Devlet: Güç ve çıkar çatışmalarının alanı

Ümit Kardaş

23-05-2020 02:04

Fransız siyaset bilim uzmanı Benjamin Gourisse, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinde devlet kesimleri, politik ve ekonomik kesimler, legal ve illegal kesimler arasında iç içe geçişler ve üst üste binmelerden oluşan akışkan bir manzaranın oluştuğu tespitini yapmakta.

Sözkonusu olan, devleti fethedilmesi gereken bir yer ve başka arenalarda kullanılabilecek kaynakları biriktirme olanağı veren bir mevkiler bütünü olarak görme anlayışı. Çoğul konumlanışların ve paylaşılmış çıkarların bulunduğu bir arena.

Aslında devletin tekçi ideolojisine dayalı kamusal icraat programlarının geliştirilmesi ve yürürlüğe konulması resmi aktörlerle kamu icraatının hedef kitlesi konumundaki kesimlerin üyeleri arasındaki bir dizi alışveriş ve anlaşmaya dayanmakta.

Devletin asli görevleri arasında yer alan güvenlik konusunda dahi, resmi aktörlerle toplumsal güçler arasındaki anlaşmalar yetki devri biçimine dönüşmekte. İmparatorluk'tan bu yana resmi aktörlerin; ekonomik gruplar, aşiretler, tarikat ve cemaatler, mafya örgütlenmeleri ve sabıkalı suçluların resmi veya gayriresmi olarak yetkilendirilmesine yönelik mekanizmalar kurdukları görülmekte.

İmparatorluk'ta kolluk gücü olarak zaptiye, düzensiz şiddet olaylarıyla mücadele etmek yerine, düzene uyulmasını sağlama gücüne sahip fedailere, örgütlü çetelere ve milis kuvvetlerine dayanarak şehirde sözünü geçirebiliyordu.

19. yüzyıl sonunda II. Abdülhamit bazı Kürt aşiretlerini devletin müttefiki haline getirerek Hamidiye Alayları'nı kurdu ve devletin bazı yetkilerini onlara devretti. Bu alaylar süvari subayları tarafından eğitildi, aşiret reislerine rütbe verilerek maaşa bağlandı. Sözkonusu yapılanma Ermenilere karşı kullanıldı. Böylece Güneydoğu Anadolu'da yaşayan Ermeniler, dinsel karşıtlık üzerinden Kürtlerin bir bölümüne kırdırılmış oldu.

Aynı geleneğin devamı olarak 1980'li yıllarda, PKK'ya karşı savaşın yoğunlaştığı dönemde, devlet bir kez daha tenkil sürecinde sivil destek arayacak, İçişleri Bakanlığı'na bağlı köy koruculuğu kurumu kurulacaktı. Halen yetki kullanan silahlı ve üniformalı köy korucularının maaşları hazineden ödenmekte.

Jön Türkler de azınlıklara karşı temellendirdikleri ideolojilerini devletin baskı aygıtı haline getirdiler, bunun zeminini de İttihat ve Terakki üzerinden yarattılar. Bu örgütün askeri önderi olan Enver, milliyetçi Balkan komitalarının ayaklanmalarını bastırmada gayrı nizami savaş içinde birçok çete savaşına katılmış olması nedeniyle, Anadolu'da da halkı uyandırarak Bulgar çetelerine benzer çeteler oluşturma fikrine kapılmıştı.

Nitekim Teşkilat-ı Mahsusa örgütü, yine bu örgütün özel harekât timi olan "Emirber Çeteler" diye bilinen fedailer grubu bu düşüncenin ürünü olarak oluşturuldu. Genelde İstanbul'da yaşayan ve asker olmayan kişilerden oluşan bir nevi milis gücüydü. Bu milis gücünü oluşturan kişilerin arasında bıçkınlar, kabadayılar, tulumbacılar, mahkûmlar, imamlar, şeyhler, hamallar, mavnacılar gibi sivil insanlar vardı.

