Seçim yaklaşıyor. Siyaset oyuncuları sahneye çıktı. Seçmen dönmüş yüzünü, kim ne verecek diye dikkat kesiliyor.

Kim ne verecek?

Türkiye'de siyaset ahlaki değerler üzerinden değil de bir al-ver ilişkisi üzerinden yapıldığı için, alan da veren de tüccar gibi hissediyor kendini. Elbette mücadele, üretilen gayri safi milli hâsıladan en fazla pay almak şeklinde yürüyor bütün toplumlarda. Ama bizde daha ucuz ve sakil işliyor bu mekanizma.

Seçmenin önünde uzun vadeli yarını amaçlayan bir beklenti yok, öyle bir derdi de yok. Onun için demokrasinin, bireysel hakların, laikliğin, kadın haklarının, özgürlüklerin de bir önemi yok. Her şey alınıp satılabilen değerler üzerinden yürüyor.

Muhafazakâr ve çoğul seçmeni ilgilendiren iki şey var. Birisi, "kimse cebime dokunmasın"; ikincisi, "din elden gitmesin". Bunun dışında var olan her şey ayrıntıdan ibaret. Oysa demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin ekmek olduğunun bilincinde değil vatandaş. O, günlük yaşıyor. Tercihini partilerin programlarına, planlarına göre değil, en çok hakaret dilini kullanana, en çok sesini yükseltip "yine çok sert konuştu" posta koyma davranışlarına bakarak yapıyor. O yüzden ikide bir "adam yok ki, kime oy verelim" lafları edilir sokakta. İlla bir adam lazım ama en sertinden olmalı. Boşuna demiyoruz 600 yıllık kul ve tebaadan birey ve vatandaşa geçiş sürecinin henüz tamamlanmadığını.

Bir toplum düşünün ki Avrupa karşısında geçmişinde birçok önemli fetihler elde etmesine karşın, aşağılık kompleksini aşamamış olsun. Almanya'da enflasyon % 7'lerde, bizde % 185; yine de kıyaslama yapıp mutlu olan bir seçmen kitlesi var.

Bu toplumun bağımsız, uluslararası bir bilim insanı topluluğu tarafından her yönüyle analiz edilmesi gerekiyor. Hem sosyolojik, hem psikolojik davranışsal yönüyle irdelenmeli. Çocuklukta geçirilmiş bir travmayı yaşar gibi yaşıyor toplumun tepkileri.

Düşünmüyor, okumuyor, sorgulamıyor, sormuyor.

Göbek bağıyla çıkar ilişkisine bağlı medyanın her akşam "hap gibi" verdiği sözleri, kendi düşüncesiymiş gibi pazarlayan bir seçmenle karşı karşıya siyaset. Bu durumu tersine çevirmek için daha çok halkın içine inmeye, ona dokunmaya, onu dinlemeye ihtiyacı var iktidara talip olanların. Bir de psikolojik analiz çözümlemeleri yaptırmalı siyasetçiler seçmen davranışını çözmek için.

Gelecek seçimler bir seçim olmaktan çıkmış durumda. Bu yol ayrımı dogma ile gelişmenin, sosyete görünümlü gericilikle modernleşmenin bir tercihi olacak. Ya eşit yurttaşlar olarak yaşayacağız, ya da Libya, Suriye, Irak, Kuzey Kore ve benzerlerinde olduğu gibi parti devleti olmaya devam edeceğiz. Liyakat, eğitim, nitelik değil, partili olmak yeterli olacak ön almak için.

Ancak oy verirken siyasi tercih yapmak da yeterli değil. Siyaseten yapılan tercihleri denetleyecek mekanizmaların kurulması lazım.

Şu an görünürde kayda değer üç ittifak var seçmenin karşısında. Kazanmak için en az iki ittifakın "demokrasi bloğunda" bir araya gelmesi kaçınılmaz görünüyor. Her ne kadar kamuoyu yoklamaları muhalefetin lehine çıkıyorsa da iktidarın elindeki devlet olanaklarını da hafife almaması gerekiyor muhalif ittifakların.

İktidar seçeneği muhalif bloklar ne söyleyecek?

Nasıl bir plan sunulmalı vatandaşa?

Muhalefet, iktidar olması durumunda somut neler yapmalı?

Türkiye'nin yıllardır bitmek bilmeyen özelleştirme kapsamında haraç mezat elden çıkardığı stratejik sektörlere yeniden dönmesi gerekiyor. Serbest piyasa kendi dinamikleri içinde devam ederken planlama yeniden devreye sokulmalı. Bunun için de Devlet Planlama Teşkilatı modern hale getirilerek yaşam bulmalıdır. Kalkınmayı önceleyen bir ekonomi için planlama şarttır. Üretimde Çin modeli, siyasette İsviçre modeli arasındaki bir karma, her yönüyle kriz yaşayan bu ülkeye soluk aldırabilir.

Tarım ayağa kaldırılmalıdır.

Bunun için şeker fabrikaları yeniden kurulmalı. Özellikle güneydoğuda tütün, pamuk üretimi devlet eliyle fabrikalar kurularak yapılmalı, yönetimi ise çok iyi denetlenen kooperatifler eliyle sürdürülmelidir.

Kâğıt fabrikaları yeniden açılmalıdır.

Tarımda kooperatifleşme yaygınlaştırılmalı ve teşvik edilmelidir. Üretici köylüye alım garantileri verilerek ihracat devlet eliyle de yapılabilmelidir.

Hayvancılık ve tarım teşvik edilmeli, Et Balık Kurumu benzeri düzenleyici bir yapı yeniden oluşturulmalıdır. Yerli ata tohumu ile buğday ve diğer mahsul ekimleri teşvik edilerek geliştirilmelidir.

