Geçen hafta Ak Parti’nin Yerel Seçim Manifestosu'nu ele aldım. CHP'nin manifestosu dair fikirlerimi bu yazıda sunuyorum:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu manifestolarını belediye başkan adaylarının da tanıtıldığı toplantıda 12 madde olarak açıkladı.

10 Şubat 2019 günü Ankara Kapalı Spor Salonu’nda gerçekleşen tanıtımda en çok merak edilenler Millet İttifakı’nın ortak adaylarının kimler olduğu noktasında toplandığından, Ak Parti’de olduğu gibi, bu partinin de manifestosu istenen ilgiyi pek görmedi.

CHP’nin manifestosu “Martın sonu bahar” ve “Bir arada huzurlu yaşamak için halkçı belediyecilik” sloganları eşliğinde sunuldu.

Stratejik hedef

Manifestolarında vurguları büyük ölçüde nasıl bir yerel yönetim düşündüklerine dair görüş ve projelere yer vermiş olmalarına karşın, başta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP merkezi, kadroları ve adayları gündelik propaganda faaliyetlerinde ekonomik sorunlara ağırlık veriyorlar.

Bu partinin stratejik yönelimine gelince, Ak Parti’nin iktidar döneminde güçleri tek kişide toplandığı, adaletin askıya alınıp yargının kontrol altında tutulduğu, insan haklarının ve birçok özgürlüğün sınırlandığına dikkat çekiyor. Ekonominin tıkandığı, enflasyonun, işsizliğin, yoksulluğun ve yolsuzluğun had safhaya ulaştığı öne çıkarılıyor.
Uygulamaya geçilen başkanlık sistemiyle aslında demokrasi dışı olağanüstü otoriter bir rejime geçildiğini anlatmaya çalışan CHP, yaşanan durumu kara kışa benzetip, “Martın sonu bahar” diyerek, seçmenlere 31 Mart sonrası olumlu bir sonuç elde edilmesi halinde yeni rejimin tartışmaya açılabileceğini “bir gelecek umudu” olarak ima ettiği görülüyor.

CHP’nin bu beklentisi ne ölçüde gerçekleşir şimdiden bir şey söylenemez, ama onunla benzeri görüşleri paylaşan ve içinde yer aldığı Millet İttifakı’nda da işlerin kolay yürümediği ortada. Bu ittifakın partilerinde görülen küskünlere kucak açan parti olarak da DSP dikkat çekiyor.

Ne partilerin genel merkez kadroları ne de tabanları yeni rejimin dayattığı seçimlere ittifakla gitme hususunu içlerine sindirmiş görünmüyorlar. Yerel seçim sözkonusu olduğu için de anlaşmazlıklar, itirazlar, küskünlükler ve parti değiştirmeler almış başını gidiyor.

Beraber yürüdüklerinden memnun olmayanların sayısı her iki cenahta da hayli fazla.
Konuyu dağıtmadan CHP manifestosunu ele alalım.

Üzerinde yorum yapanların sayısının fazla olduğu söylenemez. Bazı Ak Parti’lller vaatleri bakımından kendi partilerinin iki dönem önceki manifestolarına benzediğini ileri sürüyorlar.

Söylemler güzel, takdir seçmenin

Ben bu görüşleri bir yana bırakıp, öncekinde olduğu gibi, yaklaşımlarını son derece isabetli bulduğum Ankara Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Yrd. Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin’in görüşlerinden ve değerlendirmelerinden faydalanacağım.

CHP manifestosunun kendi sistematiğini bozmadan, aynı başlık altında ve aynı sırayla değerlendireceğim.

1. Hoşgörülü ve saygılı kentler: Buna kimse itiraz etmeyecektir. Çünkü kulağa hoş geliyor. Çok dilli, çok etnili, çok inançlı ve çok kültürlü bir imparatorluk mirasçısı ülkede başka türlüsü düşünülemez. CHP dahil birçok partinin farklı yaşam tarzlarını yeterince sindirmediği dikkate alınınca, herkese hoşgörülü, saygılı ve eşit mesafeli kentler isabetli bir hedef olarak görünüyor. Ancak kent mekanlarına, kurumlarına ve yerel yönetim uygulamalarına bu nasıl yansıyacak? Farklı yaşam tarzları bir arada ve barış içinde nasıl yaşayacak, İlk akla gelen güvenlik tedbirleri dışında, bunların somut ve köklü modelleri ifade edilmelidir. Mesele birbirine değmeden bir arada yaşamayı istikrarlı hale getirmek mi, yoksa kent paydaşları olarak her alanda kültürel alışverişi yüksek bir yaşam örgüsü gerçekleştirmek mi?

