Geçtiğimiz hafta MHP'nin resmi Twitter hesabından Kürşat Yılmaz'ın, lideri Devlet Bahçeli'yi parti genel merkezinde ziyaretinde çekilen fotoğrafı paylaşıldı.

Fotoğrafa, "Ülkü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gözü kara yiğitlerinden Yakup Kürşat Yılmaz, tahliye olmaları münasebetiyle Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli Beyefendiyi ziyaret etmişlerdir" sözler eklenmiş.

Kürşat Yılmaz, eski ülkücü, "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, nitelikli yağma, tehdit, kasten yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakmak" suçlarından 63 yıl 3 ay 15 gün cezası Yargıtay'da onanmış bir hükümlü.

Birileri cezanın yanlış hesaplandığı iddiasıyla 30 Ekim 2005 tarihinden itibaren tutuklu bulunan Kürşat Yılmaz'ı 29 Ekim gece yarısı Yargıtay kararıyla tahliye ettirdi.

Devlet Bahçeli bilindiği gibi, Kürşat Yılmaz ve Alaattin Çakıcı isimlerini, ilk kez HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın 2018 yılında Cumhurbaşkanı adayı olması nedeniyle tahliyesinin gündeme getirilmesi sırasında dillendirmişti.

Bahçeli, "Peki, ülkü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gözü kara yiğitleri olarak bilinen, mesela Alaattin Çakıcı, mesela Kürşat Yılmaz, 100 bin ülkücünün imzasıyla aday gösterilseydi, bu kahramanlarımız için de cezaevinden çıkarılmaları için bir kampanya yapılacak mıydı? Bu kardeşlerimizi taş duvarların ardında çürümeye terk etmek ne kadar adil ve adaletlidir" diye konuşmuştu.

Bu açıklamadan bir süre sonra Alaattin Çakıcı'yı bulunduğu cezaevinde ziyaret eden MHP lideri Devlet Bahçeli, kurmaylarını dışarı çıkararak bir özel görüşme yaptı. Bu görüşme sonrasında, Bahçeli'nin ısrarlarıyla çıkarılan af yasasıyla Çakıcı tahliye oldu. Kürşat Yılmaz gibi o da ilk ziyaretlerinden birini MHP lideri Devlet Bahçeli'ye yapmıştı.

AK Parti, uzun süre Bahçeli'den gelen af talebine direndi. Ama iki parti arasında ne türden pazarlıklar döndüyse, sonunda Devlet Bahçeli'nin istediği af yasası çıkarıldı.

Alaattin Çakıcı'nın tahliye sonrası, ana muhalefet partisi CHP'nin liderini tehdit eden ve hükümeti destekleyen açıklamaları dikkate alındığında, olup bitecekleri kestirmek zor değil.

Cumhur İttifakı partileri, zor ve sıkışmış oldukları siyasal süreçte, suç örgütü liderlerini piyasaya sürerek güç devşirmeye çalışmakla kalmıyorlar, aynı zamanda mafya liderlerinin toplumsal meşruiyetine zemin hazırlıyorlar.

Cumhur İttifakı partileri, hakkında kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi yüzlerce insan ve HDP'li siyasetçiyi toplum nezdinde yasadışı ilan ediyorlar. Ama Yargıtay kararlarına göre suçu sabit olan mafya ve suç örgütü liderlerini siyasal figür haline getiriyorlar.

İşin ilginç yanı, MHP liderinin ve arkadaşlarının açıktan oynadıkları bu kirli oyuna iktidar partisi sessiz kalarak onay verirken, sağcı muhalefet partilerinin hiçbirinden anlamlı itiraz gelmiyor.

Ülkücü suç örgütü liderlerinin birer kahraman olarak topluma sunuluyor olmasının onları rahatsız etmediğini söylemek kolay değil. Ama ülkücüleri, Türk milliyetçilerini küstürmek ve oy kaybetmek korkusu sessizliğe yol açıyor olabilir.

İyi Parti liderinin "HDP'yi PKK'nin yanına konumlandırıyoruz" sözlerini sarf etmeden önce aynaya bakıp bin kez düşünmesi gerekirdi. Susurluk sonrası Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'a Hadi Özcan'ın verdiği ifadede adı geçen kişinin İyi Parti'de etkili bir yönetici olduğu kamuoyunca biliniyor. Mafya liderlerinin siyasetin aktörleri haline getirilmesine karşı net bir cümle kurması gerekirdi. Evrensel adalet, hukuk ve yargının bağımsızlığı diye gerçekten ve sahici bir sorunu var olsaydı.

İnsan merak ediyor, Cumhur İttifakı için yiğit ve kahraman olan bu iki ülkücü suç örgütü lideri İyi Parti için ne oluyor acaba?

12 Eylül öncesinde MHP'nin komando kampları, bugünün SADAT'ı gibi, meşrulaştırılmaya çalışılmıştı. Sonrası herkesin malumu.

Toplumsal gerilimin ve kutuplaşmanın arttığı dönemde toplumun sinir uçlarıyla oynamak her zaman tehlikelidir. Bu toplum çok badire atlattı, çok kötülük gördü, hafızasız değil.

Kürt meselesi 1990'larda askerin ve güvenlik bürokrasinin cenderesindeydi, 2000 yıllarda siyasetin ana gündemi oldu. Bugün muhalefetin ve ülkenin geleceğini şekillendiriyor.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Kürt sorununu Meclis'te çözeceğiz" sözlerine, "Biz o sorunu çözdük" yanıtını veren AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üç gün önce başka şeyler söyledi.

Hafta sonu Batman'da yaptığı konuşmada, "Her türlü riski göze alarak, her türlü tenkidi göğüsleyerek başlattığımız bu samimi süreç, terör örgütünün silahı ve kan dökmeyi seçmesi sebebiyle sonuçsuz kaldı" diyerek sorunun çözülmemiş olduğunu ağzından kaçırdı.

"Ülkeyi HDP'nin siyasi tasallutundan kurtarmak"tan söz etmesi, ne derece çıkmaz bir sokakta olduğunu gösteriyor. CHP liderine Ankara'daki atarlanmasını Batman'da unutmuş.

Bu söylem değişikliği, Kürt seçmenin, muhalefetin ve ülkenin kaderini belirleyecek potansiyele sahip olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. AK Parti lideri kanımca bunun farkında. Muhalefet partilerinin en azından bazılarının ise bu durumun farkında olmadığı çok açık.

Muhalefete güvensizlik tam da buradan kaynaklanıyor olsa gerek. Cumhur İttifakı yolunu çizmiş. Millet İttifakı'nın da yolunun son tahlilde aynı noktaya çıkacağına ilişkin seçmen algısı, düşüncesi değişmiş değil.