Fedailer örgütünün nizamnamesindeki düzenlemeler gizli devletin de amaçlarını ortaya koymaktaydı. Bu örgüt birçok siyasi cinayet işleyerek, devlet iktidarını bu cinayetlerin yarattığı terörle güçlendirdi. (Suat Parlar – 'Osmanlıdan Günümüze Gizli Devlet') Rumlara ve Ermenilere yönelik tenkil, imha ve katliamlarda bu örgütlenmeler içinde bulunan özel aktörler kullanıldı.

İttihatçılar işi, yargısız infazdan özel işkence yerleri açmaya kadar (Bekirağa Bölüğü – İ.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi) götürdüler. İşkence aletleriyle donatılan bu binalarda vatan haini ilan edilen muhaliflere her türlü işkence yapıldı. Devlet terörünü alabildiğine kullanan İttihatçılar, cezaevinde tutuklu bulunan siyasi muhaliflerden bazılarını güç gösterisi amacıyla cezaevinden çıkartıp yargılamadan idam edebildiler. Devlet kurumları ise bu örgütleri perdeleyerek destek verdi.

Türkiye'de 1980 öncesi sağ-sol çatışması zirveye çıkarken, Kahramanmaraş katliamı askeri darbeye giden yolu açtı. "Komünist ve Alevilerin Sünnileri katledeceği" iddialarıyla 23 Aralık 1978'e gelindi.

"Bir Alevi öldürmenin iki kez hacca gitmek kadar sevap kazandırdığı" yolundaki fetvalar ve "Komünistlere ölüm", "Müslüman Türkiye" benzeri sloganlar eşliğinde, Alevilerin yaşadığı mahalleler Ülkücü gençliğin de aralarında bulunduğu gruplarca otomatik silahlarla tarandı,  işaretlenen bazı evler yakıldı. Halkla çatışmayı önleme gerekçesiyle, zaten askerle birlikte hiçbir ciddi önlem almayan polis sokaklardan tamamen çekilince cinayetler katliam boyutuna ulaştı.

MHP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş'e göre, ülkücüler güvenlik güçlerine yardım etmekteydi. Sonuçta sıkıyönetim ilanıyla birlikte askeri darbenin yolu açılmış oldu. Askeri darbeden sonra tutuklanan ülkücüler devlet tarafından istismar edildiklerini beyan ettiler. Nitekim Agâh Oktay Güner, sitemini, "Fikirlerimiz iktidarda, biz içerdeyiz" sözleriyle belirtti.

1980'li 1990'lı yıllarda güvenlik kurumlarınca oluşturulan PKK'ya karşı vurucu güç olarak kullanılmak üzere sağcı militan ve milislerin de içinde bulunduğu özel harp örgütlenmelerinin eylemleri insan hakları ihlalleriyle birlikte anılmakta. Bu yapılanmaların şeffaflığı ve hesap verebilirliği ise bulunmamakta.

Linç eylemlerinde paramiliter güç olarak kullanılan kesimlerin varlığı da belirttiğimiz zihniyet ve pratiğe bir örnek olarak verilebilir.

Devletin güvenlik alanında görev yapan resmi aktörlerle, bunlarla ilişki içinde bulunan ve illegal yetkiler kullanan özel aktörler insan hakları ihlalleri sonucu işledikleri suçlar nedeniyle yargılanıp cezalandırılamamaktalar. Bu da sözkonusu aktörler bakımından cezasızlık sonucunu doğurmakta ve insan hakları ihlallerini çoğaltmakta.

Sonuç olarak, devletin asli görevlerinden olan güvenlik alanında özel aktörlere yetki devredilmesi uygulamalarında süreklilik olduğu, İmparatorluk'tan bu yana bu durumun devleti karanlığa doğru derinleştirip hukuk dışına çıkaran bir gelenek olarak tevarüs edildiği anlaşılmakta.

