Hukukun işlevi

Ümit Kardaş

07-08-2020 01:12

Hukuk, kültür değerlerinden biridir. Sosyal, ekonomik ve siyasi gerçeklerden doğan amaçlara hizmet ediyormuş gibi gözükse de hukukun asıl işlevi, sosyal, ekonomik, siyasi gerçekleri hukuk idesinin (adaletin) ışığında makul, kabul edilebilir, mantıki hedeflere doğru yönlendirmektir.

Hukuk, sadece yasa anlamına gelmez. Hukuk tekniğinden başka bir de hukukun ahlakı bulunduğunun, bu ahlakın adalet ve insaniyet olduğunun bilincinde olmak gerekmekte. Ancak bu bilinç teorik kalmamalı, uygulamada da hak ve gerçek, iyilik ve insaniyet, özgürlük ve adalet uğrundaki mücadeleye katılma, sonuç olarak hukuka inanma bilinci olmalıdır. Hukuk, daha çok içimizde vicdanımızla (manevi bilincimizle) objektif tabir ile hukuk felsefesiyle özünü idrak ettiğimiz bir şeydir.

Hukuk, öncelikle adalete hizmet eden insani bir yaşam düzenidir. Bu nedenle düzensizliklerin, keyfi davranış ve uygulamaların, ölçüsüzlüklerin tersidir. O karışıklıkları ve medeni olmayan durumları dışlar. Bu nedenle şekil ve düzen, hukukun içeriğinde bulunmaktadır. Şeklin önemli işlevi hukuk güvenliğine hizmet etmektir.

Hakime güven de hukuk güvenliğine dayanmaktadır. Çünkü insanlar hakimin kararlarında sübjektif veya siyasi bir eğilimin değil, objektif hukukun belirginleşmesini isterler. Hukukun ölçülü, sürekli ve eşit uygulanması hak duygusunu besleyen büyük etkendir.

Hukukun diğer önemli bir işlevi, hukukun amacıyla bağlantılıdır. Kuşkusuz hukuk toplumun ve bireyin korunmasını, hak ve özgürlükleri tehdit eden tehlikelerin önlenmesini, idari organizasyonun pratik amacına uygun şekilde işleyebilmesini, suçlarla etkili şekilde mücadele edilmesini, davaların zaman ve masraf bakımından zarara neden olmayacak şekilde düzenli ve hızla yürütülmesini amaçlar.

Ancak bütün bunları amaçlarken hukukun gözeteceği hedef-amaç adalet, özgürlük ve insanlık idesidir. Eğer bu hedef-amaç gözetilmezse hukuku çıkar, yarar ve bir siyasetin aracı durumuna düşürmüş oluruz. Hukukun siyasileşmesi ve idarileşmesi adaletin yitirilmesi demektir. Hukuk, siyasetin ve idarenin bir aracı değildir. Aksine siyaset ve idare, hukuki bir temele dayanmalıdır.

Hukukun hedef amacı (manevi ideali) adaleti gerçekleştirmektir. Adalet kavramı, hak kavramından önce vardır. ("Oysa hak adaletten gelir, sanki annesi gibi. Öyleyse haktan önce adalet olmuştur." Francis Accursius - 12. yüzyıl şerh yazıcısı.) Hak kavramı, adalet işlevine dayanır. Hak ve adalet, hakikatin en yüksek görüntülerindendir.

Hakikat, hak ve adalete ise, ancak özgürlükle ulaşılabilir. Çünkü özgürlük, çelişkileri aşmamızı ve ortaya çıkacak yeni çelişkileri yeniden aşmamızı sağlayan sonsuz ve özgür ruhun bilincine vardığı son alandır. Özgürlük, gerek iç âlemde, gerekse dış âlemde ruhun karşı karşıya kaldığı engelleri aşma gücüdür.

Asli kavramları anlayabilmenin, olması lazım gelen bilincinin, etik olarak iyi ya da kötüyü, mantıki olarak doğruyu ya da yanlışı ayırmamızı sağlayan norm ve değer bilincinin özgürlükle yakın ilişkisi bulunmakta.

