Türkiye Cumhuriyeti ilk yüzyılını geride bırakıyor. Aynı zaman dilimi, Kürt topraklarının dört ülkeye (Irak, İran, Suriye ve Türkiye) parçalanmasına uluslararası statü kazandıran 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Anlaşması’nın da yüzüncü yılı.

Kürt toprakları, 17 Mayıs 1639 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi İmparatorluğu arasındaki savaş sonucunda imzalanan Kasrı Şirin Antlaşması’yla ikiye bölündü.

Bugünkü Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi toprakları Safevi İmparatorluğu’nun, diğer Kürt toprakları ise Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içinde kaldı.

Yıllar sonra, 20. yüzyılın başlarında Kürtler lehine gelişmeler yaşandı. 10 Ağustos 1920’de Paris’te Sevr Anlaşması imzalandı.

Sevr Antlaşması’nın Kürtlerle ilgili bölümü şöyleydi: “Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; Kürtler dilerse bir yıl sonra Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecekler.

Türk milliyetçileri İttihat Terakkiciler bu gelişmeden telaşlandılar. Antlaşmanın ortadan kaldırılması için yeni bir yol arayışının gerekliliğini saptadılar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi olarak kabul edilen ve uluslararası niteliği olan Lozan Antlaşması 24 Temmuz 1923’te imzalanıp uygulamaya konulduğunda, Sevr Antlaşması geçerliliğini kaybetti.

Antlaşma görüşmelerine 11 Kasım 2022 tarihinde başlandı. Görüşmeler 8 ay sürdü. Türkiye’de görüşmeleri Dışişleri Bakanı ve delegasyon başkanı olarak İsmet İnönü, Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur ve Maliye Bakanı Hasan Saka yürüttü.

Antlaşma; Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika ve Yugoslavya temsilcileri tarafından imzalandı. TBMM, 23 Ağustos 1923 tarihinde onayladı. Osmanlı Devleti resmen sona erdi, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Yüzyıldır Kürtler hâlâ Lozan Antlaşması’nın sonuçlarıyla ve sorunlarıyla uğraşmaktalar. Kürt topraklarının parçalanmış hali, olduğu gibi duruyor. Kürtler arası birlik, Kürt siyasal hareketlerinin ve Kürt toplumunun öncelikli ve acil gündemi olmaya devam ediyor.

Yüzyıldır Türkiye’nin en önemli ve acil gündemi ‘Batı medeniyeti’ seviyesine ulaşmak oldu. Dört parçadaki Kürtlerin ise ‘topraklarında özgür olarak yaşamak’ oldu.

Yüzyıldır, Kürtlerin hedeflerine ulaşmasını engellemek için, bölgedeki dört devletin işbirliği, dayanışması ve ittifakı bir biçimiyle sürüyor. Dört parçanın herhangi birinde Kürtlerin statü sahibi olmasının diğerlerine kötü örnek olacağı düşünülüyor.

Kürtlerin altın yüzyılı beklentisi

11 Mart 1970 tarihindeki Irak Eylül Milli Devrimi sonrasında, Kürt bölgesinde otonomi oluşması için adımlar atılınca, bunu engellemek için dört devlet Cezayir Antlaşması’nı imzaladı.

Irak Kürt Bölgesel Federal Yönetimi’nin 25 Eylül 2017 tarihinde yaptığı bağımsızlık referandumu sonuçlarına karşı da dört bölge devleti yine benzer sert tutumlar aldılar. Batı devletlerinin de desteği ile Erbil yönetimine kan kusturdular. Mesut Barzani, Bölgesel Federal Başkanlığı’ndan istifa etti; KDP, KYB ilişkileri büyük bir deprem yaşadı, yaşıyor. Bunu fırsat bilen Bağdat yönetimi bölge devletlerinin de desteğiyle, Kerkük sorununu işgalle çözdü. Kerkük, anayasaya aykırı olarak Bağdat’a bağlandı; Araplaştırılması hızlandırıldı, yakın tarihte Kürtçe resmi dil olmaktan çıkarıldı.

