Irkçılık, ayrımcılık, ötekileştirme politika ve uygulamaları salgın falan dinlemiyor. Bazı rejimlerin içine işlemiş bu insanlık ayıbı. Uygun koşulları yakaladığı her anda, toplumların hayatını felç etmeye, yeni hukuksuzluk ve mağduriyetler yaratmaya hazır bekliyor.

ABD'de sıradan bir asayiş olayında bile, beyaz, protestan, evanjelist ve ırkçı zihniyetin esiri polisler karşılarındaki bir siyah olunca ölüme sürüklemekte tereddüt etmiyor. Bardağı taşıran bu ırkçılık ülkeyi cayır cayır yakıyor. Koskoca ülke yüzlerce yıllık ayıbın altında eziliyor.

Bizim tarihi ve siyasi sicilimiz de doğrusu bu konuda pek parlak değil. Tek tek saymayayım ama bu ayrımcılığın, ırkçılığın, ötekileştirmenin şiddetinden payına düşeni almamış toplum kesimi çok azdır.

Özellikle siyasal tıkanmaların görüldüğü dönemlerde, toplumsal mühendislik projelerinin devreye sokulduğu, şartları olgunlaştırmak adına ülkenin kaosa sürüklendiği durumlara tanık olduk.

Dumanlı havalar

Böylesi dumanlı günlerde, niyeti bozuk olanlar planlarını öncelikle ülkenin gerilimli fay hatları üzerine yapıyor. Ayrımcılık, kutuplaştırma, düşmanlaştırma ve ötekileştirme için bu alanlar uygun bulunuyor.

Yakın ve uzak tarihimize şöyle bir göz atarsak, derin acılara yol açan iç çatışmaların ve kanlı olayların hemen tamamının dindar-laik, Alevi-Sünni, Kürt-Türk farklılıkları üzerine oturtulduğunu görüyoruz. Kutuplaşmadan medet uman bütün siyasi odaklar dikkat ve eylemlerini sürekli bu hatlara yöneltiyor.

"Kurt dumanlı havayı sever" atasözünün işaret ettiği gerçekliği toplumumuz sıkça ve doğrudan yaşayarak öğrendi.

Mağdur toplum kesimlerinin ve bireylerin hafızalarında acıların halen çok canlı olmasının sebebi, bu alanlarda yaşanmış acılarla doğru dürüst bir yüzleşmenin yapılmaması ve perde gerisindeki karar vericilerin yargı önüne çıkarılıp hesap sorulmaması.

Koronalı bu günlerde iktidarla muhalefet arasında gerilime yol açan birçok konu olağanüstü sert tartışmalarla gündemimize girdi: Darbe iddiası, erken veya baskın seçim, Gelecek ve DEVA partilerinin seçimlere girmesini önlemek üzere iktidarın Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası’nda değişiklik yapma hesapları, barolardaki seçim usullerini değiştirme girişimi, bazı iktidar yandaşlarının muhaliflere ilişkin ölüm listeleri ve paramiliter örgütlenme söylentileri.

Kamuoyu salgını savuşturmak ve bu konuları tartışmakla meşgulken, Türkiye’nin malum fay hatları üzerinden dikkat çekici ve can sıkıcı haberler gelmeye başladı.

Her ne kadar iktidar olayların üzerine gittiği izlenimini verse de, yine ne oluyor dedirten bir durumla karşı karşıyayız.

Bunlar tesadüf olabilir mi?

Bunlar hepimizin hafızasına yerleşmiş bazı vahim olayların ilk sinyallerini anımsatıyor.

Tarih sırasıyla dikkatinize sunmak istiyorum.

8 Mayıs 2020 Cuma günü Bakırköy Dznunt Surp Asdvadzadzni Kilisesi’nin dış kapısı kimliği belirsiz bir kişi tarafından yakılmak istendi. Failin kimliği belirlendi ve İstanbul Valiliği bir süre sonra yakalandığını açıkladı.

9-10 Mayıs 2020 tarihlerinde, yani Bakırköy olayının hemen ertesinde, Rum Ortodoks ve Ermeni kiliseleri ile Yahudi cemaati, kendilerine yönelik tehditler ve muhtemel saldırılar konusunda hükümeti uyardı. (Murat Yetkin 31 Mayıs 2020 tarihli "Endişe verici gelişmeler: İkinci Ergenekon mu?" başlıklı yazısında bu olaya farklı bir yorum getirdi: "Covid-19 nedeniyle dünyada yaşanan belirsizliğin Türkiye’yi nasıl etkileyeceği belli değil ve Batı ile ilişkiler yine bir yol ayrımında. Bunun anlamı, AB ile ilişkilerin yepyeni bir eksene oturtularak gelişme ihtimalinin de bulunması. Böyle bir dönemeçte yine gayrimüslim vatandaşlara saldırılar, tehditler artıyor.")

20 Mayıs 2020 günü ise, laik ve sosyal demokrat eğilimli yurttaşların yoğun olduğu İzmir’in Konak, Karşıyaka, Çiğli ve Buca ilçelerindeki bazı camilerin yayın frekansına korsan bir şekilde giren kimliği belirsiz kişiler, minare hoparlörlerinden İtalyan partizanlarının da marşı olan Çav Bella’yı yayınladı. Sosyal medyada bunu paylaşan CHP ilçe yöneticisi tutuklandı ve daha sonra serbest bırakıldı. İktidar çevreleri CHP’ye yönelik suçlamalarda bulunurken, diğer kesimler olayı şiddetle kınadı.

