Vah benim garip ülkem!

Bir ülkenin finans-kapitali küresel güçlerin eline ve kontrolüne geçmişse,

Türkiye’de bulunan 11 bin 100 şubeli 50 bankadan 35 adedi, yani yüzde 70’inde yabancıların nitelikli hissedarlığı var ise,

Ve elli bankanın 18 tanesinin hissesinin yüzde 99’u veya daha fazlası yabancıların elinde ise,

Her vatandaşın, küçük, büyük ve orta ölçekli işletmelerin bankalarla bir şekilde bağının ve ilişkisinin var olduğunu düşündüğünüzde ipin ucu kaçmış, bağımlılık artmışsa,

Resmi kaynaklara göre bugün borsada işlem gören yatırımların yüzde 60’ı yabancıların elinde olduğu için, “bir kriz çıkarsa bizden daha çok onlar etkilenir” denilecek kadar sermayenin küresel güçlerin belirleyiciliğinin birinci elden itirafı gelmişse,

Uzun yıllardan beri TSK’da kurmaylık ve terfiler Pentagon’un bilgisi dahilinde oluyorsa ve her türlü hukuksuz faaliyetleri bizden önce onlar biliyor ve ulusal güvenlikle ilgili tüm bilgiler yabancıların kontrolünde ise,

İç güvenliği sağlamakla mükellef polis teşkilatında gayrimeşru tarikat örgütlenmeleri kamplara ayrılmışsa,

Ordudaki Generallerin yüzde ellisi ve önemli bir subay gücü tarikatların akıl dışı bir şekilde kontrolüne girmişse ve ABD sizi buradan kolayca yönetiyorsa,

Devlet aygıtında 100 bin kişilik kamu personeli, müdür, bürokrat, müfettiş, denetmen ve akla gelmeyecek kadar kadro, bir cemaatin emir-komutası altına girmişse,

Bir tarikat ve cemaat temizlenirken başka tarikatların devlette palazlanmasına ve bakanlıklarda, belediyelerde kadrolaşmasına müsamaha gösteriliyorsa ve tartışmadığımız, adını bilmediğimiz başka tarikatlar meydanı paylaşma mücadelesine girmişse, ülke “şeyhler ve müritler” ülkesine dönüşerek tehlike şekil değiştiriyorsa,

Güneydoğu kontrolden çıkmış, PKK mahkemeler kurmuş, sözde adalet dağıtıyor ve bölge nereden geleceği bilinemeyen bir cadı kazanına dönüşmüşse,

Ölümler, suikastlar, bombalamalar, tuzaklar gündelik hayatın olağan bir parçası haline gelerek kanıksanmışsa, insanlık acı çekiyorsa,

Basın özgür değilse, susturulmuşsa, yazı ve düşünce en büyük potansiyel tehlike olarak algılanıyorsa,

Sinemalarınızda Hollywood filmleri, TV’lerde Amerikan ve yabancı filmleri egemen olmuş ve kültür emperyalizmine teslim olmuşsanız,

78 milyon 741 bin nüfusu olan büyük bir ülkede en kaliteli şiir kitabı 700 adet satıyorsa,

Muhalefet politika üretemiyor ve topluma, kitlelere umut olacak mesajları ve güveni veremiyorsa, hükümeti doğru yönlendirmek, proje üreterek seçenek haline gelmesi gerekirken sadece yapılanı eleştirerek varlığını sürdürüyorsa ve işlevsizse, bir umut olamıyorsa,

Seçmene umut olacak ve tutunacak bir dal, nefes alacak bir oksijen boşluğu kadar yeni bir siyasi parti seçeneği çıkamıyorsa,

Bankalar, finans-kapital yasa çıkartıp faizi belirleyerek cebinizdeki kazancı kendi ülkesine transfer ediyorsa ve sizin ülkenize hiçbir yatırım yapmıyorsa,

Mahkemelerin kararları şaibeli olmuşsa ve taşrada yaşayanlar bile yargı kararlarına güvenini kaybetmişse, adalet tartışılır hale gelmişse, tuz kokmuşsa,

Yargıtay vatana ihanet edenlerin öbeklendiği bir buluşma noktasına dönüşmüşse,

Yerel mahkemeler ve savcılar kendinden bile şüphe duyar hale gelmişse,

Gerçek, yerini komplo teorilerine bırakmış ve doğrular hayatımızı, aklımızı terk etmişse,

Ülkenin yarınını akıl değil, istihbarat değil, astroloji falcıları yorumluyor ve darbenin yapılacağını onlar söylüyorsa ve aksilik bu ya, gerçekten de biliyorsa,

Sendikalar sessizleşmiş, sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin yerine Diyanet İşleri Başkanlığı daha aktif rol alıp bilimsel veri yerine fetvalar veriyorsa,

Sol, işlevini kaybetmiş ve hâlâ meleklerin cinsiyetini tartışıyorsa ve gerek uzun vadeli, gerekse günlük politikalar üreterek vatandaşa dokunmaktan uzaklaşmışsa, bir toplumun aklı ve vicdanı olmayı kaybetmişse,

TOBB ve diğer büyük ticaret odaları düşünce ve politika üretmekten acizse, sadece konuşmuş olmak için konuşuyorsa, siyasi erke şirin görünme çabası yüzünden objektivitesini kaybetmişse,

İşimiz sadece TÜSİAD'ın arada bir çıkış yaptığı utangaç ve korkulu muhalefetine kalmışsa,

Suriye politikası iflas etmiş, IŞİD bataklığı bizi içine çekmek için can atıyorsa ve büyükşehirlerimiz, stratejik noktalarımız her an bombalanmaya açıksa ve vatandaş terör nedeniyle evinden çıkmaya korkar hale gelmişse,

Ortadoğu’da hiçbir itibarımız ve güvenirliğimiz kalmamışsa, arabuluculuğumuz tartışmalı hale gelmişse ve hâlâ “stratejik ortağız” diye ortalar da dolaşıyorsak,

Toplumun en azından yüzde ellisinin duygularını ve tepkilerini dillendirecek medya ve basın organları kalmamışsa,

Akıl ve bilim değil, hurafeler sosyolojik olaylar konusunda çözümleme yapmaya başlamışsa,

AB üyeliğimiz için hayalden öte yol kalmadıysa ve yıllardır tüm kazanımlar çöp olmak üzereyse,

Toplum ruhen ve aklen parçalanmışsa,

Yargıda OHAL süresince iflas erteleme davaları yasaklanacak kadar güvensiz kararlar veriliyorsa, siz bir de ne kadar insanın bu mahkemeler tarafından hapse atılmış, iftiraya uğramış insanların çaresizliğini düşünecek hale gelmişseniz,

Artık söz bitmiştir.

 

Bu ülke seçeneksizliğe mahkûm edilmiş ve küresel güçler tarafından kıstırılmış, susturulmuş bir ülkedir.

Şimdi yeniden dirilmenin zamanıdır, gün uyanma günüdür.

Her şeye rağmen acıları sarmanın ve iktidar, muhalefet, sadece TBMM değil, parlamento dışında kalan irili ufaklı tüm partiler ve sivil toplum örgütleri dahil birliğimizi, beraberliğimizi güçlendirmenin, yarın sabah şafak vakti güneşin yeniden doğacağına inanma ve umudu yeniden yeşertme günüdür.

Gün, asla karamsarlığa yer vermeyecek şekilde üzerimize örtülen karabulutlardan kurtulmanın ve yeniden barışı, kardeşliği, birliği ve beraberliği tesis etme günüdür!