Nilgün Tutal Cheviron, editörlüğünü yaptığı 'Haneke Huzursuz Seyirler Diler' isimli kitaptaki makalesinde Fransız filozof Luc Ferry'ye referans vererek dinlerin büyüsünün kaybolduğunu, ütopyaların geri çekildiğini, hayatın anlamı sorusunun kolektif olarak ifadesini bulacağı bir alanın kalmadığını belirtiyor. Hayatın anlamı sorusu ergenlikte bizi meşgul etse de yetişkinler için hastanede ya da mezarlıktaki anla sınırlı olarak kendini açığa vuruyor.

Modern insan, hayatını ister para, ister şöhret ya da güçle doldursun, bir boşluğa düşmüş durumda. Bir aile kurmak, iş sahibi olmak ya da siyasi bir kurtuluş vaadi bu boşluğu doldurmuyor. Modern dünyanın bilimsellik sınırları içinde kalması bu boşluğa katkı sunuyor. Bilgelik ise dışlanmış durumda. Oysa bilgi bize dünyanın ne olduğunu söyler, ne olması gerektiğini değil. Bunun sonucu eve, eşyaya, mülke, şöhrete, güce bağlanmak insanı bir tür kayıtsızlığa sürüklemekte.

İnsan, sonu olan bir varlık. Sonlu olmanın yarattığı sorularla benliğini ve özellikle tinsel yanını yok ederek ya da umutsuzluk yolunu göstererek baş edemez. Tüketim hırsıyla kuşatılan insana "niçin" sorusu kendisini dayatmakta. Bir tarafta çalış ya da bizde giderek artan bir şekilde olduğu gibi kolayca kazan ve lüks içinde tüket kuşatması, diğer tarafta ölüm karşısında sorulan "niçin" sorusu. Anlam sorunu modern insanın hayatında bu çelişkiyi ortaya koymakta.

Cheviron, yazısında, modern insanın Tanrı'nın muğlaklığıyla sakatlanmış postmodern ticaret ve iletişim çağında yine postmodern barokta ön plana çıkan tutku ve hırsın iç içe geçmiş düzensizliğinden kaçmaya çalıştıkça daha da içine çekildiği bir kum tuzağına düştüğünü belirtmekte.

Muğlaklıktan mustarip homo demens (postmodern barokla zıvanadan çıkmış duygu ve tutkuların insanı) acımasızlaşmış bir özne olarak marazlı bir hale gelmiş durumda. Her şeyin ötesinde olma iradesiyle, bir kum tuzağına yuvarlanmış modern insanın oradan nasıl çekip çıkarılabileceği bir soru olarak ortada.

Aynı kitapta makalesi bulunan Aydın Çam'ın değerlendirmesiyle, Cheviron modern insanın postmodern çağda artık Hermes'in çağında yaşayan bir özne olduğunu belirtiyor. Sürekli yer değiştiren, çağının yükünü çekemeyecek kadar ağır bulan, hayata eleştirmeden katılıp hazzı egemen kılan bir özne. Hermes, mitolojide hırsızlara, hile yapan tüccarlara haber taşıyan, gerçekleri tersyüz eden, yalan ve manipülasyon haberler yayan, zalimlere yardım eden bir tanrı.

Bugünkü dünyada haksız savaşlar, giderek artan yoksulluk, adaletsizlik ve düşmanlıklar var. Dünyanın bu halini normalleştiren ve kanıksattıran, hakikati gizleyen, yolsuzlukları ve haksızlıkları meşrulaştıran, insani değerleri ve insan onurunu hiçe sayan, modern insanı homo demens haline getirip boşluğa iterek kayıtsızlaştıran ve felsefi olarak tüketen dev bir medya aygıtı. İşte bu nedenle bu çağ Neo-Hermes dönemi olarak adlandırılabilir.

Cheviron, bu dönemin insanını Yunan mitolojisindeki İkarus'un öyküsüyle örnekliyor. Atinalı mimar Daidalus (Daedalus) ve oğlu İkarus, Kral Minos'un emriyle içinde karmaşık yollardan ve adalardan oluşan bir kale yaparlar (Labyrenthos-Labirent). Daha sonra baba-oğul kral tarafından cezalandırılarak bu kaleye kapatılırlar. Daidalus kendisi ve oğlu için bu kulenin penceresinden kaçmaya yarayacak balmumu ve kaleye gelen kuşların tüyleriyle iki çift kanat yapar. Babası; İkarus'a uçarken zevkten kaçınmasını ve uçmanın coşkusuyla güneşe yaklaşmamasını, denize yakın uçup kanatların nemlenmesini engellemesi gerektiğini öğütler. Tutku ve hırsının esiri olan İkarus, uçabilme özgürlüğü ile kendinden geçer, güneşe fazla yaklaşınca balmumu erir ve Ege Denizi'ne düşerek hayatını kaybeder.

Modern bireysel egoizm kendi iyiliğine, düzenine, kendi cemaatinin çıkarlarına ve hayatına odaklanır. Düzenini ve çıkarlarını tehdit etme ihtimali olan her şeyi akıldışı cinayetler işleyerek ve cinayetin izlerini yok etmeye çalışarak ortadan kaldırabilir. İnsan masum bir şeytana dönüşür.

Cheviron, bizi şeytani kötülüğün egemen olduğu bu dünya hakkında kafa yormaya, modernliğin içerdiği aşkınlık ve hümanizmi tüm eksikliklerine rağmen yeniden düşünmeye davet ediyor. Kuşkusuz hangi hümanizma sorusu önemli.