Siyasi, ekonomik, sosyal talepleri güvenlik boyutu üzerinden paramiliter unsurları da kullanarak bastırma zihniyeti ve pratiği, çağrı yapıldığında her an silahlarıyla ortaya çıkabileceklerini belirten özel yapılanmaların varlığı, isimleri illegal eylemlerle anılan ve iktidar partileriyle yakın ilişkiler içinde olan mafya türü örgüt liderlerinin beyanları AKP iktidarı döneminde de hiçbir şeyin değişmediğini ve Türkiye'nin neden bir hukuk devleti olamadığını açıkça göstermekte.

Güvenlik alanındaki açıklanan durum yanında devlet alanının çıkarlar bağlamında anlaşmalar çerçevesinde paylaşılmasına en çarpıcı örnek siyasi partilerin partizanca atamalar yapabilme bakımından sürekli olmasa da oynadıkları merkezi rol gözükmekte. İktidardaki partiler, devlet memurlarının atama ve terfi yetkisini liyakat esasını gözetmeden kendilerini destekleyenlere yönelik etkili bir ödüllendirme yöntemi olarak kullanırken idareyi de kendi yanlarına çekmeyi sağlamaktalar.

Bu durumda devlet ele geçirilecek bir kurumlar topluluğu olarak görülmekte. Şekillenen genel devlet yapısı içinde hükümetteki makamlar bir ekonomik ve toplumsal kaynaklar bütününe erişme imkânını temsil etmekte.

Nihayet, tarihsel olarak, ekonomik politik tercihlerden en çok yararlanan ve bu nedenle sözkonusu politikaların belirlenmesine etkili bir şekilde katılan ekonomik çevreler ile iktidarlar arasında güçlü ilişkiler bulunmakta.

1920'li yıllardan itibaren üretim araçlarının ve ekonomik faaliyetlerin çoğunluğunu devletçilik ilkesi doğrultusunda elinde tutan tek partili devlet iktidarı ile ilişki kurarak bundan yararlanan bir milli burjuvazi oluştu.

Milli burjuvazi kamu iktisadi teşekkülleri aracılığıyla piyasa tekelleri, ithalat imkânları elde etti, uygun koşullarda kredi aldı. Bunun sonucu işveren örgütleri ve ticaret odaları devlet alanında uzlaşma süreci yaratarak ekonomik politikaları belirleme imkânına sahip oldular.

1980'li yıllardan bu yana ekonomi politikasında neoliberal tercih sözkonusu olduğundan kamu kurumlarıyla ekonomik gruplar arasındaki etkileşimler yeniden şekillenmiş oldu. Bu durum devletin ekonomiden geri çekildiği gibi algılansa da gerçek durum böyle olmadı.

Ekonomik güç grupları iktidardaki partilerle daha yakın ilişkiler kurdular. Genç Cumhuriyet'te olduğu gibi ekonomik gruplar büyümek için siyasi iktidara yakın olma geleneğini sürdürmekteler.

İktidarın politik beklentileriyle, ekonomik grupların iktisadi çıkarlarının bütünleştirilmesi, iktidar partisine yakın durma bağlamında mekanizmalar üretilmesine katkı yapmakta. AKP iktidarına yakın duranlara ya da bir dönem Gülen hareketine mensup olanlara sağlanan imkânlarla yeni ekonomik grupların oluştuğu bir gerçek. Bugün ise bu ekonomik gruplara birçok tarikat ve cemaatin katıldığı bilinmekte.

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) örneği de devletin müdahale alanının daralmadığını, daha çok yeniden tanımlandığını göstermekte. İnşaat alanında kamu arazilerinin özel piyasaya transferinin sorumluluğunu üstlenen TOKİ özel-kamusal işbirliğinin başaktörü durumunda.

