MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kamuoyuna sunduğu Anayasa teklifinin Habertürk televizyonundaki ele alınış biçimine bu partinin gösterdiği tepkiyi MHP'nin ifade özgürlüğü konusundaki geçmiş performansıyla birlikte değerlendirmek gerekiyor.

MHP'nin toplumsal ve bireysel özgürlükler alanıyla kurduğu ilişki, siyaset sahnesine çıktığı ilk dönemden beri hep sorunlu oldu. Kimi zaman, bu durum büyük siyasal çalkantılara, gerilimlere ve derin toplumsal acılara neden oldu. Özellikle 1970'li yılların sert siyasal kamplaşma yıllarında yaşananlar orta yaş ve üstü kuşakların hafızalarında halen canlıdır.

Şüphesiz bunun sözkonusu partinin benimsediği ideolojik, politik ve yapısal kaynaklarla doğrudan ilgisi var. Bu bakımdan, partinin ve yöneticilerinin görünürdeki söylemi ve aksi yöndeki iddiaları ne olursa olsun, iradi olarak beslendiği uluslararası ve ulusal düşünce kaynakları, böyle bir şiddet dili ve eylemine yol açıyor. Partinin genel atmosferinde de bu durumdan pek şikâyetçi olunmadığı görülüyor.

Bu bağlamda son yıllarda da, özellikle düşünce özgürlüğü ve medya alanında, MHP'de ivmesi giderek artan hakaret, aşağılama, ayrımcılık, ırkçılık, şiddet dili ve eylemi dikkat çekici bir temayül olarak hissediliyor. Bunun Türkiye'nin geleceği, demokrasisi ve toplumsal yaşamı bakımından taşıdığı riskleri düşünmek gerekiyor.

MHP'nin her kademeden yöneticisinin partiyi eleştiren farklı parti temsilcilerine, gazeteci ve aydınlara yönelik dili, demokratik müzakere ve tartışma adabını sindirmiş, çoğulcu demokrasinin asgari ilkelerini benimsemiş bir dil değil. Örneğin, salı günleri yapılan parti grup toplantısında, Genel Başkan Devlet Bahçeli tarafından prompter'dan okunan metin çoğunlukla muhaliflere yönelik ağır hakaret ve tehditlerle yüklü oluyor. Kullanılan sıfatların, yapılan benzetmelerin, tarihi atıfların aynı ülkenin farklı düşünen yurttaşları için yapıldığına inanmak pek mümkün değildir. Daha da problemli olanı, bu dilin ve tarzın sözkonusu parti tarafından günlük siyasal polemik dili olarak görülmesi, benimsenmesi ve olağanlaştırılmasıdır.

Son üç yıl bize ne anlatıyor?

Tabii bu şiddet dilinin fiili şiddete dönüşmesi de bu topraklarda zor olmuyor. Çok geriye gitmeden, son iki-üç yıla dair kabaca bir döküm vermek istiyorum:

Devlet Bahçeli çok hoşnut kalmadığı 24 Nisan 2018 seçimlerinden iki gün sonra içlerinde her kesimden gazeteci, yazar, TV spikeri, kamuoyu araştırmacısı ve bilim insanının da bulunduğu 70 kişinin adını açıklayıp, onları MHP'ye iftira atmak ve kötülemekle suçladı. "Aşağıdaki isimleri yazılmış zevat-ı muteber (!) aylar süren yoğun ve yorucu bir iftira kampanyasından yüzlerinin akıyla çıktılar (!). Allah var ya, partimizi yılmadan kötülediler. Yüksünmeden ithamlarını sıraladılar. Yorulmaksızın MHP husumetini derinleştirdiler. Kendilerine çok şey borçluyuz (!). Yaptıklarını, yazdıklarını, yıktıklarını, yorumlarını hiç unutmayacağız" dedi.

Iğdır'ın yerel gazetesi Iğdır Haber'in sahibi Metin Işık, MHP milletvekili Yaşar Karadağ hakkında eleştirel yazılar yazdığı için 30 Mart 2019'da bir grup ülkü ocakları üyesinin saldırısına uğradı ve darp edildi.

15 Mayıs 2019'da gazeteci İdris Özyol, Antalya'da çalıştığı yerel gazetenin önünde saldırıya uğradı. Saldırganlardan birinin MHP Muratpaşa İlçe Başkanı'nın şoförü olduğu ortaya çıktı.

21 Kasım 2019'da Korkusuz Gazetesi yazarı Ahmet Takan, evinin önünde saldırıya uğradı. Takan, Devlet Bahçeli'yi eleştiren yazılar yazdığı için MHP'liler tarafından hedef gösterilmişti.

15 Ocak 2021'de Gelecek Partisi Genel Başkan yardımcısı, eski AK Partili Selçuk Özdağ, evinden çıkıp aracına binerken silahlı-sopalı 5 kişinin saldırısına uğradı. Özdağ, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi kendisine saldırı düzenlemekle suçladı.

Yeniçağ yazarı Orhan Uğuroğlu, 16 0cak 2021'de saldırıya uğradı. Saldırgan, MHP'nin yönettiği bir belediyede güvenlik görevlisiydi. Uğuroğlu, saldırıdan Bahçeli ve Semih Yalçın'ı sorumlu tuttu.

18 Ocak 2021'de Devlet Bahçeli, partisinin politikasını ve dilini eleştiren Karar gazetesi yazarlarını hedef alarak, "Karar Gazetesi'nin kiralık köşeyazarları, mesela Elif Çakır, mesela Yıldıray Oğur, mesela Taha Akyol ve diğer köşesiz sözde yazarlar MHP'yi hafife almasınlar, MHP'ye kara çalmasınlar. Çünkü kazdıkları kuyuya çoktan düşmüşler, kızarmayan yüzleriyle yakayı ele vermişlerdir" dedi.

8 Mart 2021'de Halk TV'de Murat Sabuncu ile yaptığı programdan çıkan gazeteci Levent Gültekin, kalabalık bir grubun saldırısına uğradı. Levent Gültekin'i olay günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın hedef göstermişti.

Gazeteciler Necdet Saraç, Saban Sevinç, Ali Haydar Fırat, Hakan Bayrakçı, Orhan Bursalı ve Sevilay Yılman, görüşleri nedeniyle Devlet Bahçeli tarafından 31 Mart 2021'de CHP'nin tetikçisi olmakla suçlandı.

Yukarıda verdiğim örnekler, işaret ettiğim tehlikeli sürecin kazandığı ivmeyi ve barındırdığı riski daha iyi anlatıyor sanıyorum.

Tabii bu durumun önüne geçilmesi, MHP'nin normal demokratik ilişkiler alanına dönüşe davet edilmesi ve bundan sonuç alınması, büyük ölçüde AK Parti ve Millet İttifakı'nın tavrına bağlı. İktidarın gidişatı dikkate alındığında, bir beklenti içine girmek çok gerçekçi olmaz. Hatta mevcut noktaya gelinmesinde iktidarın payının olduğunu söylemek haksızlık sayılmaz.

Ama muhalefetin ve demokrasi güçlerinin hepimiz adına yapabileceği çok şey bulunuyor.