Umudu, geleceği, yaşam hakkı, onuru yerle bir edilen insanlar çırılçıplak bir hayatın çaresizliği içinde bırakılmışsa; eritin kalbinizdeki buzulları gözyaşlarınızla!
Çekirdek, manto ve yerkabuğundan oluşan yeryüzünde hareketli mantonun üzerindeki yerkabuğu, levhaların kademeli hareketi sonucu gerilmekte. Deprem, bu yüksek basıncın kırılgan kayaların oluşturduğu faylar üzerinde kırılmaya neden olmasıyla oluşmakta. Yani deprem adını verdiğimiz ve bizi çok etkileyen olay, yerkürenin kendi dinamiği içinde cereyan eden tabiî bir olay.
Hayat kaynağımız olan yerküremiz kendi kuralları içinde işleyişine devam ediyor. Evrenin ve onun bir parçası olan yerkürenin zorunluluklarına uyum sağlamak, sistemin bütünlüğünü kabul etmek zorundayız. Yapabileceğimiz tek şey, yerkürenin kendi işleyişindeki sistemi çözerek bize zarar vereceği noktalarda gerekli ön tedbirleri almak, sonuçlardan en az etkilenecek yolları bulmak.
Bilimsel gerçekler ortadayken ve rasyonel toplumlar tedbirlerle ölümleri ve hasarları azaltabiliyorken, yani kendi insanının yaşam hakkını koruyabilirken bunu “kaderin planı” diye açıklamak hakikati akıldışı bir gerekçeyle örtbas etmek olur.
Yaşadığımız depremde ölüm sayısının giderek artacağı görülmekte. Depremden önce bina inşasında gerekli tedbirleri alsaydık, deprem sonrasına hazırlıklı olsaydık ne kadar az insan ölürdü sorusu vicdanları sızlatmalı.
Batı ve Doğu siyaset kültüründe bu tür ağır sonuçları olan olaylar yaşandığında sorumluluğu kabullenerek istifa etme geleneği var. Toplumda ve siyasi alandaki ahlaki çözülme ve siyasi kadroların kalitesindeki düşüklük, “burada olmaz, burası Türkiye” dedirtiyor.
Güney Kore Başbakanı Chung Hong-won, 16 Nisan 2014’te yaşanan 276 öğrencinin hayatını kaybettiği feribot kazası nedeniyle, “Kayıp ailelerinin çığlıkları yüzünden hâlâ geceleri uyuyamıyorum,” diyerek görevinden istifa etme erdemini gösterdi.
Japonya Başbakanı Naoto Kan, Mart 2011’deki büyük deprem sonrası hükümetin kriz yönetiminin yetersiz olduğu eleştirileri üzerine, Ağustos 2011’de istifa etti.
Letonya Başbakanı Valdis Dombrovskis, 2013 yılı Kasım ayında bir alışveriş merkezinin çatısının çökmesi sonucu 54 kişinin ölümüne neden olan faciadan bir hafta sonra siyasi sorumluluğu üstlendiğini belirterek görevinden istifa etti.
Norveç Adalet Bakanı Knut Storberget, 77 kişinin hayatını kaybettiği Oslo’daki çifte saldırıda yetersiz kaldığı özeleştirisiyle istifa etti.
Makedonya Ulaştırma ve İletişim Bakanı Mile Janakieski, gölde tekne faciası sonucu 15 turist ölmesi üzerine etik sebeplere dayanarak istifa etti.
Donanma üssünde meydana gelen patlamada 13 kişi ölünce Güney Kıbrıs Rum yönetiminden Savunma Bakanı Costas Papacostas, Genelkurmay Başkanı Petros Tsalikidis ve Dışişleri Bakanı Marcos Kipriyanu istifa etti.
Bizde yaşanan her türlü insani facianın siyasi sorumluluğunu üstünden atarak örtbas etme ve bunu araştıranları hain ilan etme kurnazlığı ve aymazlığı nasıl bir kültürden ve dini referanstan neşet ediyor? Bu nasıl bir standarttır ki hiçbir etik değeri barındırmıyor.
Türkiye’nin tektonik levhalar üzerinde yer aldığı, daha önce defalarca deprem facialarıyla sarsılarak büyük yıkımlar yaşandığı, gelecekte meydana gelecek depremlerin bilim insanlarınca yer ve zaman aralığı olarak belirlendiği, ancak bu deneyim ve uyarılardan hiçbir ders alınmadığı, imar politikalarında bu gerçek yokmuşçasına davranıldığı açık.
