İlk yazımda kısmi değişikliklerin neden yetmeyeceğini, referandum öncesi yazdığım yazıdan yaptığım özet alıntıyla açıklamıştım. Şimdi de değişikliklere ilişkin referandum öncesi neden evet dememiz gerektiğine ilişkin o zamanki düşüncelerimi açıklayan yazıyı alıntılayacağım:

 

"1-) Değişim ihtiyacı

Bürokratik vesayet tüm ağırlığıyla ve ideolojik aygıtlarıyla demokratikleşmeye karşı iktidarını ve imtiyazını kaybetmemek üzere direnmektedir. CHP, tarihsel olarak bu vesayetin bir uzantısı olarak işlev görmekte, vesayet kurumlarının kırmızı çizgileri içinde hamleler yapabilmekte.

Bu nedenle CHP, ideolojisi itibariyle sosyal-demokrasiyi temsil eden bir parti olmamasına rağmen yüzde 20-25'lik tabanıyla sol yelpazeyi işgal etmektedir.

Bu kesim kendi güvencesini hukuk ve demokrasi kavramlarından çok CHP üzerindeki vesayet kurumunda görmekte ve demokratikleşmeye doğru en ufak bir adımı AKP üzerinden okuyarak kendi varlığına ve yaşam biçimine yönelmiş bir tehdit saymakta.

Devlet, cumhuriyetin başlarında milliyetçiliği modernleşmenin bir aracı olarak kullanmış, daha sonra milliyetçi kesimin güçlenmesini engellemiş, zaman zaman faşizan bir rejimin aracı olarak muhaliflere ve solculara karşı kullanmış, daha sonra işkenceden geçirerek cezalandırmıştır.

MHP'nin yurtseverlik olarak algılanabilecek liberal bir milliyetçilik yerine tarihsel olarak devletin ve vesayetin aracı bir milliyetçilik politikası izlemesi hem kendi tabanını istikrarsızlaştırmakta, hem de rejime büyük zarar vermekte.

CHP ve MHP'nin vesayetin araçları haline gelip kendi kendilerini siyasetsizleştirmeleri ve vesayet kurumuna eklemlenmeleri sonucu AKP hem bürokratik kurumların hem de siyasi kurumların baskısı altına girmekte.

AKP'nin becerisi veya beceriksizliği Türkiye'nin de kaderini belirleyecek.

Kuşkusuz AKP'nin bu konumu tek başına yapılan kısmi anayasa değişikliklerinin demokratik açıdan yeterli olduğunu göstermez. Şimdi 'kısmi anayasa değişiklikleri demokratikleşmeye katkı sağlıyor mu' sorusuna yanıt arayalım.

2-) Değişiklik paketinin analizi

a) Anayasanın 10. maddesine bir fıkra eklenerek bu düzenlemede çocuklar, yaşlılar ve özürlüler ile harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı sayılmayacağı belirtilmiştir. Bu düzenlemenin sosyal hukuk devleti olma bakımından bir standart getirdiği açıktır.

b) Anayasanın 20. maddesine bir fıkra eklenerek bu düzenlemede herkesin kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahip olduğu, bu hakkın kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini isteme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsadığı belirtilmiştir.

Bu düzenlemenin kişinin hukuk güvenliği, kişi dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma hakkı bakımından demokratik bir standart getirdiği açıktır. Böylece yurttaşları düşünceleri ve inançları nedeniyle fişlemek anayasa ve hukuk dışılığa itilmektedir.

c) Anayasanın 23. maddesinde değişiklik yapılarak yurttaşın, yurtdışına çıkma hürriyetinin ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle ve hakim kararına bağlı olarak sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Böylece yurttaşların bazı yükümlülükleri yerine getirememeleri nedeniyle idari birimlerce seyahat özgürlüklerinin kısıtlanmasının önüne geçilmiş, böyle bir sınırlamanın ancak bir yargısal süreçte ve hakim kararıyla yapılmasıyla bir özgürlüğün özüne dokunan sınırlama ortadan kaldırılmıştır.

