Yalanların hakikate dönüşmesi

Ümit Kardaş

12-05-2023 00:14

Hitler ve Goebbels, yalanların propaganda olarak sürekli tekrar edilmesinden yanaydılar. Ancak hiçbir zaman söylediklerinin yalan olduğunu kabul etmediler. Çünkü her ikisi de hakikat adına konuştuklarına inanıyordu. Bu nedenle kendi özelliklerini ve totaliter politikalarını düşman olarak nitelediklerine atfediyorlardı.

Goebbels, kendisiyle ilgili kurmaca bir suikast girişimi tezgâhlayıp haber yaptırdıktan sonra, günlüklerine bunu gerçekten olmuş gibi yazabiliyordu. Çünkü onlar için gerçeklerin icadı ya da manipülasyonu totaliter ideolojilerinin çok önemli bir boyutuydu.

Naziler için ruhtan doğan hakikat fikri, mutlak bir inancın sonucuydu ve doğrulanması imkânsızdı. Çoğu insan için neden-sonuç analizine dayanan ispatlanabilir hakikat Hitler için potansiyel bir uydurmaydı. Yine birçok insan için yalan ve uydurma olarak görülenler onun için hakikatin üst biçimleriydi.

Günümüz popülist liderlerinin ve medyanın yaptığı gibi, Hitler, kendi sahtekârlığını hasım olarak gördüklerine yansıtarak gerçeğe takla attırıp onların yalancı olduğunu söylüyordu. 'Kavgam'da Yahudileri hakikati çarpıtmakla, yalanın büyük ustaları olarak takdim etmekle suçlarken, kendisini hakikatin temsilcisi gibi görüyordu. Hitler'in gerçek olarak inandığı ve propagandasını yaptığı, antisemitist mitlerdi.

Alman filozof Ernst Cassier bunu "plana uygun mit" olarak adlandırdı. Naziler böylece mit ile gerçeklik arasındaki sınırları yeniden çizerken, gerçeğin yerini mitler almış oldu. Doğuştan kirli ve hastalıklı olduğu kabul edilen Yahudilerin öldürülmeleri gerektiğinden hareketle onları ölüme götürecek koşulları kamplarda yarattılar.

Mussolini için de hakikat, mitlerde geçen buyrukların peşinden gitmeliydi. Faşizmin temel görevi demokratik sistemin yalanlarına karşı faşizmin hakikati ile karşı durmaktı. İl Duce için aslolan insanüstü bir varlığın bir bedende tezahür etmesi (enkarnasyon) prensibiydi. O görür, ileri görüşlüdür, gereken neyse yapar ve daima haklıdır. Aşkın bir hakikate inanırken şunları söylüyordu: "...onlara yeni hakikat olduğuna inandığım kutsal hakikati (la verita santa) müjdeledim." Mit gerçekliği değiştirebilirdi; ancak gerçeklik mitin önüne geçemezdi. Duce'nin miti bütün diğer mitlere de (Bolşevizm-Rus miti) hükmediyordu.

Hannah Arendt'e göre, siyasi tarihin hakikat ile gergin bir ilişkisi vardır, ancak bu ilişki faşizmde siyasetin imhası ile son bulur. Faşizmi örgütlü yalanlar tanımlar. Sadece liderin yalanları hakikat olarak kabul edilir.

Alternatif bir gerçeklik kurgulamak için hakikatin tahrif edilmesi faşizm tarihinde ortak bir fenomendir. Nitekim İspanyol faşist diktatör Francisco Franko, Guernica'yı bombalayıp yüzlerce insanı öldürdükten sonra işlediği bu insanlık suçunu utanmadan inkâr edecekti. Yalan söyleyenin kendisi değil, siyasi hasımları olduğunu iddia ederek hakikatin kendisine el koyuyordu. (Federico Finchelstein - Faşist Yalanların Kısa Tarihi)

Faşizm, liderin halka ve ulusa organik biçimde bağlı olduğu, karizmatik, kutsal, hatta mesihvari bir liderliği savunuyordu. Faşistler, tarihin ve ampirizme dayalı hakikat kavramlarının yerine siyasi mitleri koydular. Faşistler için düşman olarak gördükleri kesimler varoluşsal bir tehditti ve bu nedenle ilk önce zulüm görmeli, sonra tehcir edilmeli ya da ortadan kaldırılmalıydılar.