Hukukun varlığının temel nedeni hakka, adalete ve özgürlüğe hizmet etmektir. Hukukun anlamı unutulmuş, güce ve siyasete alet edilmiş olabilir. Bu anlamda bundan zarar görecek olan toplumdur.

Böyle bir durumda toplumda uyumsuzluk ve huzursuzluk artacak, kültürün gelişmesi engellenmiş olacak ve toplumun geleceği de tehlikeye düşecektir. Buna karşılık hukuk, nihai hedefine yönelik olarak görevini yapınca toplumda uyum, denge ve huzur sağlanacak ve kültürel gelişmenin yolları açılmış olacaktır. (Vecdi Aral – 'İnsan Özgür mü?')

Hukukun önemli bir işlevi de barışı sağlayacak bir ortamın yaratılmasıdır. Toplumun barış içinde yaşayabilmesi barışsever bir hukuk düzeninin kurulmasına bağlıdır. Bu nedenle hukuk düzeni değişik inanç ve düşüncelere sahip bireylerin bir arada yaşayabilmelerine olanak sağlayacak nitelikte olmalı.

Kimlik farklılıklarına saygıyı oluşturacak bir hukuk düzeni oluşturmak zorunluluktur. William Connoly 'Kimlik ve Farklılık' isimli yapıtında şu saptamayı yapıyor: "Her kimlik bir dizi farklılıkla bağlantılı olarak ve bu farklılıklardan bazılarının da kötü, anormal veya akıl dışı, özetle 'öteki' tanımlaması üzerine kurulur. Öteki, sırf varlığıyla bile kimliğin kesinliğini, doğruluğunu, normalliğini, akılcılığını kuşkulu kılar. Bu yüzden de öteki, tarih boyunca hep 'doğru' kimliği benimsemeye davet edilmiş, olmuyorsa üzerinde baskı kurulup susturulmuş; fethedilmiş, o da olmuyorsa yok edilmiştir."

William James de, "İnsan ruhu, kendisinin, ister kolaylık uğruna, ister amaçlı olarak kategorilere göre sınıflandırılmasından nefret eder, buna meydan okur. Kısa yaşamımızı aşan, yalnızca benzersizliğimiz, özel kimliğimizdir. Bu nedenle onu her zaman korumamıza gerek var" saptamasında bulunmakta.

Bu nedenlerle adalet ve eşitlik gibi etik değerlere dayanan ve bu değerlere ulaşmayı hedefleyen hukukun bu anlamda barışın ahlakiliğini sağlaması görevidir. Bunun sağlanamadığı yerde barış tehlikededir. Ve bireyi hiçe sayan bir hukuk düzeni hukuk adını taşımaya hak kazanamaz.

Toplum içinde barışın sağlanmasının temelini oluşturan, barışı ahlaki bir esasa dayandıran diğer bir nitelik hukukun eşitliği sağlayan bir düzen getirmesidir. Eşitliğin olmadığı yerde barış tehlikeye girer. Bu nedenle yasa önünde eşitlik ilkesi evrenseldir. Hukuk her şeyden önce herkese eşit mesafede duran genel bir eşitliğin güvencesi olmalıdır. Hukuk; ırk, sınıf, zümre, etnik kimlik, inanç ayırımı gözetmemelidir.

Ancak bu anlamda her konuda genel bir eşitlik anlayışı eşitsizlik yaratır. Bireyler tüm ilişkilerinde çok genel ve hiçbir ayrım gözetilmeksizin bir işleme tabi tutulurlarsa bu da bireyin tek başına kalması demektir. Somut durumlarda bireylerin ve ilişkilerinin eşitlenmesi, diğer bir deyişle eşit olan ilişki ve durumların eşit işleme tabi tutulması zorunludur.

