Gurbet kuşları...
Bu sözcük, 1960’lı yıllardan günümüze sıkça söylenegelmiştir.
Gurbet, insanın doğup büyüdüğü aile ocağından uzak kaldığı yer anlamına gelir. Çoğu zaman ekonomik koşullar nedeniyle gurbet yolu görünür insanlara. Bir kızın bir başka köye, kente gelin gitmesi, sonsuz bir gurbettir.
Gurbete gidenler, özlemlerini türkülerle, ağıtlarla, şiirlerle dile getirirler. Gönüllerin ayrı düşmesi, yüreklerin acısıdır gurbet...
Bu gönüllere habercilik ve ulaşma görevini de turnalara vermişiz:
Allı turnam bizim ele varırsan,
Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa,
Boynu bükük, benzi soluk yâr söyle.
Bir yanık türkü duyduğumuz, dinlediğimizde turnalar bizi alır götürür sılaya. Sıla; sevgilidir, sevdiklerimiz, özlemlerimizdir.
Taşı toprağı altın diye İstanbul’u mesken tutanlar ilk toplu gurbetçiler olsa gerek. İstanbul’un varoşlarında İstanbul’dan habersiz köylerini yaşayanlar, yetmemiş fukara Anadolu'nun fukara insanına; kapitalist dünyanın güçlü Almanya’sına işgücü gereklidir. Anadolu’nun genç ve güçlü fakirleri tam istedikleri işgücüdür ve akın akın Almanya’ya göç eder gurbet kuşları.
Yüreklerinde yine o türkü:
Turnam gidersen Mardin’e
Turnam yâre selam söyle
Karlı dağların ardından
Turnam yâre selam söyle
Turnam gidersen Aktaş’a
Karlı dağlar aşa aşa
Em kavime, em kardaşa
Gurbet, uzun, ince bir yoldur. Sevdiğinden, sevgilinden ayrılmışsan, yolun gurbet yolu ve rüzgârın savurduğu yaprak gibi gidersin, gündüz-gece dönüşü olmayan bu yolda. Dilinde özlem, habercin turnalar olur:
Turnam dertli öttün yaremi deştin
El vurdun yarama başını açtın
Eşinden mi ayrıldın, yolun mu şaştın
Doğru bizim ele gidin Turnalar.
Sevgi ile kalın...