Küresel eril sistem sadece kadınları değil, çocukları da –özellikle 12 yaş altı ergenlik dönemi öncesindekileri– şiddete ve tecavüze uğratarak başta cinsel ve ekonomik olmak üzere her bakımdan istismar etmekte. Bu nedenle yazı dizisi içinde kadınlarıın dünyada ve ülkemizdeki durumunu belirledikten sonra çocukların durumuna değineceğim.

Kadın, Barış ve Güvenlik (WPS) Endeksi, 177 ülkenin kadınlarının ekonomideki katılımını, ne kadar özgürlüğe ve hukuk güvenliğine sahip olduklarını ölçmek için güvenilir veri kaynaklarından yararlanmakta.

WPS Endeksi, ülke performansını 13 gösterge üzerinden özetlerken ve eğitimden istihdama, yasalardan örgütlü şiddete kadar uzanan kadınların statüsünü ölçmekte.

WPS Endeksi’nin 2023/24 kadınların topluma katılımı, güvenlik duygusu ve adalete erişimi gibi ölçütler baz alınarak elde ettiği verilere göre, 177 ülke arasında birinci Danimarka olmak üzere İsviçre, İsveç, Finlandiya, İzlanda, Lüksemburg, Norveç ön sıralarda bulunmakta.

Umman 75’inci, Vietnam 78’inci, Katar 80’inci, Tacikistan 90’ıncı, Ürdün 92’nci, Tunus 96’ncı sıradalar. Türkiye ise 99. sırada. Çoğu Ortadoğu ve Afrika’da yer alan ülkeler, listenin altında bulunuyorlar.

Endekste, dünya ülkelerinin yüzde 90’ının cinsiyetçi yasalara sahip olduğu belirtiliyor. Veriler, bu ülkelerde kadınlara negatif ayrımcılık yapan en az bir yasa olduğunu göstermiş. Endeks, ülkemizde kadınların yönetimdeki temsiliyetinin ve çalışma hayatına katılımının, eğitim-ücret eşitliğinin, güvenliğinin ve adalete erişiminin kritik seviyelerde olduğunu gösteriyor. Batı Avrupa, cinsiyet eşitliğinin en yüksek olduğu bölge olurken, Türkiye’nin de yer aldığı Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesi cinsiyet eşitliği konusunda en geride.

Dünya Ekonomik Forumu (WEF), Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’ni hazırlarken kadınların ekonomiye katılımı, fırsat eşitliği, eğitim imkânları, sağlık ve kadının siyasi güçlendirilmesi gibi kriterlere bakmakta.

2024 yılı Endeksi’nin Ekonomiye Katılım ve Fırsat Eşitliği listesine göre, 146 ülke arasında Türkiye 133’üncü sırada, Eğitim Başarısı sıralamasında 90’ıncı, Sağlık sıralamasında 98’inci, Politik Güçlendirme sıralamasında ise 114’üncü sırada yer alıyor.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) verilerine göre, Türkiye, yüzde 32’lik kadına şiddet oranı ile OECD ülkeleri arasında 1’inci sırada. Hayatı süresince her 3 kadından biri şiddete uğruyor. Türkiye resmi verilere göre, Avrupa, OECD, hatta G20 ülkeleri arasında da 1’inci sırada.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, yaşam boyunca yakın partner şiddetine maruz kalma sıklığı Avrupa’da yüzde 22, Amerika kıtasında yüzde 25, Afrika kıtasında yüzde 33, Güneydoğu Asya’da yüzde 33, Türkiye’de yüzde 32.

Kadına yönelik şiddeti “küresel eril sistem” bağlamında düşünmek gerek. Kadına yönelik şiddetin artmasında, kadınların topluma ve çalışma hayatına katılımı, iş ve ücret eşitliği, adalete erişim, hukuk güvenliği, siyasi temsil gücü gibi önemli hususlardaki cinsiyet eşitsizliği yatmakta.

Eril sistem tüm dünyada kadınların eşitsizliğe ve şiddete maruz kalmalarına neden olmakta. Savaşlarda en çok zarar gören, devletlerin savaş aygıtı olan orduların, gayrinizami birliklerin, terör örgütlerinin hedefi olan kadınlar. Tecavüze uğruyorlar, köleleştiriliyorlar, çocukları ellerinden alınıyor, yokluğa mahkûm ediliyor ve öldürülüyorlar.

Birleşmiş Milletler’in yayınladığı rapora göre, kadınların yüzde 35’i ömründe en az bir kez şiddete maruz kalmış. 15-49 yaş aralığındaki her 5 kadın ve kız çocuğundan biri yakınları tarafından fiziksel ve cinsel şiddet görüyor. 200 milyon kadın ve kız çocuğu “sünnet” gibi uygulamalarla sakat bırakılıyor.