Zaten eşitlik düşüncesi somut durumlarda ayrımı gerektirir özelliklerin göz önüne alınmasını gerektirir. Erich Fromm'un deyişiyle eşitlik, her insanın kendine özgü bir tarzda gelişmesinin şartıdır. Eşitlik anlayışı bireyselliğin yadsınması anlamına gelmemelidir.

Hukukun önemli bir işlevi ve boyutu da özgürlükçü olmasıdır. Hukuk, bireyin akıl ve vicdanına uygun olarak aldığı kararları dış dünyada gerçekleştirmek isterken karşısına çıkabilecek engelleri önleyip, ortadan kaldırabilecek önlemleri almalıdır. Hukukun, bireyin özgürlüğünü güvence altına alması öncelikli görevidir.

İnsan öz benliğini ancak özgürlük ortamında ortaya çıkarabilir ve birey olarak kendisini yaratabilir. Bu nedenle Emile Brehier'in belirttiği gibi, keyfiliğe dayanan baskı yönetimi (istibdat) sorunu siyasi değil, ahlaki bir sorun olabilir. Çünkü insana bir araç, bir eşya muamelesi yapılamaz. (Aral, age)

Bir toplumun gelişmesi özgür bireylerin varlığına bağlıdır. Korku ve baskıyla sindirilmiş, özgürlükleri kullandırılmayan, bir otoriteye bağlı kılınmış, birey olamamış insanların meydana getirdiği oluşuma toplum denemez. İçindeki değerleri gerçekleştirerek kendisini tanıyan ve seven, birey olabilen insan bu şekilde başkalarına karşı sevgi ve saygı değerini algılayarak hem birey olduğunu hissedecek, hem de toplumsallaşacaktır.

Hukukun özgürlükçü niteliğinin en önemli boyutu, ifade özgürlüğü alanında kendisini gösterir. Bilmek, tek hakikat olduğunu iddia edip onu tartışılmaz kılmak değildir. Tüm değer yargıları hakikat olduğu iddiasını taşır. Asıl olan sürekli eleştirip araştırarak, hakikate yaklaşma çabası göstererek gelişmeye çalışmaktır. Bu nedenle düşüncelerin özgürce açıklanması ve tartışılması zorunludur.

Sorunlar hiçbir zaman çözüme ulaşamaz. Her çözüm yeni sorunları da birlikte getirir. Hakikate yaklaşmada bilime ve özellikle felsefeye de önemli görevler düşmekte. Bu nedenle ifade özgürlüğünün sağlanması ve güvence altına alınması hukuki ve ahlaki bir görevdir. Voltaire'in, "Söylediklerinizin hiçbirine inanmıyorum ama konuşma hakkınızı ölünceye dek savunacağım," sözünü evrensel bir ilke olarak kabul etmek gerekmekte.

Hukukun özgürlükçü niteliğinin diğer önemli bir boyutu da vicdan özgürlüğü alanında kendisini gösterir. Bireyin gelişebilmesinde, mutlu bir varlık olabilmesinde ahlaki değerlerin büyük önemi vardır. Bu değerler yalnızca insana bağlı olup, bu değerleri aktarabilecek ve yaşamında uygulayabilecek yine insandır.

Ancak birey, değerler arasında seçim yaparken kendisine dışarıdan bir zorlama yapılamaz. Kendisine hazır davranış kalıpları sunulamaz. Buna ahlakın kendisi izin vermez. Tek bir davranış biçiminin ahlaka uygun olacağı söylenemez. Bireyi kendi seçimine dayanmayan davranışlarından dolayı değerlendirmemiz, sorumlu tutmamız olanaklı değildir.

Bu nedenlerle bireyin insan olmanın onuruna sahip ahlaki bir kişiliğe kavuşabilmesi ancak vicdan özgürlüğünün hukukça güvence altına alınmasına bağlıdır. İnsan amaçlı bir hukuk düzeni kimseyi vicdanına aykırı bir davranışa zorlayamaz. Bu zorlamanın başladığı yerde vicdan özgürlüğü ortadan kalkmış olur.

