Güney Afrika Cumhuriyeti, 29 Aralık 2023’te, İsrail’in Gazze halkının önemli bir bölümünü yok etmeyi amaçlayarak buna uygun fiillerde bulunması sonucu soykırım suçunu işlediği iddiasını içeren 84 sayfalık dilekçeyle Uluslararası Adalet Divanı’na başvurdu.
Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in dosyanın reddi talebini kabul etmedi. İsrail devleti ve Netanyahu iktidarı, artık soykırım suçlamasıyla sanık sandalyesinde olacak. Kararı tam da Güney Afrika’yı gezerken öğrenmiş olmam, daha önce bu ülkeye olan ilgimi ve sempatimi daha da artırdı.
Savaş bölgesinden uzak bir coğrafyada bulunan Güney Afrika’nın soykırım gibi insanlığı bir bütün olarak ilgilendiren fiillerin işlenmesinden duyduğu sorumluluğu somut bir eylem haline getirmesi insanlık adına umut oluşturan vicdani bir girişim oldu.
Kuşkusuz bu girişimin gerisinde, ırk ayrımcılığına dayalı Apartheid rejimine ilişkin toplumsal-tarihsel hafızayla birlikte, kadim Afrika değerler sistemi ve terörist damgasıyla 18 yıl Robben Adası’nda, 8 yıl Pollsmor Cezaevi’nde tutulan Nelson Mandela ve arkadaşlarının bıraktığı özgürlükçü-çok kültürlü demokratik miras bulunmakta.
Koloni öncesi Afrika’nın hatırlanabilecek imgelerinden birisi ‘Ubuntu’. Bu kelimenin ne doğrudan bir çevirisi var, ne de kolaylıkla tanımlanabiliyor. Belki ‘insaniyet’ kavramı bir ölçüde karşılayabilir. Kökeni, insaniyete yüksek bir değer atfeden geleneksel Afrika toplumlarına dayanmakta.
Toplumsal bir bağlamda ifadesini, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde kişiliğini ve onurunu hissetmesinde buluyor. Bireyin kimliği, ötekinin ve toplu halde diğerlerinin kimliklerine saygı göstererek şekillenir anlayışı insancıllığı, insanlığı ve birbiriyle bağlılığı da kapsamakta.
Toplumun bir üyesi onun bir parçasıdır ve ona katkıda bulunur (biz, biz olduğumuz için benim). Güney Afrika Anayasa Mahkemesi’nde başkanlık yapmış olan Pius Langa’ya göre, bir başkasının insanlığının incitilmesi, her bireyin toplumun bir parçası olması nedeniyle bireyin ve toplumun insaniyetine zarar verir. Prensip, birbirini gözetmeyi ve her bir bireyin diğeri için sorumlu olmasını önemser.
Ubuntu, sadece bir hayat felsefesi değil, aynı zamanda sosyal davranış için bir rehber oluşturmakta. Nitekim Güney Afrika, Zimbabwe, Zambiya ve Botswana’da gördüğüm gülümseyen, birbirlerine saygılı, alçakgönüllü insanlar bunu doğruluyordu.
1993 tarihli Güney Afrika geçici Anayasası’nın son sözünde, Ubuntu’nun, insan haklarının büyük ihlallerini, vahşi çatışmalarda insani prensiplerin ihlalini ve nefret, korku, suç ve intikam mirasını meydana getiren geçmişin çatışmacı bölünmelerini aşmak için Güney Afrika’nın insanları bakımından güvenli bir temel oluşturmakta olduğu belirtilmekte. Bir intikam değil anlayış ihtiyacı, bir misilleme değil ıslah ihtiyacı, zulüm değil ubuntu ihtiyacı.
Ubuntu’nun önemli bir özelliği, düzeltici adalete ve uzlaşmaya odaklanması. Kültürün egemen teması diğer bir kişinin hayatının en azından kişinin kendisininki kadar değerli olduğu. Her kişinin onuruna saygı, bu kavramın ayrılmaz bir parçası. Zalim, merhametsiz ya da onur kırıcı davranışlar ubuntu yoksunluğu sayılıyor.
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarının, adaletin intikamdan ayrılması gerektiği yaklaşımıyla yapıldığını ifade ederken Baş Piskopos Desmond Tutu, şöyle demekte: “Ubuntu, sadece sen insan olduğun için benim insan olduğumu söyler. Eğer ben senin insanlığını zayıflatırsam, kendi kendimi insanlıktan çıkartırım.”
Afrika kültürünün ürettiği önemli bir diğer değer olan İndava, belirli bir amaç etrafında tartışmayı ve uzlaşmayı ifade ediyor. Gerilimleri uzlaşma ve işbirliği ekseninde azaltmak, toplum hayatını rahatlatmak. Afrika kabilelerinin koloni öncesi dönemde sözlü geleneğe uyarak diyalog içinde sorunları çözme pratiği. Bunun anlamı hiç kimsenin kimliğinden utanmadan toplumda yer alması, çok kültürlülüğün korunarak farklı olanların işbirliği ve barış içinde var olması.
Güney Afrika, Mandela’nın önderliğinde “müzakereci demokrasi”nin bir örneği olarak Güney Afrika Anayasası’nın inşa sürecini başarıyla tamamladı. Halka erişim oranı % 73’leri buldu. Sürece katılan taraflardan her biri en zor anlarda bile mümkün olduğu kadar müzakereci bir tutum sergiledi. Müzakere, demokrasi, temel hak ve özgürlükler dışında kalan konularda katılan her bir tarafın zaman zaman ödünler vermesi anlamında cereyan etti.
Süreçte danışma, katılım, müzakere, uzlaşma önemli oldu. Anayasa, toplumsal barışı sağlayacak bir proje olarak ele alındığından bu süreci yönetenler intikam duygusundan anayasa inşa süreci ile kurtulduklarını belirttiler.
Güney Afrika Anayasası’nın yapım süreci, halkın katılımının üst seviyede olduğu en önemli yasama süreci olarak gösterilmekte. Müzakerelerin sonuçlanması için kesin bir süre tayin edilmiş olması da kilitlenilen noktalarda tartışmaların uzamasını engelleyip uzlaşmayı teşvik etmiş oldu.
İnsanların kendi gelecekleri üzerine alınacak kararlarda söylediklerinin dikkate alınması onları hak ve özgürlükleri kullanmada ve korumada daha istekli kıldığı açık. Mandela’nın anayasanın kabulünden sonra dediği gibi, Güney Afrika halkı artık “özgür olmakta özgür”. Bu nedenlerle Güney Afrika’nın anayasa inşa süreci önemli bir örnek. Peki bu süreç sonunda Güney Afrika ortaya nasıl bir anayasa çıkardı?
Güney Afrika, demokratik süreç sonunda inşa ettiği anayasanın felsefesini başlangıç metnine şu şekilde yansıttı:
“Biz ... bu Anayasayı Cumhuriyetin temel kanunu olarak kabul etmekle geçmişin ayrılıklarını ıslah ederek demokratik değerler, sosyal adalet ve temel insan hakları üzerine kurulu bir toplum oluşturduk; hükümetin halkın iradesiyle oluştuğu ve her vatandaşın kanun tarafından eşit olarak korunduğu demokratik ve açık bir toplumun temellerini attık; tüm vatandaşların yaşam kalitesini geliştirmek ve her bireyin potansiyelini ortaya çıkarmasını sağlamak; ve milletler ailesi içerisinde egemen bir devlet olarak hak ettiği yeri alabilmesi için birleşik ve demokratik bir Güney Afrika kurduk.”
Güney Afrika’nın üç başkenti bulunmakta: Yasama başkenti Cape Town, yürütme başkenti Pretoria, yargı başkenti Bloemfontein.
Güney Afrika’da özerklik kullanan 9 bölgesel yönetim ve her bölgenin yasama ve yürütme organı bulunmakta. Tarım, eğitim, sağlık, konut, ulaşım, iç güvenlik, spor, turizm, çevre, belediye kurma bölgelerin yetki alanı içine girmekte.
Anayasada 11 ayrı dil, resmi dil olarak yer alıyor (İngilizce, Afrikaans, Zuluca, Venda dili, Tsongaca, Sotho dili, Kuzey Sotho dili, Swati dili, Tsvana dili, Xhosa dili, Güney Ndebele). Anayasada ayrıca yerli dillerin kullanım ve statüleri tanınmış ve devlete bu dillerin kullanımının geliştirilmesi ve statülerinin korunması için uygulamaya dönük müspet önlemler alması görevi verilmiş, bütün resmi dillerin aynı ölçüde değer göreceği ve bu dillere eşit muamele yapılacağı belirtilmiş.
Anayasaya göre merkezi hükümet ve bölgesel yönetimler, ülke çapında veya bir bölgede, bölgesel özellikler ile halkın ihtiyaç dengesi ve tercihlerini dikkate almak suretiyle herhangi bir resmi dili kullanabilirler. Ancak merkezi hükümet ve her bir bölgesel yönetim en az iki resmi dil kullanmak ve belediyeler kendi bölgelerindeki yurttaşların kullandıkları dili ve tercihlerini dikkate almak zorunda.
Anayasada topluluk hakları da tanınmış durumda... “Kültürel, dini ve dilsel topluluklar” başlıklı 31. bölümde kültürel, dini veya dilsel bir topluluğa mensup kişilerin, o topluluğun diğer üyeleri ile birlikte kültürlerinin gereğini yerine getirme, dinlerini yaşama ve dillerini kullanma ile kültürel, dini ve dilsel birliklerle sivil toplumun diğer organlarını oluşturma, bunlara iştirak etme ve koruma konularındaki haklarının göz ardı edilemeyeceği belirtilmekte.
Anayasanın “Eğitim” başlıklı 29. bölümünde, devletin eğitim kurumlarında herkesin resmi dilde veya kendi seçecekleri dillerde eğitim alma hakkına sahip olduğu, bu hakkın uygun bir biçimde fiiliyata dönüştürülerek uygulanmasını garanti altına almak için devletin, mümkün olan bütün eğitim alternatiflerini, her bir ara kurumu dahil etmek üzere gözetirken eşitliği, uygulanabilirliği ve geçmişteki ırkçı ve ayrılıkçı kanun ve uygulamaların sonuçlarını düzeltmeyi göz önünde tutacağı hususu düzenlenmekte.
Güney Afrika’nın yaşadığı deneyimde anayasa süreci katılımcı ve demokratik oldu. Sürecin sonunda da ortaya çoklu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü, hukuka dayalı demokrasiyi öngören bir anayasa metni çıktı.
Güney Afrika kadim değerlerden, siyasi tarihinin yarattığı kültürden, Mandela ve arakadaşlarının insan hakları ihlallerine karşı direnme azminden aldığı ilhamla güçlülerin kurduğu hukuk düzeninde, güçlülerin de hesap vereceği bir hukuki süreci harekete geçirme cesareti göstererek karanlığa vicdanın ışığını tutabildi, barbarlık yapan güçlünün sanık sandalyesine oturtulmasını sağlayabildi.