Sayın Valim, Çorumlu bir yazar olarak son günlerde gündeme geldiğiniz İskilipli Atıf Hoca meselesiyle ilgili yazmazsam kendimi dilsiz şeytan hissederdim. Ömrümün en güzel yılları, çocukluğum ve ergenliğim orada geçti. Sayısız yaşanmışlıklarım var her bir köşesinde. Orası benim baba yurdum.

Seksen bir ilin içinde; şehrimizin en güzel yanlarıyla öne çıkmasını beklerken Hattuşa ve Hitit tarihi, yemek kültürü (örneğin İskilip dolması), kültürel festivaller, makine sanayi, toprak sanayi ve tarım alanlarında konuşulmasını umarken, siz alıp Çorum'u alakasız bir gündemin içine koydunuz. Tarımda yarım kalan barajların yapılmaması nedeniyle kuraklık sorununa çözüm üretmek, dükkânı kapalı esnafın derdine derman bulmak, işsizlere iş, yoksullara aş bulmak gibi sayısız sorunlar kapınızda beklerken, Türkiye'nin gündemine bir vatan hainini anarak gelmeniz doğrusu büyük başarı, sizi kutlarım. Bu eleştirime alınmayınız.

Bildiğinize çok eminim ama yine de size İskilipli Atıf Hoca'nın kim olduğunu kısaca anımsatmak istiyorum:

Doğum tarihi 1875, ölüm tarihi 4 Şubat 1926. Mesleği imam, müderris.

19 Şubat 1919 yılında İstanbul'da Mustafa Sabri'nin başkan, İskilipli Atıf'ın ikinci başkan olduğu Müderrisler Cemiyeti kuruluyor. Aynı cemiyet 24 Aralık 1919'da Teali İslam Cemiyeti olarak adını değiştiriyor. Sonra Atıf Hoca, bu cemiyetin başkanlığına geçiyor. İskilipli Atıf Hoca'nın başkanlığını yaptığı Teali İslam Cemiyeti, İngiliz İşbirlikçisi Damat Ferit'in Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nı desteklemeye karar veriyor. Beraberinde İngiliz Muhipleri Cemiyeti ile ortak çalışıyor ve işbirliği yapıyor. İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurucularından Sait Molla, (Sait Molla sonradan İngiliz pasaportu ile ülkeden kaçar ve Yunanistan'da ölür) Rahip Frew'e (Kanadalı bir İngiliz'dir. Beyoğlu Evanjelik Birlik Kilisesi'nin papazıdır) gönderdiği 26 Ekim 1919 tarihli mektupta, Teali İslam Cemiyeti'nin en etkili isimlerinden ve ilk başkanlarından olan Mustafa Sabri Efendi ile işbirliği yapma konusunda anlaştıklarını yazıyor. Bu arada Mustafa Sabri şeyhülislam görevini yürütmektedir.

Sizce bu neyin işbirliği olabilir?

Sanırım vatanı kurtarmanın olmasa gerek.

Teali İslam Cemiyeti; Konya, Trakya, Niğde, Nevşehir ile Batı ve Orta Anadolu'da örgütleniyor. Gönen yöresindeki Gâvur İmam ve Anzavur ayaklanmalarını organize eden İngilizlerin desteğiyle Kurtuluş Savaşı'nı verenlere karşı cihat ilan eden Ahmediye Cemiyeti'ni de açıktan desteklemektedir.

26 Eylül 1919'da Teali İslam Cemiyeti bir bildiri kaleme alır ve burada Kurtuluş Savaşı'nın öncülerine "kudurmuş haydutlar", "adi eşkıyalar" gibi sıfatlar kullanır. 1920 Ağustos'unda ise Teali İslam Cemiyeti, Milli Mücadele'yi verenlere karşı çok ağır bir bildiri yayımlar. Bu bildiri 30 Ağustos 1920 yılında Yunan uçakları ile Anadolu'ya atılarak Kurtuluş Savaşı'na destek veren halkı vazgeçirmeye çalışır.