Faşizm, milliyetçi ve aynı zamanda mutlak olan bir hakikat üretti. Bu hakikat çoğul çağrışımlara kapalı bir şekilde hiyerarşik güç ilişkilerinin seçkin bir ürününe dönüştü. Hakikat ve meşruiyet, güçlü, şiddet kullanan muktedirde saklıydı. Lider ebedi hakikatin somutlaşmış haliyse, o zaman onu eleştirenler yalancıdır, hakikatin düşmanlarıdır. (Finchelstein - a.g.e.)

Adorno, yıkımın "faşist ruhun" psikolojik temelinin merkezinde yer aldığını düşünüyordu. Faşizmin çok derin, arkaik kökleri vardı. Liderler çoğu kez dindar ve inançlı taklidi yaparken, yandaşlar yalanlara kanmaya hevesliydiler. Liderin, o güçlü egosuna bir peygambere inanır gibi inanmak istiyorlardı. Liderler arzularını yandaşlarına da yansıtırken yandaşlarının bastırılmış yıkıcı arzularını tatmin ediyorlardı. Arzu ve yıkım, faşizmin temel duygusuydu.

Hakikat ile yalanın faşizmdeki bu salınımı, aslında siyaset ile hakikat ilişkisinin uzun tarihçesinde sürekli olarak yinelenmekte. On yıllardır popülist liderler faşizmin izlerini taşıyan yalan ve hakikati birbirine karıştırma eyleminde bulunmaktalar.

2016'da Trump'ın yükselişi bu sorunu gündemde tutmakta. Washington Post'a göre Trump'ın yalan rekoru onu diğer siyasetçilerden ayrı bir lige taşıyor. New York Times aynı gözlemi doğrulamakta: "Sayın başkanla ilgili bir hakikat vardır. Hakkındaki olumsuz haberler, kendisi aksini söylemedikçe, uydurmadır."

Trumpçılık, liderin sezgi ve arzularına dayanan alternatif hakikat üretimi tarihinin bir parçası haline gelmiş oldu. Trump ilahi varlıkta cisimleşirken, Beyaz Saray sözcüsü Sarah Sanders, Trump'ın Tanrı'nın eli olduğunu ileri sürdü. Trump kendi mitine inanmış gözükürken, yüce ve emsalsiz bir bilge olduğu düşüncesindeydi. Muhakemesi Tanrı vergisi ve mutlak şekilde güvenilirdi. Ampirik kanıtlarla işi yoktu.

Arendt, yalanın üretilmesi ve merkezileştirilmesiyle birlikte politikacıların yalanı, hakikate karşı silah olarak kullandıklarını belirtmekte. Tarihçi Ruth Ben-Ghiat, Arendt'in kurduğu bu bağlantıyı Trump dönemi için şöyle ifade ediyor: "Trump, göreve başlamasından bu yana kendisini ve kendisine sadakatle bağlı olanları, hakikatin yegâne sözcüleri olarak takdim eden; eleştirenleri ise partizan yalan tellalları olarak yaftalayan bir enformasyon aygıtı kurdu." (Finchelstein - a.g.e.)

Tarihçi Sophia Rosenfeld, şu tespiti yapmakta: "Trump ülkesinde gerçek yalan olur, yalan ise gerçek gibi görünür."

Geçmiş yeniden kurgulanırken en akıldışı, mesihvari ve paranoyak görüşler tarihi bir hakikat olarak sunulmakta.

Bolsonaro, Trump, Orban, Erdoğan gibi liderlerin mit inşa etme, gerçek olmayanı hakikate çevirme eylemlerinin, Arjantin'de Juan Peron, Brezilya'da Getulio Vargas, Venezüela'da Hugo Chavez ve Nicolas Maduro gibi liderleri kapsayan küresel bir geçmişi var.