Türkiye’nin son sekiz yıldır, bütün insanlığın gözleri önünde Afrin’de, Kobani’de yaptıkları ortada. Kürtçe tabelalar değiştirildi, yerleşim yerlerinin adları Türkçe ve Arapça yapıldı. Yerleşimlerin mevcut yöneticileri görevlerinden atıldı; Araplar yerleştirildi.

ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında, bu yüzyılın Kürtlerin altın yüzyılı olacağına ilişkin yaygın bir kanaat oluşmuştu, beklenti yaratılmıştı. Bu fazla sürmedi. 2015 yılının hemen sonrasında Kürt sorunu konusunda yaşanan gelişmeler, sorunun bütün hacmiyle daha uzun süre devam edeceğini gösteriyor.

Lozan Antlaşması konusunda dört ülke toplumu muhasebesini yapmadığı, Kürtler kendi içlerindeki çatışmalara son vermediği ve Kürt kimliğinin gerektirdiği öncelikli ortak paydalarda hareket etmeyi başaramadığı sürece, Kürtlerin durumunda radikal bir değişiklik olmayacak.

Türkiye’de evrensel insancıl hukuki kriterler geçerli olmadığı sürece, Batı medeniyeti seviyesine erişmek mümkün olmayacak.

Kürtler, bu hafta sonu Avrupa’da Lozan Antlaşması konusunda iki büyük etkinlik yapacak. Birisi, 22 Temmuz 2023 Cuma günü Lozan’da “100’üncü yılında 100 bin Kürt Lozan’a” şiarıyla yapılacak miting. Mitinge Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan 59 Kürt kurumu katılım gösterecek. KDP katılmayacak.

4-25 Temmuz arasında içlerinde Êzidî, Hıristiyan ve Alevi inançlarından insanların da bulunduğu, dört parçadan 56 siyasi parti, kurum, aydın, yazar, sanatçı, akademisyen bir araya gelerek 500 davetlinin katıldığı bir konferans düzenleyecek. Kürtler yeni bir yol haritası oluşturmayı tartışacaklar. Konferansa Kürt kurumlarının yanı sıra Güney Afrika, Güney ve Latin Amerika, Yunanistan ve Avrupa’nın farklı ülkelerinden sembol isimler de katılacak.

Bölge devletlerinin tarihsel olarak “Kürdü Kürde kırdırma” politikalarının yeni bir biçimi olan Kürt siyasal güçleri arasındaki ilişkiler gerginleşmeye devam ediyor. Kürtler arası yeni savaşlar kışkırtılıyor. Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Afrin gibi birçok Kürt yerleşim yerinde Araplaştırma politikalarına hız veriliyor. Böylesi bir dönemde bütün bunlar daha bir önem arz ediyor.

KDP ve YNK peşmerge güçleri arasındaki gerilim tırmandırılıyor. İki gücün silahlı çatışmasının zeminleri inşa ediliyor. Böylesi bir süreçte, Lozan Antlaşması’nın bir türden devamını sağlamaya yönelik yeni bölgesel ve uluslararası planlar gündemde.

KDP, YNK arasındaki olası silahlı çatışma, bütün Kürt güçleri içine çekecektir. Kürtler arası çatışma bütün bölge halkları için büyük risk.

Bu durum, bölge devletleri için de güvenli liman olmayacak. Bunun farkında olanlar, Kürtlerin temel haklarının dört ülkede anayasal statüye kavuşmasının ve egemenlik paylaşımının garantili yolunu bulmak, Kürtler arası çatışmayı mezara gömmek zorundalar.

Değilse, Kürtlerin yönetimi altındaki yerleşim yerlerinde Ankara, Bağdat, Şam ve Tahran’ın at koşturması engellenemez. Bir yıl içinde sadece Süleymaniye’de 20 Kürt siyasetçi MİT tarafından infaz edildi. Bu tip olayların önüne geçilemez.

(Politik Yol)