Kuşkusuz vicdan özgürlüğü, bireylerin kendi vicdani kararlarına karşı saygı gösterilmesini istemek hakkını içerdiği gibi, bunu isteyenlerin diğer bireylerin vicdani kararlarına karşı saygı gösterme yükümlülüğü altında bulunduklarını da ifade eder. Bu yükümlülük, başkalarına ilişkin ahlaki bir değer yargısı vermeme anlamını da içerir.

Türkiye'de geldiğimiz noktada hukuk, nihai amacı olan adaleti gerçekleştiremediği gibi, barışı, eşitliği ve özgürlüğü güvence altına alamamakta. Bu durumda birey kendini inşa edemediği gibi, kalabalıkların toplum olma imkânı da bulunmamakta.

Cumhur İttifakı bileşenleri antidemokratik zihniyet ve hukuk dışı uygulamalarla barışın, hak ve özgürlükleri kullanabilmenin, adalete erişebilmenin, mutlu olma hakkının, müzakere-uzlaşma ve işbirliği imkânının zeminini yok etmiş durumdalar.

Şule Çet davasında skandal ifadeler kullanan doktora 6 ay meslekten men Hakan Tahmaz yazdı: Fikri Sönmez'in bilinmeyen hikâyesi Metin Akpınar ve Müjdat Gezen'e 'Cumhurbaşkanına hakaret'ten 4 yıldan fazla hapis istemi Ayşegül Ilgaz yazdı: Sınırlarla özgürleşmek 12 kişi hayatını kaybetmişti! Vezneciler saldırısı davasında karar
DİĞER YAZILARI CHP: Çok partili dönem–2 01-01-1970 03:00 CHP: Tek partili dönem–1 01-01-1970 03:00 Seçim sonrasının düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hakikat yolunda yürümek 01-01-1970 03:00 1971-1973: Geriye gidişin ara rejimi 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını koparan Türkiye 01-01-1970 03:00 Afrika balladı! 01-01-1970 03:00 Güney Afrika Vicdan Girişimi 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin tercihi tekçi otokratik rejim: 1925 Kürt ayaklanması 01-01-1970 03:00 Postkolonyal dönemde insanın durumu 01-01-1970 03:00 İnsanın medeniyetle tanışması 01-01-1970 03:00 İnsan olmanın anlamı 01-01-1970 03:00 Hafıza aktivizmiyle hakikate ulaşma çabası 01-01-1970 03:00 Bahçeden yeryüzüne bakmak 01-01-1970 03:00 'Demokratik süreç odaklı' bir anayasa inşa edebilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 İktidarın amaç ve zihniyetiyle yeni-sivil Anayasa inşa edilebilir mi? 01-01-1970 03:00 Kassandra çağrısı 01-01-1970 03:00 Küresel kozmopolit demokrasi 01-01-1970 03:00 Barbarlığı aşamamak: Savaşmaktan vazgeçmeyen insanlık 01-01-1970 03:00 Cumhuriyet oryantalizmi ve modernleştirmeci milliyetçilik 01-01-1970 03:00 'Eylül'ün içinden geçen şiirler 01-01-1970 03:00 Rumlar üzerinden otoriterleşmeyi meşrulaştırma 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül’e giden süreç–2 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül'e giden süreç 01-01-1970 03:00 Değişimin önündeki aşılmaz duvar: İdeolojik zihniyetin kemikleşmesi 01-01-1970 03:00 Türkiye değişebilir mi? 01-01-1970 03:00 Zihniyet değişikliğine ülke isimlerinden başlamak! 01-01-1970 03:00 Tekçi-tek kişilik siyasi rejimin kendi hukukunu oluşturması 01-01-1970 03:00 İktidara uzanan yerleşik düşünceden itirazcı-ihlalci göçebe düşünceye 01-01-1970 03:00 ‘Boşluk’tan ‘toz’a, ‘kültür’den ‘uygarlığa’ 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali – 2 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali! – 1 01-01-1970 03:00 Yalanların hakikate dönüşmesi 01-01-1970 03:00 Anayasanın temeli ne olmalı? 