Türkiye, önceden belirlenmiş "hilafet" amacına sürüklenmeye devam ediyor.

İktidar yeni ortağı tarikatlarla güç birliği içerisinde pervasızca Laik Cumhuriyeti yok etmek için tüm olanakları ile saldırıyor.

Yargı, tek adam rejiminin gereği Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayarak, Anayasa Mahkemesi'ni kapatmanın ortamını hazırlıyorlar.

Filistin'e destek mitingi adı altında hilafet bayrakları açılıp hilafet çağrısı yapabiliyorlar. Televizyon ekranlarında "hilafeti konuşmalıyız" diyebiliyorlar.

Cumhuriyet savcıları suskun. Yargı, tek adam rejimi kıskacında.

Ve bunlar "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendiriliyor.

Cumhurbaşkanı, TBMM üyeleri, bakanlar, yüksek yargı üyeleri ve yargıçlar, kamu görevlileri anayasaya bağlılık yemini ederek göreve başlarlar. Cumhuriyet Savcılarının görevleri de Cumhuriyete sahip çıkmak, aykırı hareket edenleri yargıya teslim etmektir.

Can Atalay, 2023 genel seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi'nden Hatay milletvekili olmak için müracaat etmiş, milletvekili seçilmesine engel teşkil edecek bir durum olmadığı Yüksek Seçim Kurulu'nca onaylanmış ve seçimler sonucu milletvekili seçilmiş, cezaevinde olduğu için mazbatası avukatına verilmişti.

Bu aşamada yasalara göre Can Atalay'ın milletvekili dokunulmazlığından dolayı derhal tahliye edilmesi gerekiyordu. Geçen süreci anlatmaya gerek yok. Bunun üzerine Atalay, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkını kullandı ve Anayasa Mahkemesi de iki defa hakkında "hak ihlali kararı" verdi. Hem yerel mahkeme, hem de Yargıtay ilgili ceza dairesi kararı tanımadıklarını belirtip bir de bu kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurunda bulundular.

Demokratik haklarını kullanarak basın açıklaması yapmak isteyenlere, grevci işçilere, ağaç ve çevre katliamlarını protesto etmek isteyenlere, emekçilere, öğrencilere jandarması ile, polisi ile müdahale eden, bibergazı sıkanlar, şeriat ve hilafet sloganları atanlara, bayrak açanlara, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu liderine hakaret edenlere sessiz kalanların takdiri size kalmış.

Hukuk ve adalet varsa devlet vardır. Artık Türkiye’de hukuk ve adalet resmen askıya alınmıştır. Anayasanın ihlal edildiği, askıya alındığı, tanınmadığı yerlerde, iktidar olanların meşruiyeti de ortadan kalkar. Bu hukuksuzlukları ulusal iradenin temsil edildiği, yasama organı TBMM’de tartışılması istemi için yapılan talep de kabul edilmemiştir. T.C. Anayasası’nın 93. Maddesi, "Meclis Başkanı doğrudan doğruya veya üyelerin beşte birinin yazılı istemi üzerine toplantıya çağırır" hükmüne karşın, CHP ve muhalefet partilerinin imzası ile yapılan talep reddedilmiştir.

TBMM Genel Kurul salonunda "Adalet Mülkün Temelidir" yazısı vardır. Mülk devlettir. Adalet yoksa devlet de yoktur demektedir.

"Canım, anayasa bir kere delinmekle bir şey olmaz," demişti Özal. Ve anayasa deline deline kalbura döndü. Bugünlere gelindi.

"Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar," demiş Mourice Duverger. Immanuel Kant da bu konuda, "Adalet yok olunca, yeryüzündeki insanların hayatına değer verecek hiçbir şey kalmaz," tespitinde bulunmuş.

Anadolu'da "suçlunun beraat ettiği yerde yargıç hüküm giyer" diye bir söz vardır.

Freud'un bir sözü ile noktalamak istiyorum: "Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun."