Ne garip bir soru böyle?

Ya bu soruyu soranın aklından şüphe duymak lazım, ya da ciddiye alıp buna yanıt verenden.

Sizce de öyle mi bir bakalım?

Hiç kendinize sorduğunuz oldu mu: Bu nasıl bir yönetim biçimidir ki yoksul ve geri kalmış ülkelerde yaşam bulamıyor. Ortadoğu’da seçimle devlet başkanları iktidara geliyor ve bunlar nerdeyse yüzde 95’le seçiliyor ama demokrasinin mekanizmaları olan çok seslilik, şeffaflık, muhalefetin yasal güvence altına alınması, bireylerin özgürlüğü, basın özgürlüğü, sivil toplum örgütlerinin yönetime katılması, kadın hakları, gençliğin söz ve karar mekanizmalarına katılım olanaklarının önünün açılması gibi sayabileceğimiz, meclisin ve iktidarların aldığı kararları denetleyebilecek her türlü resmi ve toplumsal denetim kurumlarının yokluğu, yapılan bu göstermelik seçimlerin sonuçlarını demokrasi oluşumuna götürmüyor.

Neden biliyor musunuz? Çünkü demokrasi hem gelişmiş ekonomilerin, hem de gelişmiş bireylerin oluşturduğu, sorgulayan ve hakkını arayan örgütlü seçmen kitlesinin yaşam bulduğu toplumlara özgü bir yönetim biçimi. Bunlardan birisi eksikse yine olmuyor. Zengin, ancak bireysel ve toplumsal gelişim problemi olan Suudi Arabistan, Dubai, Katar, İran, kısmen Mısır gibi ülkeleri düşünün. Kasalarında para var, sokaklarında demokrasi yok.

Bir de hem yoksul, hem az gelişmiş toplumları irdeleyin: Afganistan, Etiyopya, Uganda, başka Ortadoğu ve Afrika ülkeleri. Uzun süreden beri BOP eliyle demokrasi ihraç edilmeye çalışılan, iç dinamikleri yok edilerek tepeden dayatılan yönetim ihracı nedeniyle milyonlarca insanın katledilmesine, sakat kalmasına, göç ve katliamlar yaşamasına neden olunan Irak, Suriye, Libya gibi burnumuzun dibindeki bir peynir parçası gibi paylaşılan ülkeleri düşünün.

Demokrasi, topal ördek olmayı kaldıramıyor.

Benim de bulunduğum bir toplantıda bir siyasi partinin genel başkanı, övünerek, BOP’un (Büyük Ortadoğu Projesi’nin) bu ülkelere demokrasi ve insan hakları götüreceğini anlatıyordu gururla. Tabii gerekli itiraz ve eleştiriyi getirmiştim ama bu ülkeyi yönetmeye namzet insanların bunu inanarak ve heyecanla anlatması da tam bir kara mizah örneğiydi.

Demokrasinin ihraç edildiği tek bir ülke gösterebilir misiniz yeryüzünde?

Demokrasi emek ister, bedel ödemeyi gerektirir.

Kendi iç dinamiklerinin mücadelesine ihtiyaç duyar.

Yukarıdan verilen, yine yukarıdan alınır.

Demokrasi uyuşuk ve tembel toplumların işi değildir.

Ekonomik gelişim demokrasiyi, demokrasi ekonomik gelişimi tetikler ve geliştirir.

Bir ülkede demokrasinin yaşam bulması için önce sanayi devriminin gerçekleşmiş olması lazım. Üretimin insan gücüyle değil, teknoloji ve makinalar ile yapılıyor olması gerekir. Bununla birlikte, kentleşme altyapısı, kent kültürünün oluşması, farklılıklara, değişik inanç ve düşüncelere hoşgörüyle bakabilen bireylerden müteşekkil bir topluma dönüşmesiyle olur. Altyapı kurumları ile üstyapı kurumlarının birbirine daha çok yakınlaşması anlamına gelir. Sanat, edebiyat, şiir, opera, resim, müzik gibi incelikli anlayışların egemen olması lazım. En azından toplumun ağırlıklı kısmının buna yatkın olması beklenir.