21 Mayıs 2020'de yine meçhul kişiler, bu kez İzmir'in Bornova ve Bayraklı ilçelerindeki bazı camilerin minarelerinden Selda Bağcan'ın seslendirdiği, Alevi Aşık Mahsuni Şerif'e ait "Yuh Yuh" türküsünü yayınladı. Sanatçı Selda Bağcan olayı anında kınadı ve şiddetle tepki gösterdi.

23 Mayıs 2020 Cuma günü saat 19.20'de, Beylerbeyi istikametinden gelen kimliği belirsiz bir kişi İstanbul Kuzguncuk’taki Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’nin kapısına tırmanıp üzerindeki haçı koparıp yere attı ve iskele istikametinde kaçıp kayboldu. Bir süre sonra Valilik failin yakalandığını açıkladı ama daha sonra serbest bırakıldı. Bu kişi daha sonra tekrar gözaltına alındı ve tutuklandı.

27-28 Mayıs 2020 tarihlerinde internet üzerinden Hrant Dink Vakfı'na Rakel Dink'i ve vakıf çalışanlarını tehdit eden bir mektup gönderildi. Yapılan inceleme sonucunda mektubu Konya'dan 25 yaşında H. A. isimli şahsın gönderdiği anlaşıldı ve bu kişi de tutuklandı.

Vakfın avukatı Fethiye Çetin, 31 Mayıs 2020 gecesi aynı nitelikte bir tehdit mektubunun daha geldiğini açıkladı.

Aynı günün gecesinde Ankara'nın Etimesgut ilçesi Alsancak Mahallesi'nde yüksek sesle müzik dinleme tartışması yaşandı ve Ağrı Patnos doğumlu 20 yaşındaki Barış Çakan kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Hadise sosyal medya üzerinden "Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldü" şeklinde yayıldı. Valilik bunu yalanlarken, olayı araştıran HDP milletvekili ve il yönetimi bu görüşte ısrar etti. Barış Çakan'ın babası ise bir açıklama yaparak olayın Kürtçe müzikle ilgisinin olmadığını söyledi. Suçlanan üç kişi tutuklandı.

Fay hatlarına dikkat!

Bu olayların, temel fay hatlarımızı doğrudan hedeflediği açık.

İlk etapta belirlenen faillerin tipolojik özelliklerinin, önceki yıllarda ülkeyi birçok kez kaosa yuvarlayan suikast, cinayet, saldırı, kundaklama gibi olaylarda rol alanların özellikleriyle birçok yönden ortak olduğunu görüyoruz.

Kimse cahil ve meczupların bireysel ve tesadüfi eylemleriyle karşı karşıya olduğumuzu söylemesin. Çünkü kabak tadı verdi.

Elbette böyle olayların arkasındaki karanlık odakların açığa çıkarılmasının pek kolay olmadığını da biliyoruz.

Ama derin devletin, onunla bağlantılı bürokrasinin perdenin aralanmaması için neler yaptığı da artık sır değil.

Örneğin, Hrant Dink'i öldüren silâhı tutan elin daha ilk saatlerden itibaren açığa çıkmasına karşın, planlayıcıların halen karanlıkta kalması ya da bilinse bile devlet koruması nedeniyle yargı önüne çıkarılamaması birçok şeyi anlatıyor.

Ama hiç olmazsa bugün, kaos mekanizmaları tam harekete geçmeden, siyasal ve toplumsal uyanıklık ve duyarlılıkla sürecin önüne geçecek adımların atılması için bir şeyler yapılabilir.

Hükümet ve TBMM seyirci kalmasın

Ancak bunca hazin deneyden sonra, yurttaşların devlete güveninin tam olmaması normaldir.

Bu bakımdan "yine bir şeyler oluyor" ihtimali yabana atılmamalı, üzerine gidilmeli ve önü arkası açığa çıkarılmalıdır.

Bu kez, iktidarı ve muhalefetiyle, ama'sız fakat'sız herkesin üzerine düşeni yapması için harekete geçilmelidir. Bu olanların içyüzü açığa çıkarılmalıdır. Bizimki belki de bir kuruntudur, kimbilir. Ama bunu görmeliyiz.

Minarelerden şarkı ve türkü yayınlama olayını bir yana bırakırsak, en azından diğerlerinde piyonlar ortaya çıkarıldı ve kimlikleri biliniyor. Bu kişilerin bu tür olayları planlayıp yapacak nitelikte insanlar olmadıkları da belli. İktidarı ve muhalefetiyle bunun üzerine gidilmesi gerekir.

Fakat özellikle iktidar olur olmaz her mevzuda muhalefete saydırmaktan vakit bulup da bu hususu kurcalar mı, hayli şüpheliyim.

"Memleket Masası" gibi samimi bir önerinin dahi reddedilmesinden sonra, olumlu cevap verebilmek kolay değil.

Zaten şu sıralar AK Parti'nin, kendi içinden çıkan iki partinin seçime katılmasını önlemek adına, Seçim Yasası'na ve Siyasi Partiler Yasası'na yönelik bir operasyona yoğunlaşması nedeniyle işi başından aşkın gibi görünüyor.

Biz yine de vatandaş olarak çağrımızı yapalım.

Karanlık hesaplar peşinde olanlar varsa, beklemeyin ve fırsat vermeyin. Oyalanmayın, perdeyi aralayıp yargı önüne çıkarın. Çünkü tekrar tekrar aynı sahneleri görmek istemiyoruz.