İktidar olmanın devlet aygıtının bir şekilde ele geçirilmesi ile gerçekleşen bir eylem olduğunu söylemeye gerek yok. İnsanlık tarihinde uzun ya da kısa süreli iktidarı ve devlet gücünü ele geçiren birçok örnek var. Fakat iktidara gelenlerin “fikri iktidarlarını” kurabilmeleri pek az muktedire nasip olmuştur. Bırakalım uzun tarihi, kısa süren reel sosyalizm deneyiminde bile onca haklı felsefi altyapısı olmasına karşın sosyalist kültür, sosyalist birey geliştirme çabası başarılı olamamıştır.

İktidar, kültür üretebilir mi sorusudur esas olan? Devletin bütün organlarında fiziken egemen olmak toplumun kültürel fikriyatını değiştirmeye yeter mi? İktidarda olanların inanç ve ideolojisine göre bir toplum şekillendirilebilir mi? Oysa muktedir iktidarların güç zehirlenmesi sonucu otoriterleşmeyi doğurduğu, buna direnenlerin ise sanatta, edebiyatta, felsefede, siyasette alternatif yaşam seçeneklerini ürettiği bilinen bir gerçektir. Ezilenlerin ve ötekilerin başkaldırışı sanata, edebiyata, müziğe direkt olarak yansır.

Yukarıdaki genellemeden bugüne dönecek olursak, şöyle bir soruya ihtiyaç var: Devletin bütün aygıtlarını ele geçirmenize ve 18 yıldır iktidar olmanıza rağmen "Fikri iktidarımızı hâlâ tesis edemedik" demenizin gerekçesi nedir? Demek ki onlarca gazete, onlarca televizyon, radyo ve sosyal medya araçları ile gerçeği tersyüz ederek, sadece algı yönetimiyle, tek seslilikle kültür üretilemiyormuş. Çünkü anlamadığınız şey, kültürün kendisi, karşılıklı fikri etkileşimlere ihtiyaç duyar. İnsan insanı, kültür kültürü zenginleştirir. Toplumun önemli bir kısmını dışlayarak, horlayarak, şeytanlaştırarak kültür yaratamayacağınızı, iktidarı kaybettiğinizde anlayacaksınız. Esas problem toplumun içinde yarattığınız çatlağın, onulmaz yaraların, ektiğiniz nefretin doğurduğu kamplaşmanın nasıl giderileceğidir. Geride sadece enkaz bir ekonomi, kaynakları tüketilmiş, şehirleri, dağları, dereleri, yeraltı ve yerüstü kaynakları peşkeş çekilmiş, geleceği İngiliz bankalarına, küresel sermayeye ipotek edilmiş bir ülke değil, gönülleri ayrıştırılmış, bilinci parçalanmış bir toplum da bırakacaksınız.

Bir yandan kapitalizmin size sunduğu fırsatlardan yararlanırken, diğer yandan Emevi ve İhvancı anlayışının kültürünü yaşatmaya çalışmak nafile bir çabadır. Çünkü kapitalist üretim tarzının altyapısı, ancak onun izin verdiği ve kendisine paralel bir üstyapı kültürünü yaratır ve yaşatır. Politik İslam ile vahşi kapitalizmi uyum içinde geliştirmeye çalışmak, ancak kendi çelişkileri sonucunda yeni acıları ve çatışmaları üretir. Bizim bugün yaşadığımız da budur.

Fikri iktidar olmak, kendi kültür egemenliğinizi kurmakla olası olabilir. Bunun için edebiyat, şiir, roman, heykel, tiyatro, resim ve müzikte yaratıcı üretim yapmanız lazım. Ayrıca bu üretimlerin de toplumda karşılığını bulması ve kendi ideolojinizle örtüşmesi gerekiyor. Bizim geçmiş kültürümüze baktığımızda birkaç şair ve yazarın eserleri dışında İslamcıların kültürümüze katkısı tartışmalıdır. Bugün her yerde dinlediğiniz Türküleri Anadolu'da yapanlar sizin kültürünüz değil. Ağıtları, şiirleri, ezgileri, şarkıları, masalları yazanlar da sizin kültürünüzden değil. Çünkü kültür kökünüzü Anadolu'nun kadim yaşanmışlıklarından, çok kültürlülüğünden değil, çölün kuraklığındaki Emevi ve İhvan zihniyetinin tutulumundan almaktasınız. Kendiniz burada, aklınız ve fikriyatınız Arabistan çöllerindedir. Bu yüzdendir ki 1 milyon 400 bin imam hatip öğrencisi yetiştirmek bile kültürel-fikri iktidarınızı kurmaya yetmiyor. Yetmediği gibi imam hatiplerden mezun olan gençlerimizin geleceğini de ipotek altına alarak onlara haksızlık etmektesiniz.