Güvenlik, siyaset ve ekonomi alanında çizilen bu çerçevede devlet yapısı, toplumdan görece bağımsızlaşmış bürokratik bir örgütten çok, bir iktidar sahası görünümüne bürünmekte.

Bu nedenle her türlü kesim güç kazanmak, ekonomisini büyütmek ya da ideolojisini dayatmak üzere devlet alanını fethedilmesi gereken bir yer olarak görmekte ve bu alandaki güç çatışmalarından kendi yararına çıkarlar elde etmeye yönelik uzlaşmalara gitmekte.

Bütün yetkilerin merkezde, hatta bugünkü sistemde merkezdeki tek kişide toplandığı bir ülkede devlet iktidarı alanında cereyan eden güç ve çıkar elde etmeye yönelik çatışmaların hukuk zemininde çözülmesi, hukuk devletinin gerçekleşmesi, insan haklarının hukuk güvenliği altında bulunması mümkün gözükmemekte.

Türk modernleştirmesi demokrasi ve hukuk devletini içermediğinden, çevreden gelen muhafazakâr temsilciler de kravat takıp, AVM ve şekilsiz gökdelen dikmeyi becerdiler ama tıpkı modernleştirmeciler gibi hukuk bilincine, demokrasi kültür ve geleneğine sahip olmadıklarından çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir demokrasiyi inşa etme erdemini gösteremediler.