2. Hakça paylaşan kentler: Tarihte ortaya çıkışından bugüne kentler rant yaratan yaşam alanları. Ancak rantın kent paydaşları arasında hakkaniyetli dağıldığı söylenemez. Bu adaletsizlik hemen bütün alanlarda kendini gösteriyor. Keyfilik, hukuksuzluk, kayırma ve cezalandırma sık görülen durumlar. Belediyeler ranta gözünü dikmiş müteahhitlerin kuşatması altında. Meclisler onlarla dolu. Olmadık imar değişiklikleriyle yaratılan hukuksuz rantlar menfaat gruplarına kanalize ediliyor. CHP’nin bu kökleşmiş soruna karşı tedbirleri nedir, onları açıkça ortaya koymalıydı.

3. Hesap veren ve şeffaf yönetilen kentler: Bu çağda aksi düşünülemez ama Türkiye bu noktada geriye gidiyor. Halbuki, Tunceli Ovacık ilçesinin küçücük solcu belediyesi koca belediyelerin yapamadığını yapıp bütün hesap dökümünü günlerce duvarlarda asılı tuttu. Yani gerekeni yaptı. Kente her bakımdan zarar verdiği belli olan başkanın geri çekilmesi için ilave demokratik mekanizmalar ortaya konulmalıdır. İhaleler açık olmalı elbette, ama halkın katılımına imkan veren alternatif hizmet yöntemlerine de açık bir işleyiş hayata geçirilmelidir. Hizmetlerin ve nakit akışının kent halkı tarafından denetlenebilmesi için CHP’nin önerdiği uygulanabilir ve sürdürülebilir yöntemler nedir, ortaya konulması gerekmez mi? Başka birçok işlevinin yanı sıra, denetim konusunda da önemli rolü olabilecek kent konseylerinin yaygınlık ve işlerlik kazanması hususunda ne gibi adımlar planlanıyor bilmek isteriz.

4. Yoksulluğu yenen kentler: Kentlerde ayrı hayatlar ve birbirine değmeyen sınıflar var. Bir yanda olağanüstü zenginlik yaşanırken, diğer yanda derin yoksullukla boğuşan kitleler normalimiz oldu. Kent yönetimi buna seyirci kalamaz. Basit bir söylemle de geçiştirilemez. Hele sosyal demokrat bir parti için tersi düşünülemez. Devletin ihmal edilmiş bütün sosyal fonksiyonlarının yerel yönetimlerce giderilmesi gerekir. Eğer çözüm aile sigortası ise onunla, değilse diğer makul seçeneklerle yoksul halk için kentte insanca yaşamanın maliyeti düşürülmelidir. Ulaşım, konut, ucuz ve sağlıklı beslenme gibi temel alanlarda neler yapılması planlanıyor, bilmeliyiz.

5. Üreten ve istihdam yaratan kentler: Kentler üretim alanıdır ve Türkiye’nin yeterince üretemediği doğrudur. Son dönemde üreteceğiz diye inşaat sektörüne yüklendik. Sonucunu gördük. O zaman nasıl bir üretimden söz ediliyor? Ulusal ve uluslar arası pazarı hesaba katan bir fabrika üretimine geçiş hangi yolla sağlanacak, açıklanması gerekir. Kentin tarihi ve doğasıyla uyumu nasıl olacak bilmeliyiz. Kentin nüfus artışıyla istihdam ihtiyacı arasındaki denge konusunda, üretenlerin üretim araçlarıyla ilişkisi hususunda CHP ne düşünüyor, bilmeliyiz. Neo-liberal çağın olağanüstü kuşatmasının yarattığı hoyratlığı bertaraf edecek şeylerin söylemden öte ortaya konması beklenir.

6. Yenilikçi akıllı kentler: Günün modası her şeyi yenilikçi ve akıllı hale getirmek. İnsanın aklına bazı sorular geliyor: Nasıl yenilikçi olunacak?.. Bu yenilik nasıl üretilecek ve geliştirilecek?.. Hangi sektörden başlayıp hangi sektöre doğru yenilikçi olacağız?.. Kentlerin tarihi yapılanması, kültürel özellikleri ve doğal yapısıyla yenilikçilik ve akıllı teknolojinin uyumunu nasıl sağlamayı düşünüyoruz?.. Akıllı kent kavramından sonu teknoloji çöplüğüne dönen adımları mı anlıyoruz, bilsek iyi olur.