01-01-1970 03:00 Vicdan, mazlumlardan kelimeleri esirger mi? 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Adil yargılanma hakkı 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Hukuksal pozitivizmden doğal hukuka 01-01-1970 03:00 Enkaz altında kalmanın dayattığı zaruret: Adem-i merkeziyet 01-01-1970 03:00 Sorumlular ayağa kalksın! 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 2 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 1 01-01-1970 03:00 Hrant'ın ideallerini yaşatmak! 01-01-1970 03:00 Tarihsel kronik çizgi: İktidarın merkezde şahsileşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin vardığı son nokta: Otosansür 01-01-1970 03:00 Rejimin HDP üzerinden yarattığı gerilim 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını kesen devlet şiddeti 01-01-1970 03:00 Devlet - Demokrasi - Değişim 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Korku duvarını aşamamak (3) 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin çıkmazı: Merkeziyetçi devletten bölgesel devlete (2) 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Sömürge tipi idari vesayet rejimi (1) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (3) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (2) 01-01-1970 03:00 Neden ‘Yetmez ama evet’ denildi? (1) 01-01-1970 03:00 Zihniyetin esaretinde yozlaşan dil 01-01-1970 03:00 Zihniyet ikliminde bir çıkmaz: Kısırdöngüde debelenen Türkiye 01-01-1970 03:00 Halife Sultan II. Abdülhamid 01-01-1970 03:00 Adığe (Çerkez) Katliamı 01-01-1970 03:00 Gerçekdışının karşısındaki güç: Sevgi 01-01-1970 03:00 Otokratik rejimin ceza kanunundaki aygıtları 01-01-1970 03:00 Adaletin yitiminde son nokta: Kavala davası 01-01-1970 03:00 Küreselleşmenin bencil aktörleri: Çöküşe giden yol 01-01-1970 03:00 Duvarları yıkabilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 Süpürenler ve süpürülenler 01-01-1970 03:00 Dünya: Hassas kalplerin cehennemi 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası-2: Rusya rol alabilir mi? 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası: Madalyonun iki yüzü 01-01-1970 03:00 Birlikte yapabiliriz! 01-01-1970 03:00 Türkiye Mahkemesi nihai mütalaası: 'Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim' 01-01-1970 03:00 Kalıcı istisna hali: Hukuksuzluğun normalleşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin sıradanlaşması 01-01-1970 03:00 İnsanın güçle sınanması 01-01-1970 03:00 Siyaset-bürokrasi-mafya-organize suç örgütü döngüsü 01-01-1970 03:00 Hukukun askıya alınması 01-01-1970 03:00 Yükseltin vicdanınızı! 01-01-1970 03:00 Bırakın adalet yerini bulsun... 01-01-1970 03:00 Düşüncenin erotikleşmesi 01-01-1970 03:00 Akıldışılığın büyüsüne kapılmak 01-01-1970 03:00 Dekadans: Çöküş! 