Ne düşlüyorsunuz Eylül deyince?

Bir sonbahar müjdecisi mi?

Daldaki yaprağın ömrünün, son güzüne geldiğini, onun da Eylül'ünü yaşadığı tarih midir bu dönem?

Eylül, Mehmet Rauf’un Türk edebiyat tarihine kendini kabul ettirmiş ve iç hesaplaşmanın önemli yapıtlarından biri olarak görülen o muhteşem romanı mıdır sadece?

Bir ömrün sonbaharına denk düşmesi, bir aşkın tükenişine tanıklık etmek midir?

İki âşığın ormandaki patika yolda, kuru yaprak hışırtılarının üzerinde romantik yürüyüşünün fotoğrafı mıdır Eylül?

 

Eylül denince karanlık bir çağ gelir aklımıza.

Çocukların sabaha karşı evlerinden alındığı ve bir daha evlerine dönemediği sabahlardır. Hâlâ evinin avlu kapısını gözleyen, kulağı sokak kapısında analar var, "oğlum çıkıp gelir de kapıda kalır" diye uykusuz gecelere eş.

Umudu hiç bitmez onların ve onlarla birlikte karışıp yitecektir toprağa. Eylül darağacında "asmayalım da besleyelim mi" zihniyetinin kara bir düş gibi memleketin üzerine örtülen ölü toprağıdır.

Öyle bir ölü topraktır ki bugün bile hâlâ umudun aydınlığı yeşermez üzerinde.

Öyle bir topraktır ki kavgayı, ötekileştirmeyi, ayrışmayı, sevgisizliği ve öç almayı üretir her bir yanında.

 

Gündelik telaşların ve tatil bitimlerinin ötesinde anlamı vardır bu ayın.

Barış bile Eylül'ün biri olunca kutlanır bizim memleketimizde.

Diğer tüm günler kavga edebilirsiniz. Ama bir Eylül’de anımsarız adını Barış'ın.

Yanı başımızda ölen çocukların aç gözleri ürpertir insan yanımızı.

Ortaçağ karanlığının cellatları çıkıp gelmişlerdir kara örtüler içinde, ötekini yok etmek için.

Yanı başımızda kan ve barut kokusu sinmiştir aynı göğün bulutlarına.

Ve bu sonbaharda bahçemize düşen yağmur damlalarına dönüşecekler bir bir.

 

Barış bu topraklara ve bu coğrafyaya o kadar çok yakışır ki!

Ne zaman barış, demokrasi ve özgürlük dese yukarıdakiler, içim ürperir.

Bilirim bir yerlerde kan ve gözyaşının döküleceğini.

Bombaların ve ölümün sinsi kuytulardan çıkageleceğini çocukların gözlerinden anlarım, o büyük kocaman gözlerinden.

Kötülüğü perdelemenin yeni yöntemidir, "insan hakları" deyip tam tersini uygulamak.

İkiyüzlülük ve yalan, çoğalan bir ur gibi sarmıştır benliğimizi.

Utanç, yüzümüzün masum, kızaran yanı olmaktan çoktan çıkmıştır.

 

Her Eylül’de bir hüzün çöreklenir orta yerine yüreğimin.

Gözlerim buğulanır, geri gelmeyecek yaşanmışlıkların ve yorgun umutların yanından geçip giderken.

Ben her Eylül yeniden açarım hayallerimin naftalin kokulu saklısını.

Ne geçmişte kalmak, ne geleceğin belirsizliğine tutunmak.

Sadece umut etmek ve bir Ceren saflığında yüzümü onun kokusuna bulaştırmak.

 

Eylül, büyümektir usul usul.

Eylül acıyla aşkın, geçmişle geleceğin, gidenle kalanın harman olduğu yerdir, hasrettir Eylül.

Eylül yarındır, umut ettiklerimizdir, gülümseyen yanımızdır.