Önce bazı kısa hatırlatmalar. Filistin sorunu; Haziran 1967’de İsrail’in Doğu Kudüs ve Batı Şeria’nın yanı sıra Suriye’ye ait Golan Tepelerini, Gazze ve Mısır’a ait Sina yarımadasının büyük bölümünü işgal etmesinin adı.

”Modern Batı” İsrail’in işgalciliğine 56 yıldır açık veya örtük rıza gösterdi, başka birçok topraklarda olduğu gibi işgalciliğe küresel meşruiyet sağladı.

İşgalden 6 yıl sonra, 6 Ekim 1973’te, Suriye ve Mısır, İsrail’in işgal ettiği toprakları geri almak üzere, 6 Ekim 1973’te konvansiyonel bir savaş başlattı.

İsrail, Oslo Barış Anlaşması sonucu 1994 yılında Gazze’den çekildi, ama hava sahasını ve kıyılarını kontrol altında tutarak Filistin toprağı Gazze’yi “açık hava hapishanesine” dönüştürdü.

1973 savaşının 50’nci yılının bir gün sonrası 7 Ekim 2023 sabahı kökten dinci Hamas, bütün dünyayı sarsan ve Ortadoğu’da birçok şeyi değiştirecek “Aksa Tufanı” saldırısıyla, yeni bir savaşın düğmesine bastı.

Bir haftadır yaşanan gelişmeler, Ortadoğu’daki devletlerarası dengeleri, çatışmalı toplumsal yaşamları ciddi ölçüde etkileyecek pozisyona sahip. Esasen Filistin sorununun yeni bir boyuta taşındığı görülüyor.

Cihatçı Hamas’ın saldırıya geçmesinin maddi zemininde veya arka planında ne olursa olsun, İsrail hükümeti muazzam bir kanlı misilleme yapacak, Hamas ve Filistinli müttefiklerine, askeri ve sivil büyük bedeller ödetecek gibi. Bu örgütlerin Gazze Şeridi’nden sökülmesini getirecek bir süreç yaşanacak. Filistin toplumu siyasi aktörleri İsrail’in çıkarları eksen alınarak dizayn edilme savaşı yürütülüyor.

Küresel ve bölgesel güçlerin dizilişi, pozisyon alışları bunun göstergesi. ABD, Tel Aviv yönetimini koşulsuz destekleyeceğini saldırının başladığı ilk gün açıkladı. En büyük uçak gemisi USS Gerald Ford’u gönderdi, askeri mühimmatı savaşın üçüncü gününde iletti. İsrail’in Filistinlilere savaş ilan etmesini, öldürmesini, topraklarını bombalamasını açıktan destekliyor. Biden yönetimi Ortadoğu ve Filistin politikasında makas değişikliği yaptı. Bunun nasıl bir hal alacağı kısa sürede netleşecektir. Filistinlileri ve Ortadoğu halklarını daha zor günlerin beklediğini söylemek mümkün.

İsrail, güçlü istihbarat örgütü MOSSAD’ın ve diğer askeri birimlerinin sarsılan prestijini telafi etmek için, Filistinlilere kan kusturma savaşında, evrensel değerlerden hızla uzaklaşan Avrupa Birliği (AB)’nin de desteğini aldı. AB; ırkçı, faşizan Netanyahu yönetiminin Filistinlileri vahşice yok etme savaşında insani yardımda dahi tereddüt gösterdi.

Kendi topraklarında bombardıman altında yaşamaya mahkûm edilen Filistinlilerin en temel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda bile AB yeterli ve gerekli duyarlılığı göstermiyor. Bu duyarsızlık, İsrail–Filistin savaşının, dünyada bambaşka yeni bir döneme geçilmekte olduğunun emaresi olarak karşımıza çıkıyor, bunun fark edilmesinde büyük yarar var.

Küresel emperyalist haydut devletleri, doymak bilmez açgözlülükleri nedeniyle, 11 Eylül ikiz kuleler saldırısı sonrasında hızla normsuzlaşma sürecine girdi.

