürriyetleri ve eşitliği korunur" ve "Tayland halkı, asla, cinsiyet ve dine bakılmaksızın, bu Anayasa kapsamında eşit korumadan yararlanır" düzenlemeleri yer almış olup, Tayland Krallığı Anayasa Mahkemesi, Anayasanın "hukukun üstünlüğüne bağlılık, demokrasinin savunulması, insanların hak ve özgürlükleri için saygı" ilkesine bağlı davranmakta.

Nikaragua'da kurucu meclisin hazırladığı taslak 73 bölgede yapılan yerel meclis toplantılarında 100.000 kişi tarafından tartışılmış, sürece kadınlar etkin bir şekilde katılmış, müzakere süreci radyo ve televizyonlarca yayınlanmış, öneriler tartışılarak ve uzlaştırılarak ikinci bir metin kabul edilmiştir.

Brezilya'da toplumdan gelen 60.000 kadar öneri komisyonlarca toplumda açık olarak müzakere edilmiştir. Fiji ve Kamboçya'da süreç kapalı, üstten belirleyici ve salt çoğunlukçu olarak gerçekleştiğinden başarılı olunamamıştır.

Sözkonusu anayasa inşa süreçlerinde temel hak ve özgürlükler tartışma konusu yapılmamış, bu konuda evrensel demokratik standartlar referans alınmıştır. Özgürlüklerin sınırlandırılmasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden ileri gidildiği görülmüştür.

Yeni anayasayı inşa ederken insaniyet, insancıllık, empati bize yol göstermeli. Süreç odaklı anayasa inşa eden ülkelerden hiçbiri Türkiye'den daha iyi koşullara sahip değilken bunu başardılar. Ülkemizde, toplum katmanlarında siyasi bilinç gelişmiş, özgürlük talebi artmıştır. Toplum sürece katılmadığı, açık, katılımcı, dürüst ve müzakereci bir yöntem izlenmediği takdirde çoğulcu, özgürlükçü, katılımcı, hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir anayasa inşa etme şansımız kalmaz. Toplumsal barış umudumuz kaybolur.

Anayasayı demokratik bir süreçle inşa etmenin yöntemine ilişkin ilkeleri, Yeni Anayasa Platformu'nun 2012-2013 yıllarındaki çalışmaları sürecinde halkla yüz yüze yaptığımız toplantılardan topladığımız verileri de değerlendirerek şu şekilde tespit etmiştik.

Süreç odaklı bir anayasa yapılacaksa bu ilkeler yol gösterici olabilir.

1- Kuruculuk "halkla başlayan, meclisle devam eden ve halkla biten" bir süreç olarak tanımlanmalıdır.

2- Mecliste ortaya çıkacak temsil eksikliğini gidermek üzere, parlamento dışı siyasi partileri de anayasa yapım sürecine katacak mekanizmaların oluşturulması gerekir.

3- Yeni anayasayı yasalaştırma süreci eski anayasadan bağımsız olarak, onu referans almaksızın, özgün bir meclis kararı ile yürütülmelidir.

4- Halkın doğrudan görüşlerinin alınması esastır. Bu amaçla uygun araçlar ve olanaklar yaratılmalıdır. Meclis başkanlığının inisiyatif almasıyla yönetilecek süreç, tüm siyasi görüşlerin sürece müdahil olduğu ve halk taleplerinin merkeze alındığı bir yöntemle yürütülmelidir. Yeni anayasa için sadece siyasal ve hukuki meşruiyet yetmez. Toplumsal meşruiyete dayanma zorunluluğu, insanların görüşlerini doğrudan ifade etmesini gerektirir. Bu aynı zamanda demokratik kültürün oluşması ve demokrat bireyin ortaya çıkması bakımından çok önemli bir deneyimdir.

5- Anayasal karar halka aittir. Kurumları yaratacak olan da halk iradesidir. Bu nedenle darbe anayasalarının öngördüğü kurumlar yeni anayasanın yapımında karar ve inisiyatif sahibi olmamalıdır.

6- Böyle bir süreçte toplumdaki farklı kimliklere ait geleneklerin birbiriyle kuracağı dayanışmadan yola çıkarak, farklı unsurlar arasındaki uyuşmazlıklar değil, bu unsurların birlikte yaşama arzusu etkili olacaktır. Bu açıdan bakıldığında, yeni anayasanın yapım sürecinde toplumsal dayanışmanın ve farklı kimliklerin yan yana duruşunun güvenceye alınması zorunludur.

7- "Bana anayasa verme, anayasa yapmayı öğret" talebi birtakım temsilciler aracılığıyla değil, isteyenlerin doğrudan sürece eklenebileceği bir katılımcılık modeline işaret ettiğinden sürecin bir festival şenliğinde yürütülmesi katılımın verimliliğini artıracaktır. Ancak sürecin sağlıklı ve verimli işlemesi için ifade özgürlüğünün hukuki güvenceye alınması esas olmalıdır.

8- "Yeni anayasayı surların arkasında yaşayanlar yapmasın" ifadesi, halkın yeni anayasanın yapımında ordu, yargı ya da idari bürokrasi gibi çeşitli kurumları değil, sadece siyasetçileri ve meclisi muhatap aldığını ortaya koyduğundan muhataplarını meşru sayabilmek için, doğrudan halkın görüşlerini dikkate almaları önemlidir.

9- Yeni anayasanın katılımcı bir biçimde yapılabilmesi için, yeni bir anayasaya yönelik çalışan farklı sivil girişimlere ait çabaların birleştirilmesi ya da eşgüdümlü hale getirilmesi gerekir.

10- Yeni anayasanın, önceki anayasalardan farklı olarak, toplumun her kesiminin katılımıyla oluştuğunu ve koruyuculuğunun da topluma ait olduğunu gösteren bir işaretin anayasanın başlangıcında olması toplumsal meşruiyet bakımından gereklidir.

Topluma "Yeni anayasa için söylediğin bir sözün olsun, sen de bir iz bırak", "Özgürlük ve barış sorumluluktur, sen de bu sorumluluğa katıl" ya da Güney Afrika'da yapılan çağrı gibi "Tarihe izinizi bıraktınız, şimdi sıra fikrinizi belirtmekte" diyerek seslenebiliriz.