Özellikle nevi şahsına münhasır partili cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra hakikatin, gücün, adaletin tek adamda tecessüm ettiği, gerçekdışının hakikate çevrildiği, "reis" olarak kabul edilen liderin mistifiye edilerek mürit sayılacak kitlenin yaratıldığı bir yola girilmiş oldu.

Kuşkusuz dünyada ve ülkemizde görülen siyasetçilerin mitsel yalanlara başvurması demokrasi için ciddi bir uyarı işareti olmalı. Özgürlük ve demokrasi karşıtı zihniyete sadece oylarımızla değil, hakikati ve adaleti savunarak direnmeliyiz.

Bu nedenlerle oyum Kemal Kılıçdaroğlu'na ve Yeşil Sol Parti'ye...

DİĞER YAZILARI CHP: Altı oku revize edebilecek mi? – 3 01-01-1970 03:00 CHP: Çok partili dönem–2 01-01-1970 03:00 CHP: Tek partili dönem–1 01-01-1970 03:00 Seçim sonrasının düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hakikat yolunda yürümek 01-01-1970 03:00 1971-1973: Geriye gidişin ara rejimi 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını koparan Türkiye 01-01-1970 03:00 Afrika balladı! 01-01-1970 03:00 Güney Afrika Vicdan Girişimi 01-01-1970 03:00 Cumhuriyetin tercihi tekçi otokratik rejim: 1925 Kürt ayaklanması 01-01-1970 03:00 Postkolonyal dönemde insanın durumu 01-01-1970 03:00 İnsanın medeniyetle tanışması 01-01-1970 03:00 İnsan olmanın anlamı 01-01-1970 03:00 Hafıza aktivizmiyle hakikate ulaşma çabası 01-01-1970 03:00 Bahçeden yeryüzüne bakmak 01-01-1970 03:00 'Demokratik süreç odaklı' bir anayasa inşa edebilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 İktidarın amaç ve zihniyetiyle yeni-sivil Anayasa inşa edilebilir mi? 01-01-1970 03:00 Kassandra çağrısı 01-01-1970 03:00 Küresel kozmopolit demokrasi 01-01-1970 03:00 Barbarlığı aşamamak: Savaşmaktan vazgeçmeyen insanlık 01-01-1970 03:00 Cumhuriyet oryantalizmi ve modernleştirmeci milliyetçilik 01-01-1970 03:00 'Eylül'ün içinden geçen şiirler 01-01-1970 03:00 Rumlar üzerinden otoriterleşmeyi meşrulaştırma 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül’e giden süreç–2 01-01-1970 03:00 6-7 Eylül'e giden süreç 01-01-1970 03:00 Değişimin önündeki aşılmaz duvar: İdeolojik zihniyetin kemikleşmesi 01-01-1970 03:00 Türkiye değişebilir mi? 01-01-1970 03:00 Zihniyet değişikliğine ülke isimlerinden başlamak! 01-01-1970 03:00 Tekçi-tek kişilik siyasi rejimin kendi hukukunu oluşturması 01-01-1970 03:00 İktidara uzanan yerleşik düşünceden itirazcı-ihlalci göçebe düşünceye 01-01-1970 03:00 ‘Boşluk’tan ‘toz’a, ‘kültür’den ‘uygarlığa’ 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali – 2 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali! – 1 01-01-1970 03:00 Anayasanın temeli ne olmalı? 01-01-1970 03:00 Vicdan, mazlumlardan kelimeleri esirger mi? 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Adil yargılanma hakkı 01-01-1970 03:00 Yargının yeniden inşası: Hukuksal pozitivizmden doğal hukuka 01-01-1970 03:00 Enkaz altında kalmanın dayattığı zaruret: Adem-i merkeziyet 01-01-1970 03:00 Sorumlular ayağa kalksın! 