Irak’ın işgali ve savaşı; Ortadoğu ayaklanmaları, savaşlar; Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi ve savaşı, çeşitli ülkelerdeki askeri darbe girişimleri; Erbil referandumu, Suriye savaşı, Rojava sorunu, Kürt sorununun çözümsüzlüğü ve Kürt kıyımları gibi bir dizi sorun karşısında, ülkelerin ikiyüzlü politikaları ve tutum alışları süreci şekillendiriyor.

İkinci dünya savaşı sonrasında oluşturulan Birleşmiş Milletler ve AB gibi çeşitli uluslararası kurumlar, İnsan Hakları Beyannamesi gibi çok sayıda belge ve uluslararası sözleşmelerle somutlaştırılan sosyal politik sistemdeki temel evrensel haklar ve normlar artık değerlerini koruyamaz oldu. Evrensel normların içi boşaltılıyor veya başkalaştırılıyor.

Barış, toplumsal güvenlik, güven içinde yaşama, bu normların en başında gelenleri. İsrail’in Filistinlilerin topraklarını işgaline son vermeyi beceremeyenler, işgali kendi ekonomik, siyasi, askeri çıkarları için araçsallaştıranlar, utanmadan, sıkılmadan İsrail’in güvenliğinden söz ediyorlar. Yerkürede evrensel değerler ve normlar toplumsal erozyona uğraşım, barış değil savaş kutsanır oldu.

Hamas’ın İsrail’e “Filistinlilerin huzuruna dokunanın, tehdit edenin biz de huzurunu bozarız” mesajı vermenin sınırlarını aşması imkânsız saldırısı karşısında; kendini dünyanın, bölgenin patronları sananlar; Arap ve bölge devletlerini yeniden dizayn etmek hevesiyle hareket ediyorlar.

Yüzsüzce halkların kendi kaderini tayin hakkından, devletlerin güvenliği sağlama sorumluğundan, sivillerin dokunulmazlığından, kısacası savaşın ahlakından söz edip yeni bir ahlaksızlık yapıyorlar. Riyakârlıkta, ahlaksızlıkta, yalan atmada sınır tanımıyorlar. Bir taraftan sivillere yapılan saldırıya karşı olduklarını söylüyorlar, diğer taraftan Rojava’da günlerce uçak ve SİHA’larla sivil hedefleri onlarca kez vurmaktan geri durmuyorlar.

İki hafta önce Erbil’de bir Kürt siyasetçinin öldürülmesine, Süleymaniye havaalanının bombalanmasına tek bir cümle itirazda bulunmayanlar, “insan hakları, sivil insanların yaşam hakkı, güvenlik” gibi evrensel değerlerden bahsediyorlar. Ağızlarına sakız etmiş haldeler. İnsanlığa karşı işledikleri suçlarını örten şala dönüştürdüler.

Haydutların “yeni dünyasında ve Ortadoğu’sunda” Türkiye; adaletten, hukuktan, kuraldan, sosyal eşitlikten yoksun; baskıyla, şiddetle, çatışmayla, otoriter bir anlayışla yerini şekillendirmeye çalışıyor, rol alıyor.

Başka bir Türkiye için; evrensel norm, kural ve kazanımlara, temel insan haklarına ve insancıl hukuka daha etkin, daha net, daha sistematik sahip çıkmaktan başka her yol çıkmaz sokaktır, siyasal krizi sürdürmektir. Türkiye’nin bu toplumsal değişimini ve dönüşümünü sağlayacak ve güvenli kılacak olan devrimci, demokrat yeni bir toplumsal hareketi inşasıdır.

Türkiye’de de İsrailli Haaretz gazetesinin 9 Ekim tarihli başyazısında “Aksa Tufanı ‘felaketinin’ sorumluluğu ‘Filistin terörizmi’ne değil, Başbakan Netanyahu’nun saldırgan siyasetinde” yazmasına benzer gerçeği bütün çıplaklığıyla etki dile getirecek, toplumun geniş kesimlerine ulaştıracak yeni güçlü politik harekete ihtiyaç var.

(Politik Yol)