Türkiye Cumhuriyeti tarihinde cezaevlerinde her daim çok yoğun hak ihlalleri yaşanmaktadır. İHD'nin yayınladığı Hak İhlalleri raporu verilerine göre, 2022 yılında cezaevlerinde farklı başlıklar altında 10 bin 789 hak ihlali şikâyeti tespit edilmiş.

Türkiye'de ceza infaz politikası son derece ayrımcıdır. Sistem muhaliflerine karşı yargı, ceza ve infaz sisteminde ayrımcılık bugüne has bir sorun değildir.

Bu ayrımcılık, "devlete karşı işlenen suçlar" başlığı altında kurumsallaşmıştır. Hemen hemen her dönem uygulanan bu ayrımcılık, Kürtlere ve azınlıklara karşı daha da katmerli uygulanıyor.

AK Parti'nin yeni rejiminde, her alanda olduğu gibi birkaç yıldır ceza infaz sisteminin uygulanmasında da ayrımcılık ve keyfilik kurumsallaştırılıyor.

AB ile müzakere sürecinde oluşturulan Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları veya Cezaevi İnfaz Hâkimleri kararıyla birçok Kürt siyasi tutuklunun cezasının infazında ayrımcılık ve keyfiyet yaşanıyor. Kürt siyasi tutukluların nedamet getirmelerine indirgenmiş bir ceza infaz uygulaması yürürlükte.

Anlatmaya çalışacağım uygulamanın, adli veya diğer siyasi mahkûmlara, Kürt siyasal mahpuslara uygulandığı gibi hukuksuz ve keyfi uygulandığını duymadım, okumadım.

Maalesef kendini AK Parti rejimi muhalifi olarak tanımlayanların büyük bir bölümü de Kürt siyasi mahpusların uğradığı bu ayrımcılığı görmüyor, görmemiş olmayı tercih ediyor; duymuyor, duymamış olmayı tercih ediyor.

Ne yazık ki, Kürt siyasal mahpuslar, gazeteci-yazar Barış Türkoğlu örneğinde olduğu gibi sahiplenilmiyor. Haksızlığa, hukuksuzluğa ve keyfiliğe itiraz edilmiyor. Birçoğu muhalif basında bile yer almıyor.

İlhan'lar örneği, nedamet sistemi

Muhalefetin kısmen ilgisini çeken, cezaevinde 10 kitap yazan, kitapları İngilizce, Almanca, Rusça, Norveççe ve Galceye çevrilen yazar-şair, İlhan Sami Çomak vakasını ele alalım. Bir tek gizli tanık ifadesiyle müebbet hapis cezası verilen şair, 29 yılını cezaevinde tamamladı. İnfaz yasasına göre geri kalan bir yılında denetimli serbestlik hakkını kullanmak için avukatları aracılığıyla başvuruda bulundu, ancak bu talebi ağustos ayında reddedildi.

Aynı şekilde, iki gün önce bazı medya organlarında yer aldığı gibi, Kürt siyasal mahpus Feyzi Ayzit'in 2023 Şubat'ında tahliyesi engellendi.

Fevzi Ayzit'in 1992 yılında, 26 yaşındayken girdiği cezaevinden 30 yıl sonra tahliye edilmesi gerekiyordu. Şubat 2023'te gerçekleşmesi gereken bu tahliye hakkı, Yozgat İnfaz Hâkimliği'nce elinden alındı.

Karar gerekçesinde, "hayat enerjisinin düşük olması, tarafsızlar koğuşuna geçmek için başvuruda bulunmaması, örgüt mensubu kişilerle aynı koğuşta bulunmaktan rahatsızlık duymaması, örgütün radikal düşüncelerinden vazgeçmemesi" gibi cümlelere yer verilmiş.

Bunlara benzer çok vaka var. Cezaevinde 30 yılı dolduran Bandırma T Tipi Cezaevi'nde mahpus Muhittin Altın da aynı durumda.

En sonuncularından biri de 78'ler Girişimi Sözcüsü ve Akil İnsanlar Heyeti üyesi, 1980 darbesinin kıdemli mahpuslarından Celalettin Can. Bir aydan fazla bir süredir Marmara 5 No'lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda tutuklu.

