TBMM, 16 Ağustos günü olağanüstü toplandı.

Anayasa Mahkemesi'nin Hatay milletvekili Can Atalay hakkındaki kararının mecliste okunarak milletvekilliğinin iadesi ve dolayısıyla tahliyesinin sağlanması gerekliliği idi.

Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu, tüm kurumların verilen kararı beğense de, beğenmese de uymak zorunda olduğunu iktidar ve ortağı da dahil herkes biliyor.

Yargıtay Ceza Dairesi'nin Anayasa Mahkemesi kararını tanımayarak verdiği kararı TBMM'de okumadan oylayan kafa, Anayasa Mahkemesi'nin son kararını okuyarak Can Atalay'ı yemin etmek üzere Meclis’e davet etmesi gerekirken, konuyu genel görüşmeye çevirip hem Anayasa'yı, hem de Meclis İçtüzüğü'nü ihlal etti. Meclis'i sokak alanına çevirdi.

Sonuç ortada.

TBMM yasama organıdır ve Meclis'i oluşturan milletvekillerinin oyları ile yasalar burada yapılır. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan bir Meclis'ten yasa yapması beklenebilir mi?

Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan, tanımayan bir Meclis ne kadar güvenilir ve meşruiyeti ne kadardır?

Bu aşamadan sonra anayasayı ve kararlarını tanımayan, uygulamayan bir Meclis'in meşruiyeti tartışılır konuma gelmiştir.

Tevfik Fikret'in "DOKSANBEŞE DOĞRU" şiiri tam da bu günler için yazılmış:

Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler,

Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bulendi!

Kanun diye topraklarda sürtündü cebinler,

Kanun diye, kanun diye, kanun tepelendi

Bilhude figanlar yine, biude eninler.

Demokrasinin bittiği yerdeyiz.

Gücü kendinde görüp hukuku görmeyenler; gün gelir, hukuk size de gerekir.