Yeni infaz kanunu çıktı, Cumhurbaşkanı onayladı ve kapsama girenler salıverildi.

Yaklaşık 90 bin kişiyi etkileyen yasa, yarısının tamamen serbest kalmasını, diğer yarısının da denetimli serbestliğe tabi olmasını sağladı.

İnsanlarımızın olur olmaz gerekçelerle ve tıka basa cezaevlerine doldurulmalarıyla öğünecek değiliz; boşaltılması şüphesiz çok iyidir. Hele de amansız bir virüsün dört bir yanımızı kuşatıp can almaya başladığı bir dönemde.

Ama bu işin pek de hukuka, adalet ve eşitlik ilkelerine uygun yapılmadığını görüyoruz.

Niyet ayrımcı af çıkarmak olunca...

İktidara yakın olanları bir yana bırakırsak, hukukçuların çoğunun yaygın kanaati bu yasanın kayda değer bir değişiklik, düzeltme ve iyileştirme getirmediği yönünde.

Yasaları, Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi (AYM) içtihatlarını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ve mahkeme kararlarını dikkate almadığını; uygulamada ortaya çıkan çelişkileri giderme amacı taşımadığını ifade ediyorlar.

Bu noktadan hareketle, yapılan işin aslında MHP’nin de zorlamasıyla, örtülü ve tercihli bir af yasası olduğunun altını çiziyorlar. Örtülü ve tercihli bir af yasası olduğu belli; çünkü niyeti herkese yönelik af çıkarmak olan TBMM’de uzlaşma imkânı arardı ve buna dayanarak oylamada 5/3’lük çoğunluğu sağlamanın yolunu bulurdu.

Tersine, bu yasa mecliste bir uzlaşma sağlanarak çıkarılmadı. Adalet Bakanı’nın muhalefet partilerini dolaşması, uzlaşmaya yatkınmış gibi bir görüntü sergilenmesi ve alt komisyonda yapılan görüşmeler anlaşılan usulen olmuş.

İktidar ve ortağı MHP’nin toplumsal bir barış ortamının yaratılması gibi bir istek ve niyetleri daha baştan yokmuş meğer.

Çarpık "terör" tanımına teslim olmak...

Nitekim, hem kamuoyundan gelen ve STK’lardan yükselen itirazları, hem de muhalefet partilerinin değişiklik önergelerini hiç dikkate almadılar.

Hatta bu dışlayıcılık yetmezmiş gibi, bir gece yarısı operasyonuyla, MİT kanunuyla ilgili suçlardan tutuklu bulunan gazetecilerin (aslıda yaptıkları iş düpedüz habercilik) serbest kalmaması için her türlü engeli de yasaya yedirdiler.

Çıkan yasanın temel dayanakları Ak Parti iktidarının elinde keskin kılıca dönüşen Türk Ceza Kanunu’nun meşhur üç maddesidir: "Türkiye Cumhuriyeti’ni ve kurumlarını aşağılama” (Madde 301), ”Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” (Madde 216) ve "Cumhurbaşkanına hakaret" (Madde 299). Sözkonusu üç maddenin keyfi, yanlış ve tarafgir yorumları uzun zamandır fikir, siyaset ve basın hayatımızı cehenneme çevirdiği zaten biliniyor.

Bu İnfaz Yasası’nda da düşünce açıklama ile şiddet ayrımı yine yapılmadı. Temel aldığı “terör” tanımının ise dünyada eşi benzeri yok. "Örgüt üyesi olmamakla beraber...” saçmalığını kendine dayanak alan bir düzenlemeden bir hayır çıkmayacağı ve Türkiye demokrasisine bir katkı getirmeyeceği baştan belliydi.

Sonuçta, mahkûm olan ve artık alışkanlık haline gelmiş kararlarla tutuklanmış bulunan muhalif aydın, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin özgürlüğüne kavuşmaması için her türlü hukuksal ilke ve adalet değerleri ayaklar altına alınmış durumda.

Bir fırsat daha heba edildi...

Kabaca düşünce “suçlusu” kavramı içinde addedilenlerin tamamına bu yasayla, bilerek ve isteyerek ayırımcılık yapıldı.

Henüz hakkında hüküm verilmemiş benzeri konumdaki tutukluları içeride tutmak için hukukun canına okundu.

İki satır tweet atanlar, düşüncelerini yazıp çizenler, egemen siyaseti ve düzeni eleştirenler, demokratik muhalefet yapanlar, Cumhur İttifakı’nın planlı ve hesaplı çabasıyla içeride bırakıldı.