DİĞER YAZILARI CHP: Çok partili dönem–2 01-01-1970 03:00 CHP: Tek partili dönem–1 01-01-1970 03:00 Seçim sonrasının düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hakikat yolunda yürümek 01-01-1970 03:00 1971-1973: Geriye gidişin ara rejimi 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını koparan Türkiye 01-01-1970 03:00 Afrika balladı! 01-01-1970 03:00 Güney Afrika Vicdan Girişimi 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin tercihi tekçi otokratik rejim: 1925 Kürt ayaklanması 01-01-1970 03:00 Postkolonyal dönemde insanın durumu 01-01-1970 03:00 İnsanın medeniyetle tanışması 01-01-1970 03:00 İnsan olmanın anlamı 01-01-1970 03:00 Hafıza aktivizmiyle hakikate ulaşma çabası 01-01-1970 03:00 Bahçeden yeryüzüne bakmak 01-01-1970 03:00 'Demokratik süreç odaklı' bir anayasa inşa edebilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 İktidarın amaç ve zihniyetiyle yeni-sivil Anayasa inşa edilebilir mi? 01-01-1970 03:00 Kassandra çağrısı 01-01-1970 03:00 Küresel kozmopolit demokrasi 01-01-1970 03:00 Barbarlığı aşamamak: Savaşmaktan vazgeçmeyen insanlık 01-01-1970 03:00 Cumhuriyet oryantalizmi ve modernleştirmeci milliyetçilik 01-01-1970 03:00 'Eylül'ün içinden geçen şiirler 01-01-1970 03:00 Rumlar üzerinden otoriterleşmeyi meşrulaştırma 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül’e giden süreç–2 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül'e giden süreç 01-01-1970 03:00 Değişimin önündeki aşılmaz duvar: İdeolojik zihniyetin kemikleşmesi 01-01-1970 03:00 Türkiye değişebilir mi? 01-01-1970 03:00 Zihniyet değişikliğine ülke isimlerinden başlamak! 01-01-1970 03:00 Tekçi-tek kişilik siyasi rejimin kendi hukukunu oluşturması 01-01-1970 03:00 İktidara uzanan yerleşik düşünceden itirazcı-ihlalci göçebe düşünceye 01-01-1970 03:00 ‘Boşluk’tan ‘toz’a, ‘kültür’den ‘uygarlığa’ 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali – 2 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali! – 1 01-01-1970 03:00 Yalanların hakikate dönüşmesi 01-01-1970 03:00 Anayasanın temeli ne olmalı? 01-01-1970 03:00 Vicdan, mazlumlardan kelimeleri esirger mi? 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Adil yargılanma hakkı 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Hukuksal pozitivizmden doğal hukuka 01-01-1970 03:00 Enkaz altında kalmanın dayattığı zaruret: Adem-i merkeziyet 01-01-1970 03:00 Sorumlular ayağa kalksın! 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 2 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 1 01-01-1970 03:00 Hrant'ın ideallerini yaşatmak! 01-01-1970 03:00 Tarihsel kronik çizgi: İktidarın merkezde şahsileşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin vardığı son nokta: Otosansür 01-01-1970 03:00 Rejimin HDP üzerinden yarattığı gerilim 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını kesen devlet şiddeti 01-01-1970 03:00 Devlet - Demokrasi - Değişim 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Korku duvarını aşamamak (3) 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin çıkmazı: Merkeziyetçi devletten bölgesel devlete (2) 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Sömürge tipi idari vesayet rejimi (1) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (3) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (2) 01-01-1970 03:00 Neden ‘Yetmez ama evet’ denildi? (1) 01-01-1970 03:00 Zihniyetin esaretinde yozlaşan dil 01-01-1970 03:00 Zihniyet ikliminde bir çıkmaz: Kısırdöngüde debelenen Türkiye 01-01-1970 03:00 Halife Sultan II. Abdülhamid 01-01-1970 03:00 Adığe (Çerkez) Katliamı 01-01-1970 03:00 Gerçekdışının karşısındaki güç: Sevgi 01-01-1970 03:00 Otokratik rejimin ceza kanunundaki aygıtları 01-01-1970 03:00 Adaletin yitiminde son nokta: Kavala davası 01-01-1970 03:00 Küreselleşmenin bencil aktörleri: Çöküşe giden yol 01-01-1970 03:00 Duvarları yıkabilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 Süpürenler ve süpürülenler 01-01-1970 03:00 Dünya: Hassas kalplerin cehennemi 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası-2: Rusya rol alabilir mi? 