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 2 01-01-1970 03:00 Kürtlerin siyasal temsilde var olma mücadelesi – 1 01-01-1970 03:00 Hrant'ın ideallerini yaşatmak! 01-01-1970 03:00 Tarihsel kronik çizgi: İktidarın merkezde şahsileşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin vardığı son nokta: Otosansür 01-01-1970 03:00 Rejimin HDP üzerinden yarattığı gerilim 01-01-1970 03:00 Hukukla bağını kesen devlet şiddeti 01-01-1970 03:00 Devlet - Demokrasi - Değişim 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Korku duvarını aşamamak (3) 01-01-1970 03:00 Türkiye’nin çıkmazı: Merkeziyetçi devletten bölgesel devlete (2) 01-01-1970 03:00 Türkiye'nin çıkmazı: Sömürge tipi idari vesayet rejimi (1) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (3) 01-01-1970 03:00 Neden 'Yetmez ama evet' denildi? (2) 01-01-1970 03:00 Neden ‘Yetmez ama evet’ denildi? (1) 01-01-1970 03:00 Zihniyetin esaretinde yozlaşan dil 01-01-1970 03:00 Zihniyet ikliminde bir çıkmaz: Kısırdöngüde debelenen Türkiye 01-01-1970 03:00 Halife Sultan II. Abdülhamid 01-01-1970 03:00 Adığe (Çerkez) Katliamı 01-01-1970 03:00 Gerçekdışının karşısındaki güç: Sevgi 01-01-1970 03:00 Otokratik rejimin ceza kanunundaki aygıtları 01-01-1970 03:00 Adaletin yitiminde son nokta: Kavala davası 01-01-1970 03:00 Küreselleşmenin bencil aktörleri: Çöküşe giden yol 01-01-1970 03:00 Duvarları yıkabilecek miyiz? 01-01-1970 03:00 Süpürenler ve süpürülenler 01-01-1970 03:00 Dünya: Hassas kalplerin cehennemi 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası-2: Rusya rol alabilir mi? 01-01-1970 03:00 Yeni bir dünya inşası: Madalyonun iki yüzü 01-01-1970 03:00 Birlikte yapabiliriz! 01-01-1970 03:00 Türkiye Mahkemesi nihai mütalaası: 'Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim' 01-01-1970 03:00 Kalıcı istisna hali: Hukuksuzluğun normalleşmesi 01-01-1970 03:00 Şiddetin sıradanlaşması 01-01-1970 03:00 İnsanın güçle sınanması 01-01-1970 03:00 Siyaset-bürokrasi-mafya-organize suç örgütü döngüsü 01-01-1970 03:00 Hukukun askıya alınması 01-01-1970 03:00 Yükseltin vicdanınızı! 01-01-1970 03:00 Bırakın adalet yerini bulsun... 01-01-1970 03:00 Düşüncenin erotikleşmesi 01-01-1970 03:00 Akıldışılığın büyüsüne kapılmak 01-01-1970 03:00 Dekadans: Çöküş! 01-01-1970 03:00 Alevilik (8): Başat kimliğin yarattığı çıkmaz 01-01-1970 03:00 Alevilik (7): Ayrı bir inanç sistemi mi? 01-01-1970 03:00 Alevilik (6): Devletin değişmeyen politikası 01-01-1970 03:00 Tekçi Cumhuriyet'ten Çoğulcu Demokrasi'ye 01-01-1970 03:00 Alevilik (5): 18-19. yüzyıl katliamlar zinciri 01-01-1970 03:00 Alevilik (4): Yeniçerilikle ilişkisi bağlamında Bektaşilik 01-01-1970 03:00 Alevilik (3): 15–16. Yüzyıl: 'Kıyım dönemi' 01-01-1970 03:00 Alevilik (2): Babai Ayaklanması 01-01-1970 03:00 'Turkey Tribunal' ('Türkiye Mahkemesi') 01-01-1970 03:00 