En çok da basın, düşünce ve siyaset yapma özgürlüğüne darbe vuruldu. Muhaliflerin ve özellikle Kürt siyasetçilerin kapsam dışında tutulması için özel çaba gösterildiği hiç de gözden kaçmadı.

Aslında bu yasa bir fırsattı. Uzun zamandır siyasi gerilim ve sert bir kutuplaşma içinde yaşayan Türkiye için toplumsal barışın tesisinde ve ortamın yumuşamasında yeni bir adım olabilirdi.

Ak Parti ve kendi küçük ama marifeti iktidardan daha büyük ortağı MHP el ele vererek bu imkânı harcadılar.

Evet, bu İnfaz Yasası hukuken aksayan şeyleri düzelten ve uygulamayı iyileştiren bir yasa olmadı.

Peki, o zaman ne oldu?

Yağmacılık, yolsuzluk, hırsızlık, dolandırıcılık, devleti soyma, rüşvet, darp, taksirli cinayet, çocukları fuhuşa teşvik, çete ve mafya gibi suçlardan mahkûm olanların ceza indirimi ve adli kontrol yoluyla salıverilmesi gerçekleşti.

Çok fiyakalı bir söz vardı: "Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçları affedebilir." Bunun tam zıddı yapıldı. Yani, adi suçlar yeni infaz yasası kapsamına sokulurken, devlete karşı işlendiği ileri sürülen ve hemen hepsi düşünce ifade etme çerçevesinde olanlar kapsam dışı bırakıldı.

Eşitlik ve adalet mi, boşuna aramayın...

İktidar ve ortağının asıl niyetin bazı kesimler için özel af çıkarmak olduğuna ısrarla dikkat çeken uzmanların haklı olduğu anlaşılıyor.

Türkiye yakın siyasal tarihinde birkaç kere böyle, af sonucu veren yasayla karşılaştı. İktidarın bunlardan da pek bir ders çıkarmadığını görüyoruz. Kısaca özetlersem:

Adalet sizlere ömür...

Toplumsal vicdan umurlarında bile değil.

Yasalar önünde eşitlik Kaf Dağı’nın ardında bırakılmış...

Hakkaniyet derseniz hak getire...

Demokrasi, düşünce ve basın özgürlüğü başka bahara...

COVID-19 salgını cezaevlerinde ömür tüketenleri tehdit mi ediyormuş, aman efendim geçiniz...

CHP'nin ödemesi gereken borç

CHP’nin bu yasayı muhtelif noktalardan itirazla AYM'ye taşıyacağı kamuoyuna yansıdı. Millet İttifakı’nda kritik rol oynayan partinin bu adımının önümüzdeki dönem için çok önemli olacağını düşünüyorum.

Öncelikle bu hamle, uzun zamandır mahkûm veya tutuklu olarak cezaevinde bulunan Kürt siyasetçilere, aydın, akademisyen ve gazetecilere karşı, demokrasi ve özgürlükler kayıtsız şartsız savunmak bağlamında ödenmesi gereken bir borçtur.

İkinci olarak, eğer Millet İttifakı’nın Türkiye’ye ilişkin gelecek tasavvurunda katılımcı ve müzakereci bir demokrasi olacaksa, eşitlik ve çoğulculuk hayatımızın olmazsa olmazı sayılacaksa, bugün bu adımı atmaktan kaçınmaması gerekecektir.

Bu noktada, "Ak Parti'nin MHP'nin tepkisini çekmemek ve Cumhur İttifakı'nda sarsıntıya yol açmamak için, yasanın kapsamının genişlemesini daha baştan hesaplayarak, AYM’ye bıraktı" şeklinde görüşler ileri sürülüyor.

Bu iddianın ne ölçüde doğru olduğunu bilemeyiz. Böyle ince hesaplar yapılmış da olabilir. Bunun çok da önemi yok. Çünkü, her yönüyle itirazı ve iptali hak eden bir yasayla karşı karşıyayız.

Nitekim, AYM’ye itiraz etme şartlarına sahip yegane muhalefet partisi olan CHP de, bu yöndeki eleştirisini ve yasayı iptal ettirme niyetini daha baştan ortaya koymuştu.

AYM’ye gelince, uluslararası sözleşme, anayasa ve yasalar ve bizatihi kendi içtihatlarına hiçbir yönüyle uygun düşmeyen bu yasayı mutlaka iptal etmelidir. Sağ’ına Sol’una bakmadan, herkes için oluşan kasıtlı ve bariz eşitsizlik ve adaletsizliği ortadan kaldırarak, hakkaniyetin gerçekleşmesini sağlamalıdır.

Sağduyu sahibi her yurttaş bunu bekliyor.