Sayın Valim, adını yâd ettiğiniz, bütün devlet ahalisi olarak kabri başında el pençe divan durduğunuz İskilipli Atıf Hoca'nın başında bulunduğu cemiyetin kaleme aldığı bu ihanet bildirisinin bir kısmını noktasına dokunmadan size aktaracağım:

"Anadolu'nun masum ve mazlum ahalisine...

"Birinci Dünya Savaşı'na katıldılar; yediler, içtiler, çaldılar, keyif ettiler, kalan herkes öldü, sefalet, acılar çekti. İmparatorluk parçalandı. Şimdi de Anadolu'da Mustafa Kemal ve Kuvayı Milliye maskaraları çıktı...

"Yazık, bin kere yazık ki gerek harp içinde ve gerek Mütareke'den sonra memleket, bunların fitne ve fesadı uğruna milyonlarca evladını telef ediyor da Talat, Enver, Cemal, Mustafa Kemal vesaire gibi beş on eşkıyanın vücudunu ortadan kaldırmak için icap eden küçük fedakârlığı göze aldırmayarak memleketi ve kendilerini ebedi tehlikelerden kurtarmak ve selamete çıkarmak yolunu idrak edemedi ve hâlâ edemiyor.

"Millet aldanıyor, aldatılıyor. (...) Kendisini hâlâ aldatmaya çalışan heriflere diyemiyor ki, 'Ey hainler! Ey Allah'tan korkmayan ve Peygamber'den hayâ etmeyen mahlûklar; başımızı bin türlü belalara soktunuz, mağlup oldunuz, bizi de o yolda mahv ve perişan ettiniz. (...)

"İngiltere ve Fransa gibi muazzam ve muntazam devletlere meydan okuyorlar. Bu yüzden İngilizleri kızdırıp Yunanlıları musallat ettiler. (...) Bir taraftan Yunanlılarla savaşıp diğer taraftan kaçıyorlar. (...) Düşünmüyorsunuz ki, Yunanlara fazla zayiat verdirmek bile bundan sonra bizim için hayırlı ve menfaatli bir şey olmaz.

"Hem, sizler, ey yalancı ve deni şakiler! Kendi memleketinize karşı ecnebi milletlerden hiçbirinin yapmadığı eşkıyalık ve kötülükleri yapıp, milleti, memleket eşrafını, ulemasını asıp keserek, mallarını yağmalarken kendinize ne hakla, ne yüzle, ne utanmazlıkla Kuvayı Milliye namını veriyorsunuz? Milleti öldürerek, mahvederek milletin hukukunu koruyacaksınız, öyle mi?

"Bu bagileri, bu asileri, bu eşkıyaları mümkün olduğu kadar az zaman içinde yakalayıp ortadan kaldırmak hepimiz için bir farzdır.

"Ey kahraman askerler! Savaş yıllarında sizi cephe cephe sürükleyen ve aç susuz süründüren ve din kardeşlerimizin, hemşehrilerinizin boş yere ölmesine neden olan birkaç kişi arasında Mustafa Kemal, Ali Fuat, Bekir Sami gibi zalimler de var idi. (...) Bugün yine o eşkıyalar, bagilerdir ki, elleri birtakım yetimlerin, dul kadınların kanlarına bulandığı halde kalbinize sokularak sizi mahvetmek, evlatlarınızı yetim, eşlerinizi dul bırakmak ve servet ve saadetinizi tamamen çalmak için şeytanın dahi aklına gelmeyen hile ve desiselere başvuruyorlar. Siz, bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız? Elinize aldığınız fetvayı şerif ki Allah'ın emridir, okuduğunuz hattı münif ki halifemizin, padişahımızın bir fermanıdır. Siz Allah'ın emrine, halifenin fermanına uyarak bu canileri, bu katil canavarları, daha ziyade yaşatmamakla memur ve mükellefsiniz. Şu alçaklar ve hempaları, bu cinayetleri hep sizin sayenizde yapıyor. Bunların vücutlarını tamamen dünyadan kaldırmak, beşeriyet için, Müslümanlık için farz olmuştur. (...) Askerler, bu kadar uyuduğunuz artık yeter, bu zalimlere alet olduğunuz yeter...

"Padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet ve şefkat kucağı size açılmıştır. Hepiniz koşunuz. İşte size ihtar eyliyoruz. Allah'ını, peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin!"

Sayın Valim şimdi size soruyorum?

Bu hangi taraftır?

Üzerinde oturduğunuz koltukları kime borçlusunuz?

Emperyalizme ve onun ittifaklarına karşı verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın öncülerine söylenen İskilipli Atıf Hoca'nın başında bulunduğu Teali İslam Cemiyeti'nin bu sözlerine katılıyor musunuz?

Katılmıyorsanız, bu şahsı anmanın, ayrıştırmak dışında topluma ne faydası olduğunu sormak istiyorum.

Ankara'da İstiklal Mahkemesi'nde Türk Ceza Kanunu'nun 55. Maddesi'ne göre yargılanarak idama mahkûm olduğu tarihi bir gerçek. Bilmelisiniz ki ben şahsen Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beri ne ve kim adına yapılırsa yapılsın tüm idamlara karşıyım. İnsan yaşamı her türlü inancın, devletin ve ideallerin üzerindedir. Tüm idamlar bu toplumun bütünlüğüne değil, kamplaşmasına neden olmuştur. Bir daha açılmamak üzere idam kapısı kapanmalıdır ülkemizde.

Siz Çorum'da toplumun bir kesiminin değil, herkesin valisi olmalısınız. Yakın tarihimizde şehrimiz, 1980 yılında Vali Rafet Üçelli'nin izlediği kamplaştırıcı dil, tutum ve uygulamalar nedeniyle çok acı çekmiştir.

 Kardeş kardeşe, komşu komşuya düşman kesilmiştir. Şehrimizde yaşanan o travmanın hâlâ etkisinde olan insanlar olduğunu biliyorum. Başında bulunduğunuz şehrimizin yakın tarihini iyi anlamanız için Çorum olaylarını yazdığım Unutmalar Şehri romanımı okumanızı tavsiye ederim. Tarih ve edebiyat asla unutmaz çünkü.

Sizin yeni bir Rafet Üçelli olmayacağınızı ve tüm halkın valisi olacağınızı beklemek (orada yaşamasam da) Çorumlu bir yazar olarak en doğal hakkımdır. Ayrıca Cumhuriyet ve onun değerleri ile hesaplaşmak için seçilebilecek en kötü örnektir İskilipli Atıf Hoca.

Ve iade-i itibarı verilmediğine göre hâlâ mahkemelerin verdiği kararlar geçerlidir.

Bu da suçu ve suçluyu övme suçuna neden olmaktadır.

Devletin temsilcisi olarak bunu en iyi sizlerin bilmesi gerekmez mi?

 Ben geçmişe değil, geleceğe bakmamız gerektiğine inanıyorum. Geçmişi değiştirme olanağımız yok. Ama geleceği toplum olarak hep birlikte kurmak elimizde. Bilgi, bilişim, teknoloji çağı derken, yapay zekâ çağını da kaçırmak üzereyiz.

Bırakın, Atıf Hoca gibi kendi yurduna, kendi milletine ihanet edenler tarihin çöplüğünde yerlerini alsınlar.

Şimdi başımızı kaldırıp ve hep birlikte omuz omuza vererek ülkemizi bölgemizde ve dünyada yaşanabilir; barışçı, ekonomik olarak gelişmiş; demokratik, özgür, adaletli ve hoşgörü adası yapmak için çalışalım. Hangi görüş ve inançta olursa olsun, bu topraklar üzerinde ebedi birlikte yaşamak zorundayız. Biliyorum, umutsuz bir çağrı da olsa gelin bu işi hoşgörüyle ve birbirimize saygı duyarak yapalım.