Milli Eğitim Bakanlığı'nı tarikatlara teslim ederek, sayısal derslerin öğretim saatinden alıp din derslerine ilave yaparak, uzay bilimlerini, tıp bilimini, yazılım mühendisliğini, genetik mühendisliğini, teknoloji üretimini nasıl yapmayı düşünüyorsunuz? Şunu biliyoruz ki toplumun aydınlanmasını, çocuklarımızın geleceğe hazırlanmasını, onların özgür ve bağımsız düşünme kabiliyetlerine sahip olmasını zaten istemiyorsunuz. Size yaratıcı ve sorgulayan beyinler değil, söyleneni yapan tebaalar ve ümmet olmaya hazır topluluklar lazım. O yüzdendir ki hiçbir zaman fikri iktidarınızı kuramayacaksınız. Egemen bir kültür olamayacaksınız.

Son günlerin çok tartışılan ve gençlere sorulan "Sen kimsin?" sorusunu esas şöyle sormak lazım: "Siz kimsiniz?"

12 Eylül'ün kazanında pişirilen, tarikatların ve gericiliğin tezgâhında dokunan, her dönemde çocukların slime hamuru gibi hiçbir yüzeye yapışmadan her şekli alabilme yeteneğine sahip geleneğin temsilcilerisiniz. Ortadoğu krizinin yarattığı ABD ile küresel güçlerin kullanışlı yerel ortaklarısınız. Farklı düşünceye, inanca, kültüre tahammülü olmayan, despotizmi kurumsallaştıran ve devletin denge, denetleme kurumlarını ortadan kaldıran, çarpık seçim sistemi ile elde ettiğiniz çoğunluk aritmetiğini demokrasi diye pazarlayan, devlet aygıtını ve hukuku sizin yanlışlarınızı söyleyenler üzerinde baskı unsuru olarak kullanan antidemokratik yönetimin adısınız. Varoluşunuzu içerde ve dışarıda çatışmaya, köktenciliğe, düşmana veya "öteki kötü"yü yaratmaktan almaktasınız.

Bizse Anadolu'yuz.

Elinde sazıyla isyana duran Pir Sultan, dağda Köroğlu, çeşme başında Karacaoğlan'ız. Siperde Kara Fatma, kurtuluş savaşında adsız kahramanlarız. Çanakkale'yi geçemeyenlerin korkulu düşü, vatan toprağını kundakta beşiğin sıcaklığı gibi saranlarız.

Ya siz kimsiniz?

Yaşı büyütülerek darağacında sallanan Erdal Eren, yeşil parkasının içinde Deniz, elinde asası ile bir lokma bir hırka için yollara düşen gönül insanlarıyız. Korkakça katledilen Sabahattin Ali, sürgünde vatana hasret bir söğüt gölgesinde gömülmeyi düşleyen Nâzım Hikmet'iz.

Ya siz kimsiniz?

"Amerika katil katil" diyen Mahzuni, Sivas'ta yaktığınız Metin Altıok, tok sesli Muhlis Akarsu, türkülerin dili Nesim'i ve hayatının baharında ateşe verdiğiniz genç bedenleriz.

Cumhuriyeti ve değerlerini, kardeşliği, barışı, eşitliği, çağdaşlığı ve laikliği, bilimin ışığını, aklın ve vicdanın sesini kendine rehber edinenleriz.

Ya siz kimsiniz?

Suç ve Ceza Film Festivali'nin bu yılki tema'sı adalet Ümit Kardaş'tan: Empati ihtiyacı 'Küçük Salon'a virüs darbesi: Kira borçları yüzünden kapanıyor Ayşegül Ilgaz'dan: Konu: İlişkiler 5/66: Kalıcı İlişkilerin Sırrı Koronavirüs salgını kitap fuarlarını da vurdu