Enerji dışa bağımlı olmaktan çıkartılıp bütün belediyeler ve organize sanayi bölgeleri, büyük sanayi kuruluşları kendi güneş enerjisini üretmekle yükümlü olmalı. Bunun için ucuz yatırım kredisini devlet temin ederek bu kurumlar desteklenmelidir. Alternatif enerji kaynaklarına daha çok yatırım yapılmalıdır.

Stratejik alanlarda yeni fabrikalar bizzat devlet eliyle kurulup verimli ve rekabet odaklı çalıştırmalıdır. Hantal yeni KİT'ler yaratılmamalıdır. Özel sektör girişimlerinde fabrika kuranlar desteklenirken, enerji ise sübvanse edilmelidir.

Diyanet İşleri Başkanlığı gibi inanılmaz bütçeler tüketen tekçi yapı yerine küçülmüş, düzenleyici bir kuruma dönüştürülmelidir. Ve bu kurumda bütün inanç çevreleri temsil edilebilmelidir.

Madenler devlet eliyle çıkartılmalı ve katma değerli materyallere işlenerek dünyaya pazarlanmalıdır.

Çevre odaklı politikalar uluslararası bildirgelere göre uygulanmalıdır.

Siyasi Partiler Yasası lider sultasını, delege ağalığını ortadan kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmeli. Milletvekili, belediye başkanlığı adaylıkları kültürel, ahlaki ve niteliksel kriterlerden geçirilerek tespit edilmelidir. Hatta kimi zaman sınava bile tabi tutulmalıdır. Nitelikli siyaset, nitelikli bilinç ve projeler üretir.

Siyasi ahlak yasası çıkartılmalı, yozlaşma bütünüyle ortadan kaldırılmalıdır.

Öz Türkçe geliştirilmeli ve dildeki kirlenme durdurulmalıdır.

Sivil toplum örgütlerinin uzmanlık alanlarına göre ülke yönetimine katılımı sağlanmalıdır.

Eğitim, bağımsız bilim insanları tarafından bir kurul oluşturularak Finlandiya gibi bu işi başarmış ülke modelleri, yerel kültürel gerçeklikle hiçbir iktidarın değiştiremeyeceği şekilde yeniden düzenlenmelidir. Okullarda felsefe, kodlama, en az iki yabancı dil, laiklik ve insan hakları dersleri zorunlu hale getirilmelidir. Dogmalar değil, düşünen, üreten, yaratan beyinler geliştirilmelidir.

Bilişim, yazılım, akıllı teknolojiler, yapay zekâya dayalı "teknoparklar" çok güçlü desteklenmelidir.

Savunma sanayi dışa bağımlı olmaktan çıkartılmalı, ülkenin içinde bulunduğu bölgesel stratejik konuma göre savunma modelleri geliştirilmeli, barış içinde olmayı dayatan caydırıcılık esas alınmalıdır.

Avrupa Birliği ile güçlü ilişkiler kurulmalı ve eşit üyelik için standartlar zorlanmalıdır.

Birey hak ve özgürlükler genişletilmeli, evrensel hukuka uygun hale getirilmeli ve uygulamaya sokulmalıdır.

Hukukun üstünlüğü ve adalet, hiçbir iktidarın sopasına dönüşemeyecek şekilde bağımsızlaştırılmalı ve kurumsallaşmalıdır. Hukuk ve adalet her alanda tartışmasız uygulanmalıdır.

Kadınlar ve gençler için özgürlükçü, girişimci politikalar geliştirilmelidir.

Düşünce suçu suç olmaktan külliyen çıkartılmalı, bu konuda uygulanan çifte standart ortadan kaldırılmalıdır. Cumhuriyetin 100. yılında siyasi ve düşünce suçlarına af çıkartılmalıdır.

Geçmişin ekonomik krizleri nedeniyle zora düşmüş işletme, şirket ve kişilere yeni çıkış alternatif modelleri geliştirilmelidir. Sicil temizliği kalıcı olarak yapılmalıdır.

Kültürel gelişim için sanat, edebiyat, sinema gibi tüm alanlarda yaratıcı zihinler teşvik edilmeli, tiyatro salonları desteklenmeli ve yaratıcılığın önündeki engeller kaldırılmalıdır.

Ülkenin kültür devrimini tamamlamak için uzun erimli planlama yapılmalıdır. Kişisel hak ve özgürlükler uygulanabilir anayasal güvenceye bağlanmalıdır.

Kürt sorunu gönüllü birlikteliği güvence altına alacak şekilde çözülmeli, ırkçılık temelinde değil, kardeşlik esasına göre parlamento mihenk taşı kabul edilmelidir. Emperyalist devletlerin, böl-parçala-yönet tuzağına düşülmemelidir.

Bölge ülkeleri ile başta Suriye, Mısır, Irak olmak üzere derhal ve hemen iyi ilişkiler kurulmalı. Rusya ile denge ve karşılıklı iktisadi ve bölgesel çıkarlar konusunda dostane, dengeleyici politikalar geliştirilmelidir. Dış politika hızla uzman diplomatlarla güçlendirilmeli, dış siyaset iç siyasete alet edilmemeli ve ulusal ölçekteki çıkarlara göre hareket edilmelidir.

Bu düşünceler ışığında; tam bağımsız, müreffeh, demokratik, üreten ve sürekli değişen, kesintisiz gelişen, gelecek nesillere özgür bir ülke bırakacak siyasi programlar bu seçimleri kazanmak zorundadır. Küçük hesaplarla kazanılan, küçük hesaplarla kaybedilir.

Türkiye arınmalı ve küllerinden yeniden doğmalıdır.