Bu anlatacaklarımı benim yaşamımdan küçük bir kesit ve yaşadığımız günlere gelmemizde bir anekdot olacağı düşüncesiyle yazıyorum. Bugünlere son 21 yılda ya da birdenbire gelmedik.

Boğazlıyan, Kayseri ile Yozgat'ın ortasında Yozgat’a bağlı bir Anadolu kasabası. Çorum ile birlikte ilçe olmuş. 1915 Ermeni olayları ile gündeme gelmiş ve olayların sorumlusu olarak o günkü kaymakam Kemal Bey ilçe meydanında idam edilmiş.

Yıllarca Ermenilerle kardeşçe birlikte yaşamışlar, ama şu anda sayıları tükenmiş durumda. Konum itibariyle çok nemli bir yerdeydi. Yozgat’ta sol düşüncenin yoğun olduğu birkaç ilçeden birisiydi ve o zamanlar Alparslan Türkeş’in Kayseri’den Çorum’a kadar hat üzerindeki engel olarak Boğazlıyan’ı işaret ettiği söylenir.

Boğazlıyan’ın kaderi 1966’dan itibaren değişmeye başladı dersek yalan olmaz. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan o yıl Boğazlıyan’a (Süleyman Demirel) geldi ve lise yapma sözü verdi. Yozgat’taki lise dışında başka bir yerde lise yoktu. Ben de ortaokulu bitirdim, liseye başlayacaktım. En yakın Kayseri Lisesi’ne kaydoldum, okullar açıldıktan bir hafta sonra ortaokulun ek binası lise olarak açıldı, bunun üzerine Boğazlıyan Lisesi’nin ilk öğrencileri olarak kayıtlara geçtik.

Biz öğrenciler için müthiş bir şanstı bu dönem. Gelen öğretmenlerin hemen hemen tamamı kendilerini eğitime ve öğrencilerine adamış idealist kişilerdi.

Okulun hemen bitişiğinde TÖS lokali, onun yanında da Halkevi vardı (TÖS: Türkiye Öğretmenler Sendikası; daha sonra kapatılınca adı TÖBDER oldu, o da 12 Eylül’de kapatıldı). Bizler okul dışında Halkevi’nde ya da TÖS’te toplanır konuşur, fikir tartışması yapardık. Ara sıra ODTÜ ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden öğrenciler gelir, seminerler verirdi.

Bu dönemde Boğazlıyan, çevrede sol görüşü ile anılan bir kent oldu. Ankara’dan Boğazlıyan’a gelen otobüslerin durdurulup taciz edilmesini ya da taşlanmasını yaşar olduk.

1969 yılıydı. Boğazlıyan’ın tek sineması Recep’in sinemasında bir tiyatro oyunu sahnelenecekti. TÖS tarafından davet edilmişti. Oyunun adı "SARAYDA BİR SOYTARI"ydı. Gerici çevreler oyunun sahnelenmesini istemiyorlardı ve sinema sahibini tehdit ederek sandalyeleri çıkartmışlar (koltuk yoktu, tahta sandalyelerde film izleniyordu). Bizler "bu oyun oynanacak" dedik ve marangozdan kalaslar getirip tenekelerin üzerine yerleştirdik. Bu defa sinemanın elektrik kablolarını kestiler, lüks lambaları getirdik ve tiyatronun başlamasını sağlamaya çalıştık. İzleyicilerle birlikte bizler de yerimizi aldık. Ne olduysa ondan sonra oldu; sinemanın sahnesinin olduğu ahşap tavanı kırıp ateşe verdiler. Elbirliği ile yangın büyümeden söndürüldü.

Oyunun gösterileceği gün halk arasında "Halkevciler, komünistler Ülkü Ocakları'nı basacaklar ve yakacaklar" diye dedikodu yaymışlar. MHP’liler o günden sonra ortalıkta görünmemeye dikkat ettiler.

Abim (sağlıklı uzun ömürler dilerim) o zamanlar ülkücü düşüncenin etkisindeydi; bu olaylardan sonra hemen Halkevi’ne koşuyor ama kapalı olduğunu görünce eve geliyor, kızgınlıktan kendinden geçmiş, baktım sonuç kötü olacak, bitişikteki dayımlara sığındım ve o gece orada kaldım. Ertesi gün biraz sakinleşmişti ama birkaç gün konuşmadık. Daha sonraki yıllarda (şimdi de aynı) yaşanılan olayları görünce bizlerle beraber yürümeye başladı.

Bu olayın ertesi günü Kayseri’de TÖS üyesi öğretmenlerin Alemdar Sineması’nda toplantısı olacaktı ve arkasından da bu oyun orada da sahnelenecekti. Gerici güçler ve iktidar TÖS'ün varlığından rahatsızdı. 800 öğretmen toplantı için Alemdar’a gelmişlerdi. Gericiler devlet eliyle saldırdılar ve Alemdar Sineması’nı ateşe verdiler. Kitabevlerini basıp yaktılar, bir kadını çırılçıplak soyup faytona bindirerek sokaklarda teşhir ettiler.

Olayın sorumluları bulunamadı ve olay aydınlatılmadı. Bu olay aydınlatılmış olsaydı, belki de Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas olayları olmayacaktı. Saldıranlar, yakanlar "Allah Allah" diye bağırıyorlar ve tekbir getiriyorlardı.

Ve bugünlere böyle gelindi.

Acıları ve yaşananları unutmayalım.

Güzel günler görmek ve yaşamak dileğiyle...