Kıran kırana geçen seçimin dumanı halen tüterken, Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşma yaptığı Memur-Sen’in genel kurulunda (18 Nisan 2019) gündemi dalgalandıran bir öneri ortaya attı:

Türkiye İttifakı!

Doğrusu, siyasal sistemde ve demokratik mücadelede çoğulculuğa inananlardanım. Ülke ve dünya sorunlarına dair siyasal partilerin ulusal bir duruşta birleşmeleri yerine, demokratik değerlere ve meşruiyete sadakatlerini ararım. İnsanlığın evrensel değer ve kazanımlarına gösterdikleri hassasiyeti görmek isterim. Çok istisnai haller dışında, öyle olur olmaz her mevzu etrafında, farklılıkları bastıran ve çoğulculuğu zedeleyen milli mutabakat arayışlarını falan pek makul bulmam.

Lakin memleketin havası öyle dayanılmaz bir noktaya gelmiş ki, Cumhurbaşkanı böyle bir ittifaktan söz edince, canı yanmışların tümü huzur, barış, karşılıklı saygı, birbirini anlama, daha açıkçası normalleşme gibi haklı arayışlar adına bu önerinin peşine düştüler.  

Cumhurbaşkanı ertesi gün de twitter hesabından yayınlanan açıklamalarla dikkatleri iyice bu konu üzerine çekmeye devam etti.

Hem rahatlayıp nefes alma ve huzur bulma umudu, hem öneriyi dile getirenin Cumhurbaşkanlığı makamı olması, ister istemez “bunda bir hikmet vardır” iyimserliğine neden oldu.

Haksız sayılmazlar; çünkü Cumhurbaşkanı “Türkiye İttifakı” önermekle kalmamış, yaşanan gerilimi kastederek “Kızgın demiri soğutalım” tavsiyesinde de bulunmuştu.

Türkiye İttifakı’nda neler var?

Ak Parti’nin çok sayıda il ve ilçe yönetimini kaybettiği seçimden sonra “gerginliğe son verme ve normalleşme” çağrısında bulunması beklenmeyecek bir şey değildi.

Erdoğan o twitter açıklamalarında, ”Ülkemizin önünde 4.5 yıllık kesintisiz bir icraat dönemi bulunuyor. Seçim tartışmalarını geride bırakarak, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere asıl gündemimize odaklanmamız şarttır” dedi.

“Dönem, musafahalaşma, kucaklaşma, birlik ve beraberliğimizi perçinleme dönemidir. Gayemiz, milletimizin refahını artırmak, güvenlik ve özgürlük dengesini koruyarak devletimizin bekasına yönelik tehditleri bertaraf ederek, Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırmaktır” açıklamasıyla hem yumuşama önerdi, hem de Ak Parti iktidarının bildiğimiz orta vadeli hedefini bir kez daha yineledi.

“Terörle mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken, inşallah ülkemizin ihtiyacı olan yapısal reformları da hayata geçirmeye devam edeceğiz”cümlesiyle Kürt Sorunu'nu yalnızca bir terör konusu olarak görmeye devam edeceklerini ve bazı yapısal reformları yapmakta ısrarlı olduklarını belirtti.

“Gücümüzü milletten alarak, daima ortak akla, ortak vicdana, milletimizi bir araya getiren ortak değerlere vurgu yapacak, kimseyi dışlamadan, ötekileştirmeden siyaset yelpazesindeki herkes ile Türkiye Ortak Paydası'nda buluşmanın mücadelesini vereceğiz” sözüyle, daha önce yapmaktan uzak durduğu bazı şeylere atıfta bulunup, gelecek için yine vaatte bulundu.

"Ülkemizin bekasını ilgilendiren meselelerde, siyasi görüş ayrılıklarımızı bir tarafa koyarak, 82 milyon hep birlikte Türkiye İttifakı olarak hareket etmeliyiz" yaklaşımıyla demokratikleşme ihtiyacına değinmeden, ülke bekasını ilgilendiren mevzularda 82 milyonun birlikte davranmasını önerdi. Şart olarak öne sürülen ise, HDP’nin kapsam dışı bırakılması.

Cumhur İttifakı’nın ipine sarılan MHP

Bu açıklamaların ardından “Peki, Cumhur İttifakı ne olacak?” soruları artınca da ”Türkiye İttifakı, Cumhur İttifakı’nın farklı halidir” diye, her tarafa çekilebilir bir geçiştirme cevabı verdi.  

Bu kadarı bile MHP’nin ayağa kalmasına yetti. Cumhur İttifakı bozuluyor, iktidar ortağı olmanın nimetleri ve kolay güçlenmenin imkânları artık geride kalıyor endişesiyle Devlet Bahçeli 21 Nisan günü Antalya’dan sıcağı sıcağına ve sert bir şekilde itirazını yükseltti.

