14 Mayıs Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı, 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimleri sonucu AKP kazandı (mı?), kim kaybetti?

Kazananları belli de, kaybedenler kaybetmeyi kabullenemiyor nedense.

CHP’de bazı kesimler faturayı güya “değişim” sloganı ile Kemal Kılıçdaroğlu’na kesme peşinde.

Diğer muhalefet partilerinde çıt yok.

Ekonominin başına cankurtaran olarak çağırdıkları Mehmet Şimşek, “enkaz devraldık, telafisi çok zor” diye ilk açıklamasını yaptı. İyi de enkazı kimden aldın? CHP’den mi, Kılıçdaroğlu’ndan mı, yoksa 21 yıldır iktidardaki AKP’den mi? Bu millet anlamaz, salla gitsin...

Döviz aldı başını gidiyor, hayat pahalılığı çekilmez oldu ama ne gam, hükümetin derdi başka. ÇEDES projesi diye bir ucube uygulama ile imamları, tarikatları okullara sokarak laikliği yok edip şeriata gidiyorlar.

Uyanın artık. UYANIN, laik Türkiye Cumhuriyeti yok ediliyor. Muhalefet partileri neredesiniz?

Nasıl geldik bugünlere demekten kendimizi alamıyoruz.

Fazla geçmişe gitmeyeceğim, son altı ay içerisindeki tepkisizlikler sonucu bunları yaşamak zorunda kalıyoruz.

Seçim kanununda yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı seçim yasaklarından muaf tutuldu, yani Cumhurbaşkanlığı yetkisini kullanarak açılışlar yapacak, devletin tüm olanaklarını kullanacak... ve kullandı sonuna kadar, sınır tanımadan. Anayasaya göre aday olamazdı, YSK kabul etti, muhalefetin gıkı çıkmadı, milletvekili adayı gösterilen bakanlar istifa etmedi, bakanlık yetkilerini kullandılar, ses yok. Her türlü yalan, iftira, montaj, hakaret, tehdit, hile, baskıya ses yok. Vatandaşlaştırılan yabancılara ve sığınmacılara oy kullandırıldı, ses yok...

Bunlardan sonra seçimi siz mi kazanacaktınız?

Siyasi partileri anladık, Türkiye’nin demokratik güçleri, neredeydiniz.

Kaybeden Türkiye oldu. Nâzım’ın dizeleri ile sizi baş başa bırakıyorum:

Akrep gibisin kardeşim,

korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.

Serçe gibisin kardeşim,

serçenin telaşı içindesin.

Midye gibisin kardeşim,

midye gibi kapalı, rahat.

Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.

Bir değil,

beş değil,

yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,

gocuklu celep kaldırınca sopasını

sürüye katılıverirsin hemen

ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,

hani şu derya içre olup

deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm

senin sayende.

Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer

ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak

kabahat senin,

–demeğe de dilim varmıyor ama–

kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

 

Çıkmadık candan umut kesilmez. Her şeye karşın umut hâlâ var. Sevgiler.