2024 Mart sonu yapılacak yerel seçimler yaklaştıkça kişi tartışması alışıldığı üzere daha da alevleniyor. Bu tartışmaya teslim olunması riski ile karşı karşıyayız. Geleceğe bakmakta çok gecikiliyor.

Tartışmalar ve beklentiler; hangi parti kimi aday gösterecek, hangi parti kimi destekler, parti liderleri mevcut belediye başkanlarının devamını mı, değiştirilmesini mi ister veya yeni aday kim olacak gibi sorularla sınırlı.

Konunun bu eksende ele alınması, bir yönüyle Türkiye’nin siyasi açmazı, siyasi gelişmişliğinin zayıf olmasının bir göstergesi.

AK Parti’nin Hizmet Belediyeciliği anlayışının nasıl bir şey olduğunu bütün Türkiye 30 yıldır yaşayıp kavradı, gördü ve tecrübe etti.

Türkiye, bu 30 yılık dönemde köy ağırlıklı yerleşim düzeninden kentli yerleşim düzenine geçti. Bir yandan da toplumsal kutuplaşmanın, siyasal, sosyal, kültürel köylüleşmenin ve rant paylaşım düzenine geçmenin ağır bedelini ödedi, ödemeye devam ediyor.

2019 Mart yerel seçimlerinde iktidar İstanbul, Ankara, Adana gibi büyükşehir belediyelerini uzun bir aradan sonra kaybetti. Toplumun geniş kesimlerinde bir şeylerin değişebileceğine ve sosyal, adil, demokratik, katılımcı bir yerel yönetim anlayışının gelişeceğine dair umutlar ve beklentiler doğdu.

Beş yıl sonra yapılacak yeni seçimlerde, toplumun bu beklentisine ne derece yanıt verildiğini hep birlikte göreceğiz. Ancak durumun muhalefet açısından parlak olduğunu söylemek oldukça zor görünüyor.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sık sık sözünü ettiği ve Türkiye’ye yayacaklarını söylediği ‘İstanbul Modeli’ni sanırım kendisinden başka kimse bilmiyor veya daha kavramadı.

Muhalefet saflarında farklı bir yerel yönetim modeli ve anlayışı tartışması yok. Yine mayıs seçimlerindeki gibi kazanacak aday tartışması süreci belirliyor. Tabii bu sefer parti içi ilişkiler aday belirlemeye çok daha fazla etki yapacağa benziyor. Adaylar nasıl, hangi yöntemle belirlenirse yöneticiliği benzer anlayış ve tarzda yaparlar.

Muhalefetin sahip olduğu belediyelerde toplumsal bir farkındalık yaratılamadığından, bu belediyeleri başarılı addetmek için evrensel sosyal demokrat yerel yönetim yaklaşımı dışında acayip şeylere başvuruluyor.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İmamoğlu’nu, Ankara ve Aydın Büyükşehir belediye başkanlarıyla birlikte yeniden adayları olarak Parti Meclisi’ne önereceğini duyurdu.

Özgür Özel, iki gün önce Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’a yaptığı açıklamada; yaptırdıkları araştırmalara göre 11 büyükşehir belediyesinden sadece 3’ünde geriye gidiş olduğunu söyledi.

İstanbul, Ankara ve Aydın dışındaki 8 büyükşehir ve il–ilçe–belde belediye başkanlarının yeniden aday olabilmeleri için kamuoyu memnuniyet araştırması, anket veya parti denetiminde önseçim yapılacağını açıkladı.

Hangi kriterlerle anket veya parti denetiminde önseçim yapılacağı belirsiz.

İki dönem milletvekili olduktan sonra, 2009 yılından itibaren üç dönem Aydın Belediye Başkanı olan Özlem Çerçioğlu’nu yeniden aday olarak önerirken, bir dönem belediye başkanlığı yapan İzmir ve diğer büyükşehir belediye başkanlarının durumunun netleştirilmesi merak konusu. Ne türden kriterlerle adayların belirleneceği şimdiden tartışmalara ve spekülasyonlara yol açıyor.

Genel Başkan Özgür Özel’in, “kimse değişime karşı olduğu için engellenmeyecek veya değişimden yana olduğu için başkan adayı yapılmayacak” sözleri yeterli güveni vermiş değil.

Aday belirlemede parti içi ekipleşmenin, başkan ve ekibinin kişisel tercihlerinin bu kez de belirleyici olacağı kanısı güçleniyor.

Yirmi beş yıldan fazla CHP’li başkanların yönetiminde olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin son başkanı Tunç Soyer, başkanlığının ilk dönemini yapıyor. Avrupa Bölgeler Meclisi Başkanı Tunç Soyer’in yerine başkasının belirlenmesinin izahının zor olacağı kesindir.

Mayıs seçimlerinin hemen ertesinde İYİ Parti’nin, yolunu CHP ile kesin bir biçimde ayrıştırması ve ilk adayını İzmir’de açıklaması tesadüf değildir. İYİ Parti, Tunç Soyer’in politik yaklaşımıyla ve öncelikleriyle mesafesini göstererek, kendi yönelimini belirgin kılma çabası içine girmiş olsa gerek.

Avrupa Konseyi’nde 46 ülkeden 130 bin yerel yöneticinin temsil edildiği Meclis Başkanlığı’na sosyalistlerin, sosyal demokratların, muhafazakâr demokratların ve sosyalistlerin oyları ile seçilen bir kişinin ilk dönemi sonrasında değiştirilmesi, büyük bir politik yanlışa yol açar.

Seçmenin memnuniyeti ölçümünde, İzmir gibi uzun dönem aynı partinin yönetiminde olan belediyelerde, başkanların işi hep zor olmuştur.

İzmir seçmeninin beklentisi, İstanbul, Ankara seçmeninin beklentisine çok fazla benzemez. Ankara, İstanbul gibi kentlerde, daha çok iktidarın politikaları, yıpranmışlığı gibi siyasi kriterler öne çıkarken, İzmir’de ve benzer durumda olan yerel yönetimlerde hizmetlere yaklaşım ve değerlendirme konusunda çok farklı kriterler işlemeye başlar.

Partinin yerel yönetim yaklaşımının ve hedefinin net olmadığı koşullarda, bu türden yerlerde partili seçmenin ideolojik tercihlerinin ve kişisel beklentilerinin çok daha belirleyici olması kaçınılmazdır.

Bunun en bariz örneği; Diyarbakır, Çankaya, İzmir, Hakkâri, Cizre gibi politikleşmiş yerleşim yerlerinde görülüyor.

Yerel seçimler için aday belirlenmesini ve ittifak tartışmalarını 2023 Mayıs seçimleri öncesinde olduğu gibi sadece kazanacak aday tartışmasına indirgemek, yine başarısızlığa yol açacak bir yaklaşım olacaktır.

Her ikisini birlikte ve bütünlük içinde ele almak ve değerlendirmek, Türkiye’nin toplumsal değişimi ve dönüşümü için artık bir zaruret arz etmektedir.

CHP’nin yeni yönetiminin aday belirlemede nasıl bir yol izleyeceğini, eski yönetimden ne kadar farklı davranacağını, daha da önemlisi partiye ve ülkeye yeni bir yol açıp açamayacağını adayların belirlenmesi sürecinde izleyip göreceğiz. Kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen Tunç Soyer’e ve diğer başkanlara nasıl yaklaşılacağı ortaya çıkacak.

Yönetimde makyaj tazelemenin ötesine geçmek isteniyorsa, adayların belirlenmesinde parti içi hakkaniyetle ve parti organlarınca belirlenmiş kriterlerle hareket edilmesi gerekir.

(Politik Yol)