Bahçeli, “Türkiye İttifakı'ndan bahsetmek kafamızdaki soru işaretlerini çoğaltmıştır” diyerek, Cumhur İttifakı’nın bozulma ihtimaline karşı anında gardını aldı. 

“Ülke bazlı siyasi bir ittifak olamaz. Bizim ittifakımız cumhurladır, bizim ittifakımız AKP'li kardeşlerimledir” şeklinde kesin tavrını ortaya koydu. Cumhur İttifakı’nı anlamsız hale getiren Türkiye İttifakı’na karşı çıktı. Bütün yurttaşları ve siyasi güçleri kapsayan bir ittifakın olamayacağını, muhalefetteki siyasal partilerle bir araya gelmeyi düşünmediklerini tartışmasız gösterdi.

“Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye İttifakı ile neyi kastettiğini elbette bilemeyiz. Ama konunun zillet ittifakı tarafından istismar edildiğini görüyoruz. Bizim inandığımız Cumhur İttifakı'dır. Bizim amacımız milli bekayı sonuna kadar yaşatmaktır. Cumhur İttifakı'na yönelik sabotajlara fırsat vermemektir” diyerek, partisi içinde ve Ak Parti’de öneriye ılımlı yaklaşan kesimlerin önünü kesmeye çalıştı.

Bütün bu açıklamaların üslubundaki sertlik ister istemez, Ak Parti ile olan “verimli” ortaklığının bitmemesi için bu partinin her türlü politikayı devreye sokup bütün imkânlarını kullanacağı algısının doğmasına yol açtı.

Amma tesadüf...

İşte tam bu sırada CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Çubuk ilçesinin Akkuzulu köyündeki şehit cenazesinde o menfur linç girişimine uğradı.

Herkesin sorduğu ilk soru, “Ne oluyoruz, nereye sürükleniyoruz, bu işin arkasında kim var?” oldu.

İktidar çevresinden bazı yazarlar, Erdoğan’ın Türkiye İttifakı önerisine Kemal Kılıçdaroğlu’nun olumlu karşılayan bir teklifle cevap vermeye hazırlanırken, Cumhur İttifakı’nın bozulmasını istemeyen derin güçlerin bu saldırıyı gerçekleştirdiğini ima eden yazılar yazdılar.

İktidar partisi yekpare bir kınama tavrı koyamadı, farklı tepkiler görüldü. İçişleri Bakanı Soylu, “örgütlü bir şey yok“ deyişi ve Kılıçdaroğlu’nu suçlamasıyla dikkat çekti.  

MHP ise kimseyi şaşırtmadı, olayın faturasını CHP ve Kılıçdaroğlu’na çıkardı.

Herkes Cumhurbaşkanı’ndan Kılıçdaroğlu’na bir ‘geçmiş olsun’ telefonu beklerken, gelişmeler tam aksi yönde cereyan etti. İkili bir törende karşı karşıya geldiklerinde ise Cumhurbaşkanı tavrını değiştirmedi. Kızılcahamam kampında ise “Sen cenazeyi istismar etmek için oraya gittin” diyerek, verdi veriştirdi.

Geçen haftanın yazısında bu konuyu ele aldığım için yeniden Türkiye İttifakı’na dönmek istiyorum.

Türkiye İttifakı'nı akla getiren sebepler

Seçimde Türkiye’nin en büyük ve önemli kentlerini kaybettiklerini gören Cumhurbaşkanı, önümüzdeki 4.5 yıl benzeri politikaları sürdürmeleri halinde iktidarı da kaybedeceklerini öngörmüş olmaları akla yakın geliyor.

Özgüven kazanmış ve daha dinamik hale gelmiş muhalefeti o haliyle bırakmayıp bir biçimde iktidara bağlanmasının, 4.5 yıl sonra iktidarı yeniden alabilmeye imkân verecek rahat bir icra dönemi yaşamak bakımından gerekli görülmüş olabilir.

Artık siyasal grafiği aşağı dönen Ak Parti için tekrar çıkış yolları ararken bu partinin ilk yıllarını andıran geniş yelpazeli bu ittifak formülünün işe yarayacağı hesaba katılması mümkündür.

Seçim yorgunu, kutuplaşma bıkkını ve huzura susamış halk için de Türkiye İttifakı’nın “birlik”, hassasiyet, istek ve duygularını karşılayan bir seçenek olarak kabul görebileceği düşünülmüş olabilir.

