Biz sizi Kubilay'ın kafasını kör testereyle keserek sopanın başına takıp meydanlarda bağırmanızdan tanırız.

Biz sizi bağımsızlık mücadelesi verilirken emperyalist güçlerin askerleri ile birlikte saf tutuşunuzdan biliriz.

Biz sizi Denizlerin idamı için Meclis'te kalkan ellerinizden...

Yaşı büyütülerek astığınız gencecik fidanların bakışlarından...

Maraş'ta çocukları ve kadınları katleden insan ötesi varlığınızdan...

Çorum'da ekinlerin içinde köylüleri balta ile katletmenizden ve bir inanç önderini fırında yakışınızdan tanıyoruz.

Biz sizi Sivas Madımak'ta ağzından salyalar akarak bu ülkenin pırıl pırıl aydınlık yüreklerini ateşe verirken dumanından çıkan karanlığa bulanmış yüzlerinizden biliyoruz.

12 Eylül öncesinde her köşe başında pusu kuruşunuzdan ve emperyalist güçlerin askeri bir darbeye zemin hazırlamaya nasıl gönüllü oluşunuzdan anlıyoruz.

Çetin Emeç'in, Bahriye Üçok'un, Uğur Mumcu'nun ve onlarca aydının kanının bulaştığı ellerinizden tanıyoruz.

Kardeşlikten nasıl korktuğunuzu, barış sözcüğünü duyduğunuzda nasıl tüylerinizin diken diken olduğunu, empati denildiğinde sadece size biat etmek olarak anladığınızı gördüğümüzde ve yüzlerimizdeki aydınlığın gözlerinizi kamaştırmanızdan duyduğunuz rahatsızlıktan anlıyoruz.

Biz sizi Afganistan'da kadınlara insanlık dışı uygulamalarda bulunan Taliban'ınızdan, Suriye'de bırakın aynı inanca sahip olmayı, bir canlının asla diğerine yapmayı hayal edemeyeceği katliamları yapan IŞİD kafasından biliyoruz.

Biz sizi her akşam televizyon programlarındaki yalanlarınızdan, iftiralarınızdan ve gözümüzün içine baka baka yaptığınız kışkırtmalardan tanıyoruz.

Kardeşlikten, bir olmaktan, hoşgörüden ve aynı yurdun içinde bir ağacın farklı dalları gibi çiçek açmaktan korkuyorsunuz.

Size bu şiddeti, bu yok etme motivasyonunu veren anlayış, bilinç, inanç nedir?

Neden hep öldüren, yakan, yok eden taraftasınız?

Bütün bu nedenlerle hâlâ Çubuk'ta yaşanan organize linç girişimini, bir Anadolu insanının evine sığınmış olanları "yakın, ateşe verin" diye bağıranları anlamaya çalışmak boşunadır.

Ve bu ateşe odun atanlar, yıllardır toplumun kılcal damarlarına kadar ayrıştırmayı siyasi bir rant olarak görenler, kendi üç kuruşluk siyasi koltuk emellerini korumak için nefret tohumlarını sulayanlar son derece bellidir, açıktır. 
Bu nefret diline, ötekileştirmeye karşı toplum yanıtını 31 Mart'ta vermiştir.

Ne olduğunuzu, ne yapabileceğinizi biliyoruz, tecrübeliyiz.

Saf olmadan saflığımızı koruyarak; sevgiden, hoşgörüden, ulus olmanın getirdiği yurtsever duygularımızdan, demokrasinin çoksesliliğinden taviz vermeden, size rağmen birlikte yaşamaya devam edeceğiz.