7. Ulaşım ve altyapı sorunları çözülmüş kentler: Belediyelerin başta gelen görevi bu. Diğer partilerde be yaklaşımın dışında değiller. Hatta Ak Parti döneminde bazı kentlerde önemli adımların atıldığını da gördük. Ulaşım planlamasıyla kent planının bütünleşmesi en temel sorun. Sosyal demokrat parti bu planlamada farkını gösterebilmelidir. Kentlerimizin alt yapılarının iklim değişikliği karşısında son derece yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Bu konuda öneriler nedir, açıklanmalıydı. Yağmurdan kafamızı kaldıramıyoruz ama kentler susuzluktan kırılıyor. Farklı çözüm önerileri nedir, belirtilmelidir. Örneğin, galeri sistemine geçiş yönünde bir adım atılacak mı?

8. Nefes alan kentler: Kentlerimiz yeşil alan, akarsu, park ve meydan yoksulu. CHP’nin bunları hedeflemesi olumlu bir adım. Bunların rastgele bir tesis gibi değil, bütünsel bir ekosistemin parçaları olduğu gerçeğiyle ele alınması gerekir. Kişi başına yeşil alan metrekaresi yarışına girerek çözülecek sığlıkta bir konu gibi yaklaşılmamalıdır.

9. Sosyal adaleti sağlayan kentler: Sosyal demokrat bir partiden beklenen budur. Pozitif ayrımcılığın kökü tarihte olan birçok ayrımcılığa ve derin adaletsizliğe bir nebze de olsa son verebildiği de bir gerçek. Ama daha önemli olan bu durumdaki kent paydaşlarının ne yerel ne de merkezi yönetime muhtaç kalmadan kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayan sürdürülebilir hizmet ve faaliyet alanlarının yaratılmasıdır. Yani, yardım ve desteklerin dışında kalan somut önerilerin ifade edilmesi uygun olacaktır.

10. Kültür ve sanatı geliştiren kentler: Kültür ve sanatın ocağı elbette ki kentlerdir. Bu bakımdan sanatçı ve kültür insanları yerel yönetimlerin her daim yakın iletişim içerisinde bulunmaları gereken kent paydaşlarıdır. Ülkemizdeki genel hava böyle olmamakla beraber, onların önerilerinin özenle dikkate alınması ve sanatın güçlü bir diyalog aracı olarak değerlendirilmesi beklenir. Müze ve yeni tiyatro binaları yapılması, kurumları oluşturulması ve bir an önce kent sinemalarının açılmasına sıranın gelmesi yılların isteğidir.

11. Doğa dostu yeşil kentler: Doğanın korunması ve hem çevrecilik anlamında hem de parkların ve yeşil alanların artması anlamında yeşil kentler anlamlı. Ama bütün kentlerimiz çirkin bir yapılaşmanın ve doğa tahribatının tehdidi altında. Bu yönde İstanbul ve Ankara önde gidiyor. Kentlerin tarihini ve doğasını koruyacak tedbirler açık olarak ilan edilmelidir. Birkaç blok inşaat uğruna her ay bir yeşil vadi kurban ediliyor.

12. Mutlu ve gülümseyen kentler: İyi bir temenni ve hedef. Bunun tek başına yerel yönetimlere bağlı bir şey olmadığını da biliyoruz. Yine de yerel yönetimlerin bunun için neler yapacaklarını somut olarak açıklamaları gerekir. Çünkü, kent paydaşlarının yaşadıkları yerden mutlu olmaları ve kendilerini oraya ait görmeleri son derece önemli bir insani hissiyattır.

13. İnsan hakları kenti: Demokrasiden, insan haklarından, adalet ve yargı bağımsızlığından, medya özgürlüğünden iyice uzaklaşarak son derece ciddi bir otoriterleşme rotasına giren Ak Parti iktidarından rahatsız olan CHP’nin manifestosunda da bu açıklıkta bir madde yok. 9. Madde’de içerik olarak kısmen benzer şeyler bulunuyor. Kadın, çocuk, yaşlı, engelli, mülteciler ve LGBTİ birey gruplarının kırılgan konumlarını iyileştirme ve bütün hizmetlere erişimlerini engelsiz sağlama; eşitsizliği, şiddeti, tacizi, tecavüzü, baskıyı, ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi önlemeyi ve ortadan kaldırmayı hedefleyen kent yöneliminin uygulama alanı bulması çok önemli. Dünyanın demokrasiyi içselleştirmiş ülkeleri bu yönde ilerliyor.

Seçim çalışmalarının günlük akışında manifestolarının inceden inceye ele alınmadığını biliyorum. Kavga bambaşka kavramlar etrafında sürüyor. Ancak, yerel yönetimlere dair birikimimizin ifadesi olarak bir kenara kaydedilmesinde büyük yarar olduğuna inanıyorum.