Sebebi, 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak için bir gün nöbetçi genel yayın yönetmenliği yapması. Bu nedenle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi.

Celalettin Can, cezasının kesinleşmesinden sonra, cezasının infazı için İstanbul Çağlayan Adliyesi İnfaz Hâkimliği'ne üç gün kendisi giderek işlemlerini yaptırmaya çalıştı.

Tutuklandıktan sonra, yargılaması devam etmekte olan bir başka dosyada tutuklu kaldığı yaklaşık 4 ay 20 günlük süre, İstanbul 3. İnfaz Hakimliği'nin 2023-6549 sayılı ve 12 Eylül 2023 tarihli kararı ile mahsup edildi.

Mahsup kararı ile ceza süresi 6 ay civarına düştüğü için, 3713 sayılı yasanın 7/2. maddesi dikkate alınarak hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması gerekiyordu. Bu taleple cezaevi idaresine başvuruda bulundu.

Başvurusu Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu tarafından, "...beyanlarında samimi olmadığı, suçu algılama şekli, mağdura karşı tutumu ve pişmanlığı olmadığı, tekrar suç işleme ve topluma zarar verme riskinin bulunduğu..." gerekçeleriyle reddedildi.

Bu karara karşı Can'ın avukatının Silivri İnfaz Hakimliği'ne yapmış olduğu itiraza henüz bir cevap verilmedi.

Bu örnekte de görüldüğü gibi idari kurullar, âdeta mahkeme vasfındalar, ama maddi ve hukuksal dayanaktan yoksun, keyfi kararlar verebiliyorlar.

Kurul kararında yer almasa da, kurul kararının esas gerekçesini oluşturan, ceza infaz kurumunun bir sosyolog ve bir İnfaz Memuru tarafından hazırlanan tutuklu gözlem raporunda yer alan "tarafsızlar koğuşuna gitme talebinde bulunmamıştır" ifadesinin, yasalara, anayasaya ve AİHM kararlarına aykırı olduğu kuvvetle muhtemel.

Tarafsızlar koğuşu, siyasi tutukluların bulunduğu cezaevlerinde, pişmanlık beyan eden, itirafçı olan veya birçoğu idareyle, güvenlik güçleriyle birlikte çalışan mahpusların bulunduğu koğuşlardır.

Bütün cezaevi idareleri, tarafsızlar koğuşlarının çoğalması için özel çaba gösterirler. 12 Eylül askeri darbesi döneminde, bu koğuşların yaygınlaştırılmaya çalışıldığına tanık oldum. Ne işe yaradıkları ortadadır. Bugün görebildiğim kadarıyla, 12 Eylül döneminin uygulamalarının birçoğu taklit ediliyor.

Hasta mahpusların raporlara rağmen zamanında tahliye edilmemesi, bunların başında geliyor. Yine birçok mahpusun mektuplaşmasının yasadışı ve keyfi engellendiğini kendimden biliyorum. Aylardır, Osman Kavala, Çiğdem Mater, Gültan Kışanak gibi dostlarımdan mektup alamıyorum. Benim yazdıklarımın da onların ellerine geçmediğini biliyorum.

Bu gibi ayrımcı, hukuksuz ve keyfi uygulamalar haklı olarak, 12 Eylül askeri darbe yönetiminin uygulamalarıyla kıyaslanmaktadır.

Celalettin Can'ın birçok kimliği bulunmaktadır. Kürt, yazar, ömrünü devrimci mücadeleye adamış, bunun için ağır bedel ödemiş, on yıl önce Çözüm Süreci'nde Akil İnsanlar Heyeti'nde yer almış bir kişi ve 78'liler Girişimi Sözcüsü. Açık bir hak gaspıyla karşı karşıya.

12 Eylül askeri darbe yönetiminin başaramadığını başarmaya çalışmak beyhude bir çabadır. Tarafsızlar koğuşunu tercih etmesini beklemek yalnızca acizliğin belirtisi. Kurul değerlendirmesinde yer alan "topluma zarar verme" gibi kriminal yakıştırmalar ancak ayrımcılık suçunu gizleme çabası olabilir.

(Politik Yol)