Kutuplaştırıcı ve düşmanlaştırıcı dilin, özgürlük ile güvenlik arasında demokratik bir denge kurmaktan uzak politikaların, azan enflasyon ve yükselen işsizliğin, ekonomik çöküşün ve artan yoksulluğun, iç ve dış politikada uzlaşma aramamanın ve ihtiyaç duyulan yapısal reformların  yapılmaması nedeniyle zayıflayan toplumsal desteğin yeniden kazanılması umuluyor herhalde.

Türkiye İttifakı’nın bu beklentiyi halka benimsetecek bir ulusal şemsiye gibi düşünüldüğü görülüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti’nin içine girdikleri gerileme trendinden kurtulmak için çıkış yolu aradıkları söylenebilir.

Hafıza-i beşer nisyan ile malul ama...

Yakın geçmişte öyle gelişmeler yaşandı ki, bu beklentinin karşılık bulması pek kolay değil.

En uygun şartlar 15 Temmuz 2016 Fetö’cü darbe girişimi döneminde yaşandı. Ancak, iktidar inandırıcı olmayan sebepler ve OHAL kolaycılığıyla bunu kendi eliyle tepti.

Türkiye’yi 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin bütün tortularından kurtaracak ve rejimde ciddi bir demokratikleşme sağlayacak anayasa değişikliği için ülke çapında bir uzlaşmayla gitmek gibi bir fırsat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti’nin önünde vardı. Ama MHP ile kol kola girilip neler getirdiği şimdilerde daha iyi görülmeye başlanan otoriter “Türk tipi başkanlık rejimi” tercih edildi.

Irkçılığın eşiğinde dolaşan böyle bir milliyetçilikle, iktidarının ilk yıllarında dile getirdiği bütün demokratik değerlerden ve taahhütlerden rücu etmiş deforme bir muhafazakârlığın, Cumhur İttifakı şemsiyesi altında toplumu iki düşman kampa bölen politikalara yaptıkları yığınak, bu partilerin iradelerini de aşan çok tehlikeli bir toplumsal sorun haline geldi.

"Terörle mücadele ediyoruz" diyerek yasal zemindeki HDP olağanüstü hırpalandı ve siyaset dışına itilmeye çalışıldı. Ne ona oy veren milyonlarca Kürt seçmende yaratacağı etki, ne de halen çözümlenmemiş olan Kürt Sorunu umursandı.

Olumsuz gidişat karşısında fikrini söyleyen ve yazan gazeteciler, aydınlar, akademiklerin hedef alındığı boğucu bir ülke atmosferi sorun olarak görülmedi. Beka söylemiyle bile isteye böyle bir ortamın oluşması sağlandı.

Listeyi çoğaltabilirim, ama gerek yok; çünkü her şey ortada.

Dolayısıyla, Türkiye İttifakı önerisini ortaya koyanların sırtında taşıdıkları böyle bir yükün, radikal bir değişiklik olmadıkça onlara yeni bir başlangıç için imkân tanıyabileceğine inanmak zor görünüyor.

MHP’ye muhtaç olmak

Ak Parti son yıllarda yukarıda örneğini verdiğim tercihleriyle MHP’nin pençesine düşmüş durumda.

2023 başkanlık seçimlerinde % 50 + 1’i alıp iktidarını sürdürmesi MHP’nin insafına kalmış durumda.

TBMM’den geçirmek zorunda kalacağı her yasa ve bütçe kanunu için bu partinin desteğine muhtaç hale geldi.

Ak Parti tabanından bu partiye doğru görülen oy kayması da işin cabası.

Bu şartlar altında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Ak Parti istese de farklı davranmaları ve yeni ittifak denemelerine girişmeleri kolay görünmüyor.

Nitekim, daha üzerinden on beş gün bile geçmeden, bu hafta sonu Kızılcahamam Kampı’nda Ak Parti genel başkanı olarak Erdoğan’ın yaptığı konuşmadan sonra Türkiye İttifakı’nın öksüz çocuk gibi ortada kaldığını söyleyebiliriz.

Muhalefete, özellikle Kılıçdaroğlu’na söylenenlere bakılırsa, yumuşama ve normalleşme havasından eser kalmamıştı.

İstanbul seçiminin yenilenmesi için Ak Parti’nin canhıraş girişimlerine bakılırsa, zaten bu ittifak önerisinin öyle derin derin düşünülerek geliştirilmiş bir teklif olmadığı anlaşılıyor.

Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişiminin TBMM tarafından araştırılması için verilen önergeyi MHP’yle birlikte reddetmek, bırakalım Türkiye İttifakı’nın gerçekleşmesini, Ak Parti’nin bile isteye kendini nereye sürüklediğini göstermiyor mu?  

MHP’nin telaşı boşuna! Türkiye İttifakı şimdilik rafa kalkmış görünüyor.

Bütün çalışanların, işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü ve bayramlarını kutluyorum.