Maalesef demokrasi gelişmiş toplumlara özgü bir yönetim tarzı.

Yere tüküren, kadına şiddet uygulayan, kediye tekme atan, martıları sapanla vuran kabalığın ve ahlaksızlığın kurumsallaştığı toplumlarda ne yazık ki yaşam bulamıyor.

Bütün bunları neden anlatıyorum.

Yazımızın ilk girişindeki soruya döneceğiz:

Demokrasi yenir mi?

Evet demokrasi yenir. Öyle bir yenir ki, hava kadar, su kadar, bir nefes kadar insana gereklidir. Çünkü demokrasi varsa, ekmeğinizin içindeki tayın büyür. Evinizin, arabanızın konforu artar. Çocuklarınızın eğitim seviyesi yükselir, sağlığınıza şifa bulunur, ömrünüz uzar. Komşunuzla her sabah günaydın diyerek merhabalaşır, ötekine olan hoşgörü ve anlayışınız artar. Huzur bulursunuz.

Her şeyin sihirli anahtarıdır diyemeyiz, ancak var olan yönetim anlayışları içinde şu ana kadar bulunabilen en doğru yöntem.

Demokrasi, insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarını güvence altına alır –ki ekmek ve su kadar özgürlük gereklidir.

Düşünme, düşündüğünü ifade etme, okuma ve yazma, örgütlenme ve muhalefet edebilme hakkını size gerçek demokrasi teslim eder.

Özellikle vurgulamakta yarar var. Gerçek demokrasiden bahsediyoruz.

Bütün bunları neden anlatıyorum.

Ülkemizde demokrasinin varlığı ve yokluğu konusunda bir tartı ölçüsü, bir parametreniz olsun diye ipucu veriyorum size.

Var mı yok mu buna siz karar verin.

Çünkü bizde öyle bir kavram haline dönüştü ki bu demokrasi denilen şey, herkese ve her görüşe göre biçim veriliyor, çarpıtılıyor, işine geliyorsa demokrasi deniliyor, işine gelmiyorsa dünün gerici anlayışı yaftasını alıyor. Sadece sistem değil, bireyler de bu iki kategoriye göre ‘bizden’ ve ‘öteki’ diye ayrıştırılıp birbirini izole ediyor.

Bizde demokrasi neden gelişmiyor diye sorun kendinize.

Problem ekonomik altyapıda mı, siyasi yönetim anlayışında mı? Yoksa bunda, altı yüz yıllık tebaa olmanın ve genlerimize kadar yerleşmesinin etkisi var mı? Neden birey olamıyoruz. Neden hâlâ siyasi partilerde bir lider kültü var? Partilerin programlarına göre değil de, neden başındaki tek adama göre tercih yapıyoruz?

Neden, konuştuklarına, düşüncelerine, sözüne, yaptıklarına göre değil de, yürüyüşüne, yakışıklılığına, boyuna göre (ister uzun, ister kısa olsun) oy veriyoruz.

Bizim neye ihtiyacımız var biliyor musunuz, önce akla!

Sonra daha çok sevmeye ve ülkede yaşayan tüm taraflarla kardeşleşmeye.

Daha çok okumaya,

Daha çok düşünmeye, eleştirmeye, iyi niyete,

Daha çok örgütlenmeye ve tahammüle,

Daha çok üretmeye,

Daha çok adaletli bir paylaşıma,

Ve bir ekmek gibi, su gibi, rüzgâr gibi, dağdaki yılkı atlarının özgürlüğü gibi nefes alıp vereceğimiz çok sesliliğe ve böyle bir demokrasiye ihtiyacımız var.

Çakmasına, yalanına, uydurulmuş, naylondan olanına değil.

Şimdi demokrasinin yenilebilir, içilebilir ve yaşanılabilir bir şey olduğunu anladınız mı?