Osman Kavala Gezi Davası’ndan infaz yerine geçen uzun bir tutukluluktan sonra beraat etti ama bu kez FETÖ darbesi bahanesiyle salıverilmesi engellendi.

Yine büyük bir adalet ve hukuk rezaletiyle karşı karşıyayız.

Cumhurbaşkanı Erdoğan parti grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kavala’nın yeniden gözaltına alınmasını isteyenlere kefil olurcasına, 15 Temmuz 2016 FETÖ Darbesi’nin uluslararası ayağı olduğunu iddia eden cümleler kurdu.

Bu durum tam özgürlüğüne kavuşacakken siyasi iradenin müdahalesiyle darbe davasına dahil edildiği düşüncesine yol açtı.

Bir darbe organizasyonu içinde yer aldığı ve uluslararası ilişkilerini sağladığı iddiası, aksi yöndeki sayısız ve ispatlanmaya gerek duyulmayacak gerçeklikle taban tabana zıt olup, olağan aklın asla kabullenemeyeceği tuhaf ama acımasız iddialardır.

İktidar ona neyin faturasını çıkarmak istiyor?

İktidar Gezi Tepkisi’ni anlamaktan halen çok uzak

Kavala hakkında yazdığım bu üçüncü yazı.

İlki “Gezi olayları ve Kavala hakkında bir tanıklık” başlığını taşıyordu. O dönemde bizzat kendi şahit olduklarımı anlatmıştım. (www.serbestiyet.com/yazarlar/atilla-aytemur/gezi-olaylari-ve-kavala-hakkinda-bir-taniklik-828211)

İkincisi ise “Osman Kavala’dan gizli örgüt lideri çıkmaz!” idi. Özellikle olayların ikinci haftasından itibaren Türkiye’de akla gelen ve gelmeyen bütün yasal ve yasal olmayan örgütlerin yer aldığı ve milyonların akın akın katıldığı bu olayların gizli liderinin ve finansörünün Kavala olduğu iddiasının zırvalığını çocukların dahi anlayacağı seviyeden anlatmaya gayret etmiştim. (www.serbestiyet.com/yazarlar/atilla-aytemur/osman-kavaladan-gizli-orgut-lideri-cıkmaz-847844)

Gezi Olaylarını çok yakından izlemiş biri olarak savcıların TMMOB yöneticilerini ve Osman Kavala’yı öyle afaki iddialarla yargılamaları ve cezayı peşin vererek uzun tutukluluklara mahkûm etmeleri kadar adaleti ve yargıyı yerle bir eden bir şey görmedim.

Gezi’nin platformları ve Kavala

Taksim Dayanışma dediğiniz, TMMOB bünyesinde yer alan odaların kimi yöneticileriyle sendika, dernek, platform ve parti gibi sivil ve yasal kurumların temsilcilerinden oluşan bir tür tartışma ve yurttaşların ortak davranış geliştirme zemini olmaktan ibaretti. Daha fazlası değildi.

Ortaya çıkan fikirleri de şehircilikle ve mühendislikle alakalı odaların kimi yöneticileri sözcü olarak açıklıyorlardı. Bundan öte ortaya çıkan toplumsal tepkiyi yönlendirme ve ona liderlik etme filan gibi ne güçleri, ne konumları, ne de istekleri vardı. Zaten bir hafta sonra toplumsal tepki onları aştı.

Osman Kavala'nın ise bununla herhangi bir ilişkisi filan yoktu. O Taksim Platformu adıyla bilinen daha çok Beyoğlu ilçesinde şehircilik, insan hakları ve ekoloji duyarlılığını temsil eden bölge sakinleri ve akademisyenlerin içinde yer aldığı bir sivil girişimin gönüllüsüydü. İktidarla bir uzlaşma yolu bulunsun diye o dönem boyunca çırpındı durdu.

Açık söylemek gerekirse, Taksim Platformu'nun sorunların çözümünde barışçı, müzakereci, kent meselelerini iktidar karşıtlığı içinde ele almayan, demokratik diyalogdan yana üslubu sol renklerin daha baskın olduğu Taksim Dayanışma çevrelerine çok da cazip görünmüyordu.