ç)  Anayasanın 41. maddesinde değişiklik yapılarak çocukların aileyle ilişkileri bağlamındaki hakları belirtilmiş, devlete çocukları her türlü istismara karşı koruma görevi verilmiştir. Böylece sosyal devlete toplumun geleceği bakımından önemli bir görev verilmiştir.

d) Anayasanın 51. maddesinin son fıkrası kaldırılarak bir kişinin aynı zamanda ve aynı işkolunda birden çok sendikaya üye olabilmesinin yolu açılmıştır. Çalışanların sendikal özgürlükleri önündeki bir yasak kaldırılmıştır.

e)  Anayasanın 53. maddesinde değişiklik yapılarak memurlara ve kamu görevlilerine toplu sözleşme hakkı tanınmıştır. Uyuşmazlık halinde Hakem Kurulu'nun kararlarına kesinlik kazandırılmış, hükümet son karar mercii olmaktan çıkarılmış, böylece kurulun tespit ettiği artışları hükümetin düşürmesi imkânı kalmamıştır. Ayrıca toplu sözleşme hükümlerinin emeklilere yansıtılması anayasal güvence altına alınmıştır. Ancak grev hakkının tanınmamış olması "yetmez" demeyi gerektirmektedir. Yine 129. maddede yapılan değişiklikle memurlar ve diğer kamu görevlileri bakımından yargı yolu kapalı tutulan uyarma ve kınama disiplin cezalarına karşı da yargı yolu açılmıştır.

f)  Anayasanın 54. maddesinin 3 ve 7. fıkraları kaldırılmıştır. Böylece grev sırasında işçinin verdiği zarardan sendika sorumlu olmayacaktır. Yine siyasi amaçlı grev, dayanışma grevi, genel grev, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişlere ilişkin yasaklar kaldırılmıştır.

g) Anayasanın 74. maddesinde değişiklik yapılarak kamu denetçiliği (ombudsmanlık) kurumu getirilmiştir. Ombudsman, parlamento tarafından halkın şikâyetlerini dinleyip, çözümlere ulaştırmak üzere seçilmiş olan kişidir. Ombudsman kamu hizmetlerinin yürütülüşündeki adaletsizlikler hakkında, konudan etkilenenlerden şikâyetleri almak, bu konularda araştırmalar yapmak ve sorunları çözmekle görevlendirilmiş, bağımsız bir kamu otoritesidir. Bu kurum yargının yükünü hafifleteceği gibi, yurttaşın bazı hak taleplerinin karşılığını yargıya başvurmadan daha çabuk ve maliyetsiz almasını da sağlayacaktır.

h)  Anayasanın 125. maddesinde değişiklik yapılarak YAŞ'ın her türlü ihraç kararlarına karşı yargı yolu açılmıştır. Bu önemli bir değişikliktir. Ancak terfi ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma işlemlerinin istisna edilmesi "yetmez" demeyi gerektirmektedir. Bunun dışında daha önce ihraç edilmiş olanlara manevi bir giderim sağlayacak geçici bir maddeyle yargıya başvurma hakkı tanınmamış olması adil olmamıştır.

ı)  Anayasanın 145. maddesinde değişiklik yapılarak askeri mahkemelerin 4 ölçütten oluşan görev alanı "askeri mahal ölçütü" kaldırılarak nispeten daraltılmış, bunun yanında devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davaların her halde adliye mahkemelerinde görüleceği belirtilerek darbeye teşebbüs suçlarının her durumda sivil mahkemelerde görülmesi sağlanmıştır. Aynı madde içinde askeri mahkemelerin savaş hali hariç sıkıyönetim dönemlerindeki yetkilerine son verilmiştir. Yine aynı maddede savaş hali haricinde, asker olmayan kişilerin askeri mahkemelerde yargılanamayacağı düzenlemesi getirilerek sivillere bu anlamda tam bir güvence sağlanmıştır. Sivillere tanınan bu güvencenin ileri düzeyde bir demokratik standart olduğu açıktır. Sadece bu değişiklik bile evet demeyi gerektiren bir gelişmedir.

12 Eylül askeri mahkemelerinin yargılanan siviller bakımından ne anlama geldiği bilinmektedir. Maddede son olarak askeri yargı organlarının kuruluş ve işleyişi ve askeri hakimlerin özlük işlerinde hakim bağımsızlığı ve teminatı ilkeleri yanında yer alan "askerlik hizmetinin gerekleri" kriteri kaldırılmış, askeri hakimlerin yargı hizmeti dışındaki askeri hizmetler yönünden komutanlık ile ilişkilerinin kanunla düzenlenmesine ilişkin düzenleme de maddeden çıkarılmıştır.

Bu maddede öngörülen değişikliklerden anlaşıldığı gibi hem askeri mahkemelerin görev alanı bir ölçüde daraltılmış, hem darbeye teşebbüs suçları sivil yargı alanına alınmış, bir yandan sivillere kesin bir anayasal güvence getirilirken bir yandan da askeri yargı organlarının kuruluş ve işleyişleri ve askeri hakimlerin özlük işleri bakımından askeri hizmetin gerekleri ölçütü kaldırılarak askeri hakimler, subay statüsünün getirdiği güvencesizliklerin dışına çıkarılmıştır. Bu maddedeki değişiklikler demokratikleşme açısından önemlidir."

 

Madde analizlerine devam edeceğim.