Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın yüz birinci yılını kutluyoruz. 30 Ağustos, dünya askerlik tarihinde örnek gösterilen savaşlardan birisidir.
Enver ve Talat Paşa’ların hırsları ile Almanya’nın yanında savaşa sokulduğumuz birinci paylaşım savaşında Almanya’nın yenilgiyi kabul edip çekilmesi ile Osmanlı Devleti de yenilmiş sayıldı. 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti adına Bahriye Nazırı Rauf Bey’in imzaladığı Mondros Mütarekesi, ardından 10 Ağustos 1920’de Paris’in Sevr banliyösünde imzalanan Sevr anlaşması ile Osmanlı Devleti’ni işgal yolu açıldı.
İşgale karşı özellikle Anadolu’nun batısı ile Trakya’da bölgesel direniş çeteleri oluşturdular. Ege’de direnişin sembolü Yörük Ali Efe, İpsiz Recep, Demirci Mehmet Efe, Çerkez Ethem, İstanbul’dan Ankara’ya silah kaçıran Mim Mim, Yavuz, Karakol gibi gizli örgütlerin üyeleri Yahya Kaptan, Topkapılı Cambaz Mehmet, Kahramanmaraş’ta Sütçü İmam, Şakir Bey, Gaziantep’te Şahin Bey, Karayılan... Bu çetelerden Çerkez Ethem ve onun telkiniyle daha sonra Demirci Mehmet Efe, Kuvayi Milliye’den ayrılmışlar ve isyan etmişlerdir.
Kurtuluş Savaşı kolay kazanılmadı. Ordusu olmayan bir devlet, askerleri terhis edilmiş, silahlarına el konulmuş ve saltanatını sürdürmek için işgalcilerle birlikte bir saray hükümeti... Üstelik savaştan yeni çıkmış bir devlet. Tanrı zafer vaat etmemişti ve böyle bir ayet de yoktu. Halkına ve tam bağımsızlık için mücadelenin gereğine inanan bir lider vardı. Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’a gelen Mustafa Kemal Paşa, işgal kuvvetleri için 15 Kasım 1918’de yaveri Cevat Abbas’a “GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER” diyerek düşüncesini belirtmişti.
Kurtuluş Savaşı’nın 19 Mayıs 1919’da başladığı tarihçiler tarafından söylenir. Planlı, tasarlanmış bir hareket için öyle ama Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan askerine ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin ile başlatıldı dersek yanlış olmaz sanırım.
Yurdun dört bir yanındaki direniş örgütlerini toparlayıp bir araya getirerek düzenli bir ordu yaratıldı. Birlikten kuvvet doğduğunu ve baş edilmeyecek sorun olmadığını kanıtladı.
Anadolu halkı dindardı, inançlarına bağlıydı. İşgal kuvvetleri bunu bildikleri için işbirlikçileri kullandı, saray tarafında işgalcilerin desteği ile Hilafet Ordusu kurdurttu, Mustafa Kemal için idam fermanı çıkartılıp, işgalcilere karşı savaşanların kanının kâfirin kanı kadar helal olduğu bildirisi düşman uçakları tarafından atıldı.
15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’e çıkışında atılan ilk kurşunla başlayan savaş, 9 Eylül 1922’de Türk ordularının İzmir’e girmesiyle sona erdi.
Burada bir not düşmek istiyorum; Atatürk, hedefinin Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmak olduğunu söylemiş olsaydı savaş kazanılamazdı.
30 Ağustos’un değerini bilelim, Cumhuriyet’in değerini bilelim ve onu her ne pahasına olursa olsun koruyup sahip çıkalım.