1999 Gölcük depreminden sonra da yerleşimlerin fay hatları üzerinde genişlemesi, binaların büyük depremlere dirençsiz inşa edilmesi, yapı denetimin zafiyet içinde olması, oy kaygısı ve gelir elde etme amacıyla çıkarılan imar afları bunu gösteriyor. AKP iktidarının âdeta bu faciaya zemin hazırlayan 6 imar affı düzenlemesi yapması, deprem öncesi oy amaçlı bir imar affı düzenlemesi getirmesi aymazlığın derecesini göstermekte.
Beklenen deprem nedeniyle İstanbul’a gösterilen göreceli ilgiye karşılık aynı bölge için uyarılar olmasına rağmen buraya dönüp bakılmamış olduğu yeni yapıların dahi yıkılmasından ve deprem sonrasına ait hiçbir hazırlığın bulunmamasından anlaşılmakta.
Kararnamelerle yumuşak zemindeki tarım arazilerini imara açıp rant yaratacaksınız, bina yapılması riskli bu yerlere depreme dirençsiz yapı yapılmasına seyirci kalacaksınız. İktidar çevresine dağıtılan bu imtiyazların yerel yöneticileri ya da kayyımları araçsallaştırarak ranta çevrilmesini sağlayacaksınız. Bütün uyarıları dinlemeyip depreme de hazırlık yapmayacaksınız.
İktidarın siyasi ve hukuki sorumluluğun yanı sıra cezai sorumluluğu da bulunmakta. Yıkılan binaların altında kalan on binlerce insanın ölmesinde cezai sorumluluk konusu önem göstermekte.
Meydana gelen sonuçtan sadece müteahhitler sorumlu tutulamaz. Müteahhitlere bina yapmaları için riskli arazileri imara açan, binaların depreme dirençli yapılmalarını sağlayacak denetim sistemini kurmayan iktidar sahipleri ve bürokratik kadrolar birinci derecede sorumludur.
Sorumlu olabilecekleri bu şekilde tespit ettikten sonra fiillerin hangi suç bakımından soruşturulabileceğine bakalım. Faciada bilinçli taksirin ötesinde ağırlıklı fiiller var. Bu fiillerin karşılığı ise kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesini düzenleyen TCK 83. maddedir.
Bu maddeye göre kişi yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulmaktadır. Ancak bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin; belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması gerekmekte.
Ayrıca bu suç doğrudan kastın yanı sıra olası kastla da işlenebiliyor. Olası kastta fail hareketi bilmekte, neticeyi de öngörmekte, ancak neticenin meydana gelmesini istemese de neticenin gerçekleşmesi halini ve ihtimalini kabullenmektedir. Neticenin meydana gelebileceğini düşünen fail, fiil ve kararından vazgeçmemekte, neticeyi kabullenmekte ve katlanmayı göze almaktadır. Neticenin gerçekleşmesi olayın seyrine bırakılmakta, fail neticenin gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir.
Sorumlular hakkında olası kast yoluyla TCK 83. maddenin uygulanmasının talep edilmesi durumunda müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasının binlerce kez tatbiki sözkonusu olacaktır.
Yargının bugün getirildiği durum karşısında ve daha önceki emsaller (Gölcük depremi, Soma maden faciası soruşturmaları) ortadayken bu çok önemli soruşturmanın akıbeti de belirsiz gözüküyor.
Yaşadığımız depremlerin ağır olarak yaşanmasında Türkiye’nin, dünyada az görülür bir şekilde katı merkeziyetçilikle ve otokratik, tek kişiye dayalı mutlak yetki sistemiyle yönetilmesinin rolü büyük... Depreme asıl hazırlığın bölgelerde olacağı açık. Bu nedenle merkezin yetkilerini bölgelere devrederek sorumluluğu paylaşması zorunlu.
Parti içi demokrasinin bulunmadığı, lider kültüne dayalı iktidarlar merkezde yetkileri denetimsiz, keyfi olarak kullanmakta. Depremzedelere kalacak yer temini için tek çareyi yurtlardan öğrencileri çıkarmak ve bu nedenle tüm üniversiteleri kapatmakta bulmak otokratik iktidarın akıldışılığının zirvesi. Genç insanların barınma ve eğitim görme anayasal haklarını hukuken yetkisiz bir kararla ortadan kaldırmak durumun vahim bir noktaya geldiğini göstermekte.
İnsan onuruna saygı duyan bir zihniyet ve rejim inşasına ihtiyacımız var. Umudumuzu ve hayallerimizi kaybetmişsek, farklı olanları ötekileştirip empati yapamıyorsak nasıl huzur içinde, vicdanımız rahat yaşayabiliriz!