Eril iktidarın olağan süreçlerde eşitsizlik temelinde ötekileştirdiği ve istismar ettiği kadının bedenine ve ruhuna yönelik şiddet, savaş dilinin yoğunlaştığı dönemlerde daha da artıyor. Özellikle ülkemizde son yıllarda iktidarca en üst perdeden topluma boca edilen militarist, ötekileştirici, linç eylemini özendiren söylemler şiddetin dozunu artırırken bundan en zayıf konumda tutulan kadınların etkilenmemesi mümkün değil.

En gelişmişinden en yoksuluna kadar tüm dünyada, toplumun yarısı şiddet cenderesinde yaşamaya devam ediyor. Bu şiddet kendini “cinsiyet temelli şiddet”, “işyerinde şiddet”, “savaş ve çatışma bölgelerinde şiddet” olarak gösteriyor.

Doğu ve Güney Avrupa’daki durum, kadınların yaşadığı şiddetin ülkelerin demokratik ve ekonomik gelişmesiyle ilgili olduğunu gösteriyor. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın yayımladığı rapora göre, kıtanın bu bölgesinde (Bosna Hersek, Arnavutluk, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Moldova ve Ukrayna) yaşayan kadınların yüzde 70’i bir tür şiddet yaşamış.

Otoriterleşmeyle kadına şiddet arasındaki ilişkiye verilebilecek en iyi örnek aşırı sağcı, otokrat başkan Jair Bolsonaro’nun Brezilyası. Latin Amerika’daki kadın cinayetlerinin yarısı bu ülkede işleniyor. Irkçılığın ve kadın düşmanlığının güçlendiği ülkede 2018 yılında 1206 kadın cinayeti işlenmiş. 2022’de tecavüz vakaları 75 bine çıkarken, tecavüze uğrayanların yüzde 88.7’si kadın. Mağdurların yarısından çoğu 13 yaş altı.

Türkiye’de de kadın cinayetleri 2008’den itibaren artarken, bu artış 2014’lü yıllardan itibaren rejimin otoriterleşmesi, hukukun kalıcı olarak askıya alınması, ekonomik dengelerin bozulup yoksulluğun yaygınlaşmasıyla birlikte hızlanmış durumda.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre, 2008’de 80, 2009’da 109, 2010’da 180, 2011’de 121, 2012’de 210, 2013’te 237, 2014’te 294, 2015’te 303, 2016’da 328, 2017’de 409, 2018’de 440, 2019’da 474 olmak üzere son 12 yılda toplam 3185 kadın öldürülmüş durumda. 2019’da işlenen 474 kadın cinayetinden 115’i şüpheli olarak kayıtlara geçmiş ve suçluları bulunamamış.

2008-2018 yılları arasında gerçekleşen kadın cinayetlerinden failler listesinin en başında, öldürülen kadının kocası, sevgilisi ya da eski kocası gelmekte. Listede daha sonra tanıdık biri tarafından işlenen cinayetler, hırsızlık ve tecavüz vakaları ile gerçekleşen cinayetler ve akraba cinayetleri gelmekte.

2019’da öldürülen 474 kadından 185’i ateşli silahla, 101’i kesici aletle, 29’u boğularak, 27’si darbedilerek, 19’u yüksekten atılarak, 6’sı kimyasal ilaç içirilerek, 6’sı yakılarak öldürülmüş. 101’inin nasıl öldürüldüğü ise tespit edilememiş.

KCDP verilerine göre, 2020-2024 yılları arasında 1229 kadın cinayeti işlenmiş durumda. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’nun (TKDKF) yayınladığı 10 aylık kadın cinayeti raporuna göre, 2024 yılı 1 Ocak – 31 Ekim tarihleri arasında 357 kadın, erkekler tarafından öldürülmüş. Raporda, sözkonusu kadınların 61’inin ölümünün şüpheli olarak kaydedildiği, 198 kadının ateşli silahla ve 77’sinin kesici aletle öldürüldüğü ifade edilmiş. Öldürülen kadınların ortalama yaşı ise 37 olarak kayıtlara geçmiş.

Rapora göre, kadınların 168’i evli, 96’sı bekâr, 26’sı boşanmış ve 10’u dini nikâhlıymış. 55’inin medeni durumunun bulunmadığı belirtilmiş.

Raporda adı geçen kadınlarının önemli bir kısmının aile içinde öldürülmüş olması da dikkat çekici. 135 kadın bu şekilde hayatını kaybetmiş. Kadınların 53’ünün boşanma aşamasında olduğu, 45’inin tanıdığı bir erkek tarafından, 41’inin ise ilişki yaşadığı erkek tarafından öldürüldüğü belirtilmiş.

Dünyada ve Türkiye’de boyutları hızlı şekilde büyüyen bu insani, vicdani ve ahlaki sorunu tespit ettikten sonra küresel ve ülkesel düzeydeki yaklaşımlara bakmak gerekir.

Devam edeceğim.