2021 yılına, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nde attığı Twitter mesajı ile yaptığı "HDP'nin kapatılması" çağrısının tartışılması ve Boğaziçi Üniversitesi'ne Melih Bulu'nun kayyım olarak atanmasına karşı başlatılan direnişle girdik.

2022 yılına ise, yılın son ayında pik yapan ekonomik krizin ağır sonuçlarıyla ve yeni faiz politikasının tartışmalarıyla giriyoruz.

2021 yılına ait tartışma ve sorunların hiçbiri geride kalmış veya çözülmüş değil. Hatta birçoğu daha da derinleşti.

Boğaziçi Üniversitesi direnişi bir yıldır, gözaltılara, tutuklamalara rağmen sürüyor. Melih Bulu görevden alındı, yerine Mehmet Naci İnci kayyım olarak atandı. Otuz üç haftadır her pazar günü Boğaziçi mezunları, direnişi genişletmeye ve akademisyenlerle öğrencilerin sesini çoğaltmaya çalışıyorlar.

Anayasa Mahkemesi'nde görüşülmesine başlanan HDP'yi kapatma davası ile Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen HDP Kobani olayları davası paralel yürütülüyor.

İstanbul Sözleşmesi, 1 Temmuz 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle tek taraflı iptal edildi.

Bu ayın başında iktidarın başı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin kararlarını "tanımadıklarını" açıklayarak uzun süredir sürdürdükleri hukuksuzluğu yeni bir merhaleye taşıdı. Âdeta dünyaya, Türkiye'de "tuzun koktuğunu" gösteren bir açıklama yaptı.

En son dolar krizi sürecinde yaşananlar, Türkiye'nin sadece iç siyaset bakımından değil, tüm müttefikleri bakımından da öngörülebilir bir ülke olmaktan çıktığını gösteriyor.

Hiç kuşkusuz ki bu iktidarın marifeti olduğu kadar, muhalefetin de beceriksizliğinin/siyasetsizliğinin bir sonucu.

Başka bir ifadeyle, iktidar, oyunun kurallarını kendisi belirlemekle kalmıyor, siyasal rakipleriyle kendi belirlediği minderde oynuyor.

Örneğin son dönemde bütün tartışma ve mücadele; dolar, kur ve ekonomik zeminde sürdürüldü. İktidarın kurduğu siyaset görülmedi ya da görülmek istenmedi. Muhalefet, 2019 ortasına kadar beka siyasetine uygun olarak iktidarı izleme, iktidarın önünü açma siyaseti yürüttü. Bugünlerde de iktidar bloğunun izlediği yerlicilik, millicilik siyasetini tekrarlıyor, dış güçler zokasını yutuyor.

Muhalefet, iktidarın korkusuyla, kendi oyun alanını kendi elleriyle daraltıyor. Oyun kurucu olamıyor. Son birkaç aydır muhalefet cephesinde bu konuda yaşanan gelişmeler, iktidarın yeni "ekonomik açılımıyla" buharlaştı. Bu açılımın muhtemel sonuçlarından bağımsız olarak, iktidar lehine pozitif bir siyasal atmosferin oluştuğu görülüyor.

Ekim, Kasım aylarında seçmen desteğinde erime eğilimi görülen iktidar lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın desteğinin; yaşanan ekonomik kriz sonrasında, geliştirdiği olağandışı hamleyle Aralık ayının sonunda yeniden toparlanma eğilimine girdiği görülüyor. Muhalefetin "gidiyor gitmekte olan" söylemine en azından şimdilik bir mola vermesi gerektiğine ilişkin emareler belirdi.

Muhalefetin mücadelesinde başarı elde edebilmesi için bu noktaya nasıl gelindiğinin sorgulanması gerekiyor. 2023 yılı Haziran'ında sandıkta sonuç almak için buna mecburlar.

Toplum; milliyetçi, ayrımcı, nefret söylemlerine ve inanç istismarına büyük ölçüde rıza gösterir durumda, sağ değerleri içselleştirmiş bir konumda.