01-01-1970 03:00 Alevilik (8): Başat kimliğin yarattığı çıkmaz 01-01-1970 03:00 Alevilik (7): Ayrı bir inanç sistemi mi? 01-01-1970 03:00 Alevilik (6): Devletin değişmeyen politikası 01-01-1970 03:00 Tekçi Cumhuriyet'ten Çoğulcu Demokrasi'ye 01-01-1970 03:00 Alevilik (5): 18-19. yüzyıl katliamlar zinciri 01-01-1970 03:00 Alevilik (4): Yeniçerilikle ilişkisi bağlamında Bektaşilik 01-01-1970 03:00 Alevilik (3): 15–16. Yüzyıl: 'Kıyım dönemi' 01-01-1970 03:00 Alevilik (2): Babai Ayaklanması 01-01-1970 03:00 'Turkey Tribunal' ('Türkiye Mahkemesi') 01-01-1970 03:00 Alevilik (1): Aleviliğin oluşum süreci 01-01-1970 03:00 "Tekçi-Otokratik" rejimin simgesi: Diyanet İşleri Başkanlığı 01-01-1970 03:00 12 Eylül'ün simgesi: Diyarbakır Cezaevi 01-01-1970 03:00 "Eylül" 01-01-1970 03:00 Kürtler (13): Talepler - Yeni bir inşa için öneriler - 2 01-01-1970 03:00 Kürtler (12): Yeni bir inşa için öneriler 01-01-1970 03:00 Kürtler (11): Yüzleşme-Müzakere-Uzlaşma-İşbirliği ihtiyacı 01-01-1970 03:00 Kürtler (10): Devlet iktidarının hedefindeki HDP 01-01-1970 03:00 Kürtler-9: Taleplerin siyasallaşmasını engelleme süreci 01-01-1970 03:00 Kürtler (8): 1980 Askeri Darbesi'ne uzanan süreç 01-01-1970 03:00 Kürtler (7): Dersim'den "Tunç Eli"ne 01-01-1970 03:00 Kürtler (6): Ağrı İsyanı'ndan Zilan katliamına! 01-01-1970 03:00 Kürtler (5): Takrir-i Sükûn rejimine geçiş 01-01-1970 03:00 Kürtler (4): 1922-1924 01-01-1970 03:00 Kürtler (3): 1916-1923 01-01-1970 03:00 Kürtler (2): 19. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Kürtler (1): 16-18. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Çağdaş tiranlığın terör yönetimi 01-01-1970 03:00 Organize suç örgütlenmesi bağlamında mafya 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 3 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 2 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali? 01-01-1970 03:00 Mağdurların empati ittifakı 01-01-1970 03:00 "Dil"den "Gönül"lere akmak! 01-01-1970 03:00 Kanımla düşünüyorum! / Hermann Göring 01-01-1970 03:00 Yeni anayasa inşa sürecinin açmazları 01-01-1970 03:00 Türk anayasaları bağlamında yasama-yürütme dengesi 01-01-1970 03:00 Sıfırdan Anayasa İnşası: Yeni Anayasa Platformu (YAP) örneği 01-01-1970 03:00 "Küresel eril sistem"in mağdurları: Kadınlar 01-01-1970 03:00 Çok dilli - çok bölgeli anayasa: Güney Afrika anayasası 01-01-1970 03:00 Tabula Rasa: Sıfırdan anayasa inşası 01-01-1970 03:00 Kayyım atamaları bağlamında 1921 Anayasası 01-01-1970 03:00 Anayasacılık: Batı-Osmanlı anayasa hareketleri 01-01-1970 03:00 Sistemin saldırısı karşısında direniş odağı: Aşk 01-01-1970 03:00 Empati ihtiyacı 01-01-1970 03:00 'Çok Kalpli Asi' 01-01-1970 03:00 Eylül’le gelen 01-01-1970 03:00 Tercihiniz; otokrasi mi, demokrasi mi? 01-01-1970 03:00 Barbarlığın son noktası: Çocuklarına kavuşamadan ölen anneler! 01-01-1970 03:00 Vandalizmin kurumlaşmış hali: Cezasızlık pratiği 01-01-1970 03:00 Beton avluların çocukları: Anne! Toprak ne demek? 01-01-1970 03:00 Medeniyetsizlik: Boğulan adalet 01-01-1970 03:00 Meşruiyet: Temel mutabakat – Kamusal müzakere 01-01-1970 03:00 Frenlenemeyen iktidar sorunu 01-01-1970 03:00 Bu kaçıncı Cumhuriyet! 01-01-1970 03:00 İslam'ın siyasetle serüveni: Milliyetçiliğe savrulma 01-01-1970 03:00 Devlet: Güç ve çıkar çatışmalarının alanı 01-01-1970 03:00 Sürgünün trajedisi: Toprağın tadını özlemek 01-01-1970 03:00 Devletin emrindeki din: Diyanet İslam'ı 01-01-1970 03:00