Anlatacaklarım, 55 yıl önce iki kişi ile birlikte yaşadığım bir yolculuk hikâyesidir.
Liseyi bitirmiş, istediğim üniversiteye girmek için bekliyorum. Aslında aldığım puan ile bir üniversiteye girebiliyorum, ama gönlüm hukuk fakültesinde...
Gençlerin buluşma yeri Halkevi... Burada bir araya gelir, tartışır, konuşuruz. Özellikle kış aylarında ODTÜ ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden öğrenciler gelir, çevre köylerde halkla konuşurlardı. Onlara rehberlik etmek de bana düşerdi.
Bir kış günü yine Halkevi’nde buluştuk. Ben, Musa ve kuzenim Adnan. (Adnan yıllar önce vefat etti, ışıklarda uyusun.)
Musa, “Filistin’e gideceğim, ne dersiniz, var mısınız?” dedi.
Birkaç gün konuştuk, tartıştık ve sonuçta üç kişi gitme kararı aldık.
Gittiğimizden ailemiz de dahil hiç kimsenin haberi olmayacaktı; daha sonra bir mektupla durumu açıklayacaktık. İstanbul’a gidecektik, oradan Filistin’e.
Filistin’de Yaser Arafat liderliğinde sosyalist bir kurtuluş örgütü vardı; El Fetih...
Otobüs ile gidersek bilinecekti, bunun için trenle Ankara, oradan da İstanbul olarak rotamızı belirledik.
İstanbul’a planladığımız şekilde ulaştık. Gideceğimiz yeri ve kimlerle konuşacağımız konusunda Musa bilgi sahibiydi. Otogardan Balıkesir Öğrenci Yurdu’na gittik.
Balıkesir öğrenci yurdu oldukça büyük bir bina. Bodrum katında kafeteryası var, burası loş ve büyükçe bir salondan ibaret. İlginç olanı, birkaç kişiden başka kimse yoktu yurtta. Günde iki defa yemek durumundaydık, sabah, daha doğrusu öğleye doğru sahanda yumurta ve bolca ekmek ile çay, akşamüzeri de atıştırmalık sayılacak şeyler. Birkaç gün bu şekilde yurt dışına çıkmadan gazete okuyarak vakit geçiriyorduk.
Sonra bir genç geldi ve “Oturmak bitti, çalışmanız gerek! Benimle gelin, çalışacağınız yere gideceğiz,” dedi.
Belediye otobüsü ile Etiler’de büyükçe bir inşaata gittik.
“Burada çalışacaksınız, akşamları yurda gelirsiniz. Kolay gelsin!” deyip ayrıldı.
Mevsim kış olduğu için inşaatın iç bölümlerinde çalışılıyordu, bizden başka birkaç işçi daha vardı. Test ediliyorduk, bunun farkındaydım. İlk gün ne iş verdilerse yaptık, akşam olunca inşaat görevlisi, yarın için görevlendirme yaptı, bana da resim yaptığımı öğrenince, “Elin fırça tutar, sen kapıları boyayacaksın!” dedi. El arabası ile tuğla ve harç taşımaktan, bu bana piyango gibi geldi.
Öğlenleri inşaatın hemen yanındaki bakkaldan peynir, ekmek ve kola ile karnımızı doyuruyorduk.
Ertesi gün, kuzenim Adnan, “Ben vazgeçtim, dönüyorum!” dedi ve akşam ayrıldı.
Biz iki kişi kalmıştık Musa’yla ve çalışmak bize zor gelmiyordu, aksine buradaki çalışmalarımızın eğitimin bir parçası olduğunu düşünüyor ve azimle çalışıyorduk. İnandığımız devrim için bir yola çıkmıştık ve yılmadan devam edecektik.
Adnan gittikten sonra her şeyi anlatmış, iki gün sonra ranzamda uyurken, “Kardeşim,” sesi ile uyandım.
Gelen abimdi. “Kardeşim!” diye bana sarıldı, ben şaşkın şaşkın sadece baktım.
Yolumuz buraya kadarmış, inşaata gidip üç günlük ücretimi aldım ve geri döndük abimle.
Bizim kuşak için, 68 kuşağı için devrim amaçtı. Amaç için eğitim gerekti, bilgi gerekti.
Yürüdüğü yolun amacını bilenlere selam olsun...
Gençlik çağımda yürümeye başladığım bu yoldan dönmedim, dönmem de.