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası: Madalyonun iki yüzü 01-01-1970 03:00 Birlikte yapabiliriz! 01-01-1970 03:00 Türkiye Mahkemesi nihai mütalaası: 'Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim' 01-01-1970 03:00 Kalıcı istisna hali: Hukuksuzluğun normalleşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin sıradanlaşması 01-01-1970 03:00 İnsanın güçle sınanması 01-01-1970 03:00 Siyaset-bürokrasi-mafya-organize suç örgütü döngüsü 01-01-1970 03:00 Hukukun askıya alınması 01-01-1970 03:00 Yükseltin vicdanınızı! 01-01-1970 03:00 Bırakın adalet yerini bulsun... 01-01-1970 03:00 Düşüncenin erotikleşmesi 01-01-1970 03:00 Akıldışılığın büyüsüne kapılmak 01-01-1970 03:00 Dekadans: Çöküş! 01-01-1970 03:00 Alevilik (8): Başat kimliğin yarattığı çıkmaz 01-01-1970 03:00 Alevilik (7): Ayrı bir inanç sistemi mi? 01-01-1970 03:00 Alevilik (6): Devletin değişmeyen politikası 01-01-1970 03:00 Tekçi Cumhuriyet'ten Çoğulcu Demokrasi'ye 01-01-1970 03:00 Alevilik (5): 18-19. yüzyıl katliamlar zinciri 01-01-1970 03:00 Alevilik (4): Yeniçerilikle ilişkisi bağlamında Bektaşilik 01-01-1970 03:00 Alevilik (3): 15–16. Yüzyıl: 'Kıyım dönemi' 01-01-1970 03:00 Alevilik (2): Babai Ayaklanması 01-01-1970 03:00 'Turkey Tribunal' ('Türkiye Mahkemesi') 01-01-1970 03:00 Alevilik (1): Aleviliğin oluşum süreci 01-01-1970 03:00 "Tekçi-Otokratik" rejimin simgesi: Diyanet İşleri Başkanlığı 01-01-1970 03:00 12 Eylül'ün simgesi: Diyarbakır Cezaevi 01-01-1970 03:00 "Eylül" 01-01-1970 03:00 Kürtler (13): Talepler - Yeni bir inşa için öneriler - 2 01-01-1970 03:00 Kürtler (12): Yeni bir inşa için öneriler 01-01-1970 03:00 Kürtler (11): Yüzleşme-Müzakere-Uzlaşma-İşbirliği ihtiyacı 01-01-1970 03:00 Kürtler (10): Devlet iktidarının hedefindeki HDP 01-01-1970 03:00 Kürtler-9: Taleplerin siyasallaşmasını engelleme süreci 01-01-1970 03:00 Kürtler (8): 1980 Askeri Darbesi'ne uzanan süreç 01-01-1970 03:00 Kürtler (7): Dersim'den "Tunç Eli"ne 01-01-1970 03:00 Kürtler (6): Ağrı İsyanı'ndan Zilan katliamına! 01-01-1970 03:00 Kürtler (5): Takrir-i Sükûn rejimine geçiş 01-01-1970 03:00 Kürtler (4): 1922-1924 01-01-1970 03:00 Kürtler (3): 1916-1923 01-01-1970 03:00 Kürtler (2): 19. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Kürtler (1): 16-18. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Çağdaş tiranlığın terör yönetimi 01-01-1970 03:00 Organize suç örgütlenmesi bağlamında mafya 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 3 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 2 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali? 01-01-1970 03:00 Mağdurların empati ittifakı 01-01-1970 03:00 "Dil"den "Gönül"lere akmak! 01-01-1970 03:00 Kanımla düşünüyorum! / Hermann Göring 01-01-1970 03:00 Yeni anayasa inşa sürecinin açmazları 01-01-1970 03:00 Türk anayasaları bağlamında yasama-yürütme dengesi 01-01-1970 03:00 Sıfırdan Anayasa İnşası: Yeni Anayasa Platformu (YAP) örneği 01-01-1970 03:00 "Küresel eril sistem"in mağdurları: Kadınlar 01-01-1970 03:00 Çok dilli - çok bölgeli anayasa: Güney Afrika anayasası 01-01-1970 03:00 Tabula Rasa: Sıfırdan anayasa inşası 01-01-1970 03:00 Kayyım atamaları bağlamında 1921 Anayasası 01-01-1970 03:00 Anayasacılık: Batı-Osmanlı anayasa hareketleri 01-01-1970 03:00 Sistemin saldırısı karşısında direniş odağı: Aşk 01-01-1970 03:00 Empati ihtiyacı 01-01-1970 03:00 'Çok Kalpli Asi' 01-01-1970 03:00 Eylül’le gelen 01-01-1970 03:00 Tercihiniz; otokrasi mi, demokrasi mi? 01-01-1970 03:00 Hukukun işlevi 01-01-1970 03:00 Barbarlığın son noktası: Çocuklarına kavuşamadan ölen anneler! 01-01-1970 03:00 Vandalizmin kurumlaşmış hali: Cezasızlık pratiği 01-01-1970 03:00 Beton avluların çocukları: Anne! Toprak ne demek? 01-01-1970 03:00 Medeniyetsizlik: Boğulan adalet 01-01-1970 03:00 Meşruiyet: Temel mutabakat – Kamusal müzakere 01-01-1970 03:00 Frenlenemeyen iktidar sorunu 01-01-1970 03:00 Bu kaçıncı Cumhuriyet! 01-01-1970 03:00 İslam'ın siyasetle serüveni: Milliyetçiliğe savrulma 01-01-1970 03:00 Sürgünün trajedisi: Toprağın tadını özlemek 01-01-1970 03:00 Devletin emrindeki din: Diyanet İslam'ı 01-01-1970 03:00