Alevilik (1): Aleviliğin oluşum süreci 01-01-1970 03:00 "Tekçi-Otokratik" rejimin simgesi: Diyanet İşleri Başkanlığı 01-01-1970 03:00 12 Eylül'ün simgesi: Diyarbakır Cezaevi 01-01-1970 03:00 "Eylül" 01-01-1970 03:00 Kürtler (13): Talepler - Yeni bir inşa için öneriler - 2 01-01-1970 03:00 Kürtler (12): Yeni bir inşa için öneriler 01-01-1970 03:00 Kürtler (11): Yüzleşme-Müzakere-Uzlaşma-İşbirliği ihtiyacı 01-01-1970 03:00 Kürtler (10): Devlet iktidarının hedefindeki HDP 01-01-1970 03:00 Kürtler-9: Taleplerin siyasallaşmasını engelleme süreci 01-01-1970 03:00 Kürtler (8): 1980 Askeri Darbesi'ne uzanan süreç 01-01-1970 03:00 Kürtler (7): Dersim'den "Tunç Eli"ne 01-01-1970 03:00 Kürtler (6): Ağrı İsyanı'ndan Zilan katliamına! 01-01-1970 03:00 Kürtler (5): Takrir-i Sükûn rejimine geçiş 01-01-1970 03:00 Kürtler (4): 1922-1924 01-01-1970 03:00 Kürtler (3): 1916-1923 01-01-1970 03:00 Kürtler (2): 19. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Kürtler (1): 16-18. yüzyıl 01-01-1970 03:00 Çağdaş tiranlığın terör yönetimi 01-01-1970 03:00 Organize suç örgütlenmesi bağlamında mafya 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 3 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için - 2 01-01-1970 03:00 "Bir daha asla!" diyebilmek için 01-01-1970 03:00 İnsanın hangi hali? 01-01-1970 03:00 Mağdurların empati ittifakı 01-01-1970 03:00 "Dil"den "Gönül"lere akmak! 01-01-1970 03:00 Kanımla düşünüyorum! / Hermann Göring 01-01-1970 03:00 Yeni anayasa inşa sürecinin açmazları 01-01-1970 03:00 Türk anayasaları bağlamında yasama-yürütme dengesi 01-01-1970 03:00 Sıfırdan Anayasa İnşası: Yeni Anayasa Platformu (YAP) örneği 01-01-1970 03:00 "Küresel eril sistem"in mağdurları: Kadınlar 01-01-1970 03:00 Çok dilli - çok bölgeli anayasa: Güney Afrika anayasası 01-01-1970 03:00 Tabula Rasa: Sıfırdan anayasa inşası 01-01-1970 03:00 Kayyım atamaları bağlamında 1921 Anayasası 01-01-1970 03:00 Anayasacılık: Batı-Osmanlı anayasa hareketleri 01-01-1970 03:00 Sistemin saldırısı karşısında direniş odağı: Aşk 01-01-1970 03:00 Empati ihtiyacı 01-01-1970 03:00 'Çok Kalpli Asi' 01-01-1970 03:00 Eylül’le gelen 01-01-1970 03:00 Tercihiniz; otokrasi mi, demokrasi mi? 01-01-1970 03:00 Hukukun işlevi 01-01-1970 03:00 Barbarlığın son noktası: Çocuklarına kavuşamadan ölen anneler! 01-01-1970 03:00 Vandalizmin kurumlaşmış hali: Cezasızlık pratiği 01-01-1970 03:00 Beton avluların çocukları: Anne! Toprak ne demek? 01-01-1970 03:00 Medeniyetsizlik: Boğulan adalet 01-01-1970 03:00 Meşruiyet: Temel mutabakat – Kamusal müzakere 01-01-1970 03:00 Frenlenemeyen iktidar sorunu 01-01-1970 03:00 Bu kaçıncı Cumhuriyet! 01-01-1970 03:00 İslam'ın siyasetle serüveni: Milliyetçiliğe savrulma 01-01-1970 03:00 Devlet: Güç ve çıkar çatışmalarının alanı 01-01-1970 03:00 Sürgünün trajedisi: Toprağın tadını özlemek 01-01-1970 03:00 Devletin emrindeki din: Diyanet İslam'ı 01-01-1970 03:00