İktidar bloğunun seçimi kazanmak için esas hedefi; muhalefetin seçmenini kazanmak değil, kendi seçmenini konsolide etmek. Ama muhalefet partilerinin iktidar bloğunun seçmenlerini ve genç yeni seçmenleri kazanmak gibi bir zarureti var. Muhalefetin muhafazakâr seçmenin kazanımlarını yitirme ve 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında beliren istikrasızlık kaygılarını giderecek bir yol bulması gerekiyor. Bunun, demokratik değerler ekseninde ve bütünlük içinde, toplumsal değişim ve dönüşümü sağlayacak bir yol olması gerekiyor.

İktidarın, asgari ücret, kur ve ekonomi alanındaki hamleleri, siyasal tercihlerinin esaslarını oluşturuyor. İktidar kendi tercihlerine göre kural ve kurum belirliyor. Ya da tasfiye ediyor. Siyasetini cisimleştiriyor. Ya muhalefet?

2021 yaz sonundan itibaren muhalefet cephesinde beliren; ortak davranma, asgari noktalarda buluşma çalışmaları aylardır tren sallamaya dönüştü. Gözle görülür, elle tutulur ve kararsızlarda umut belirtisine yol açacak bir sonuç doğurmuş değil. Veya bu konuda beklenen hızda ilerleme kaydedilememesi gibi sonuçlar, muhalefet hanesine negatif yazıyor. Saha araştırma sonuçları buna işaret ediyor.

Kürt meselesinde, ittifaklar ve parlamenter sisteme dönüş gibi bir dizi konudaki çalışmaların, açılımların ve girişimlerin demokratik siyasetin doğal sonuçlarına ulaştırılması konusundaki ürkek, çekingen tutumlar; iktidar karşıtlarına yeterli güveni vermiyor.

Örneğin binde birlik sağ partilerle ittifak görüşmesi ve ortak açıklama yapan ana muhalefet partisi liderinin, Meclis'in üçüncü partisi HDP ile aynı fotoğraf karesinde yer alma konusundaki tereddütleri gibi tutarsızlıklar muhalefetin zayıflıkları.

Muhalif medyanın neredeyse her hafta manşete çektiği "Erdoğan'a Kötü Haber" başlıklı seçmen araştırma verilerini doğru ve sağlam analiz etmek gerekir.

Muhalefet partileri arasındaki çekişme ve rekabet görüntülerinin, iktidar bloğunun lehine bir sonuç doğurduğu çok açık. Özelikle İyi Parti'nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın ismini ön plana çıkarma girişimleri gibi çıkışları tam da buna yol açmakta. Bu haberlerin muhalefet seçmeni için yanıltıcı moral değeri olduğu unutulmamalıdır.

İçişleri Bakanlığı tarafında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde başlatılan teftiş gibi siyasal hamlelerin, iktidarın artık bir formalitenin yerine getirilmesinden başka bir anlamı olmayan seçimlere hazırlığının bir parçası olduğu kavranarak, karşı politika geliştirmek gerekir.

Ülke krizinin çözümünü, ne olursa olsun sandıkta Recep Tayyip Erdoğan'ın yenilmesiyle sınırlı sanmak, krizin derinliğini ve çözümün kapsamlı olduğunu kavrayamamaktır. Bu krizin kronikleşmesi, kazananı kim olursa olsun, yeni seçim, yeni sorun üretmek demektir. Muhalefetin bu hali, bunca olup bitene rağmen hâlâ 2022 yılında tünelin ucundaki ışık belirebilecek mi sorusuna net yanıt vermeyi çok zorlaştırıyor.

Bugün 28 Aralık, 10 yıl önce bütün ülke yılbaşı kutlamasına hazırlanırken, ekmek parası için, kalem-defter parası için sınır ticaretine giden Şırnak ilinin, Uludere ilçesi Roboski köyünden 34 genç Kürt, Ankara'dan verilen emirle havalanan savaş uçaklarıyla katledildi. Suçlanan, ceza alan Roboskililer oldu. On yıldır bir tek gerçek suçlu hakim karşısına çıkarılmadı. Ankara'nın karanlık dehlizlerinde gizleniyor. Helalleşmeye Roboski'den başlanabilir.