Osman Kavala ve platformdaki arkadaşları Gezi Olayları boyunca sorunların barışçı yollardan çözümü için gerek kendi girişimleriyle gerekse Taksim dayanışma etrafında toplananları bu yönde etkilemek için çaba gösterdiler. İktidar yetkilileriyle temas kurup görüşmeler yapılması için hayli uğraştılar.

Tahliye olmasın diye cepten çıkan yeni dava

Gerçek bu iken, Osman Kavala’dan Gezi Eylemleri’nin geri plandaki lideri ve finansörü olduğu iddiasının iktidarı o gün de bugün de duvara toslatacağı belliydi. Öyle de oldu ve dava insanların hayatını mahvederek, onları özgürlüklerinden mahrum bırakarak, peşin ceza keserek çöktü.

Şimdi ve bu kez cepten bir 15 Temmuz 2016 FETÖ Darbe Girişimi ile iltisak iddiası çıkarıp, mevzuu yine Osman Kavala’nın uluslararası güçlerle karanlık ilişkisine bağlamak akıl ve izanla bağdaşır gibi değil.

Kavala herhangi bir örgütün insanı değildi. Bir parti üyeliği bile yoktu. Gezi olaylarına liderlik ettiği, gizli finansörü olduğu iddiası de fos çıktı. Geriye kala kala geniş uluslararası ilişkileri kaldı. Şimdi iktidar göründüğü kadarıyla uluslararası ilişkilerden yürümeyi hedeflemiş. Ama bu yolun çıkmaz olduğunun görülmesi de sanıyorum çok uzun sürmeyecek.

Kan uyuşmazlığı ve iktidarın hesabı

Ortada bariz kan uyuşmazlığı var. Gülen Cemaati ve Kavala’yı yan yana düşünmek ve kanlı bir darbe ortaklığı içinde görmek ayıp olması bir yana, kötü bir senaryo için bile çok mu çok absürd.    

Kavala’nın ünlü ve zengin bir ailenin mensubu olduğunu hepimiz biliyoruz. İşadamı kimliğiyle de şüphesiz geniş uluslararası bağları bulunabilir. Yılların samimi insan hakları aktivisti, ülkesinin ve dünyanın meselelerini dert edinen bir aydın olarak, geniş uluslararası bağlara sahip olması niye böyle bir davaya dahil edilmesine sebep oluyor? Anlayabilen var mı?

İktidarın zayıfladığı ve güç kaybettiği dönemdeyiz. Ne ölçüde gerçekliği var yeterince bilemiyoruz ama iktidara yakın medya "Askeri vesayet ve darbe kıpırtıları" iddiasını işliyor. Muhalefetle, özellikle de CHP'yle bu kesimlerin eski münasebetlerinin akıllara gelmesi için çaba içinde oldukları görülüyor.   

FETÖ bağlantılı ordu, polis ve kamu mensuplarına yönelik yaygın ve kitlesel gözaltı ve tutuklamalar yeniden hız kazandı ve kamuoyuna iktidara yönelik bir nevi yeni komplolar varmış gibi bir propagandayla takdim ediliyor.

Bir tehlike ve risk algısı yaratılmak istendiği ve Kavala’nın kurban seçildiği görülüyor.

Eğer, CHP'yle sürdürülen aktüel polemikleri güçlendirmek, gevşemiş safları sıkılaştırmak adına FETÖ'ye seküler cenahtan ortak aranıyorsa, Kavala hiç uygun biri değil.

Osman Kavala'nın demokrasi duyarlılığı ve barış hassasiyeti olan, insan haklarına verdiği değerle ve sergilediği gösterişsiz çabayla her kesimin saygısına mazhar olan bir yurttaş olduğunu herkes bilir.

CİA’nin kucağında bütün plan, proje ve stratejilerini yürürlüğe sokan Fettullah Gülen'in darbenin uluslararası ilişkileri için fıtratının hiç mi hiç uyuşmayacağı Kavala’ya ihtiyacı mı vardı Allah aşkına!