MHP’nin kuruluşundaki yapısı bilinmekte. Başlangıçta, daha doğrusu 70’li ve 80’li yıllarda ideolojik olarak Turancılık (ırkçı milliyetçilik) ağırlıklı komünizm düşmanlığı ve yan kuruluşu olan Ülkü Ocakları’nın mafya uygulamaları ile gündemde kalmıştır. Özellikle 12 Eylül faşizmi sayesinde faili meçhul cinayetlerle anılır olmuştu.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra komünizmi gündemden düşüren MHP Türk-İslam sentezi savunucusu Yazıcıoğlu ile yollarının ayrılmasından sonra, etnik ayrımcılık faaliyetlerine hız verdi. PKK üzerinden tüm Kürt halkını terörle özdeşleştirme çabası içerisine girdiler. Son genel ve yerel seçimlerde bunlara tanık olduk.

2015 genel seçimlerine kadar AKP karşıtlığı politikaları aniden değişti. Belki de Bahçeli’nin tutumu MHP’nin tutumunu belirledi dersek yanlış olmaz. Haziran 2015’te AKP birinci parti olmasına karşın, tek başına iktidar çoğunluğunu kaybetti.

AKP, Necmettin Erbakan’ın bıraktığı boşluğu, milli görüş çizgisinden vazgeçerek ve ABD desteğini arkasına alarak 2002 seçimlerinde iktidar oldu.

Bu arada AKP’nin politikasının din esaslarının egemen olduğu bir devlet sistemi üzerine kurulu olduğunu da söylemeye gerek yok. Başlangıçta ordu, yargı ve eğitimdeki hedefleri için engelleri kaldıracak yasal düzenlemeler yapılması gerekiyordu. Bu konuda Fetullah Gülen’in birlikteliği ile Avrupa Birliği’ne uyum yasaları bahanesiyle Ergenekon davalarının zeminini oluşturdular.

Özellikle 2012’den sonra AKP devlet üzerindeki deformasyon faaliyetlerine hız verdi ve bugünlere gelindi. “Milliyetçiliği ayaklar altına aldık” diyen Erdoğan ile, Erdoğan ve AKP’ye bildik tehdit ve hakaretleri yağdıran Bahçeli, Haziran 2015’ten itibaren birden dönüş yaparak, Erdoğan’ın emir eri oldu dersek abartmış olmayız. Haziranda erken seçim kararı aldıktan sonra birdenbire terör olayları patlak verdi. Bombalamalar, katliamlar, Doğu ve Güneydoğu’da köylerin boşaltılması, bombalanması ve olağanüstü hal uygulamaları koşullarında oylarını artıran AKP, MHP’nin de desteğiyle tekrar Meclis’teki çoğunluğu sağlayıp yeniden iktidar oldu.

31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir yenilgi alan AKP, uygulanan yanlış politikalar, antidemokratik uygulamalar, ekonomik kriz, enflasyon… Erdoğan’ın siyasal ömrünün bittiğinin göstergeleri.

İşte tam böyle bir ortamda, Haziran 2015’teki planı uygulamaya koymaya çalışıyorlar. Bahçeli, her ne olduysa birden demokrasiyi anımsadı. Kürt sorununun çözümü için DEM Parti’ye el uzattı. Daha da ileri giderek, “Gelsin Öcalan Meclis’te konuşsun” dedi. Ateş bacayı sarmış, ne dediğini bilmiyor… Hani “siyaseten söyledim” dediği sözler var ya, Bahçeli ve ortağının değişmesi doğalarına aykırı, Erdoğan’ı yeniden Cumhurbaşkanı yapabilmenin yolunu açacağını düşündükleri Yeni Anayasa için DEM Parti’nin desteğini almak... Kürt düşmanlığı üzerine koşan bir partiden demokrasi ve özgürlükler beklemek çok safça olur ve DEM Parti’nin bu oyuna geleceğine inanmak da olası değil.

Sonuç; Türkiye’de yıllarca istismar edilmiş ve çözümsüzlük için her olanağın kullanıldığı gerçek, ama çözüm yeri Meclis’tir. Öcalan’ı çağırıp mecliste konuşmakla değil, tüm partilerin katılımı ve mutabakatı ile mümkündür.

Aslında çözüm çok kolay ama siyasi istismarcılar ve çıkar çevrelerini devre dışı bırakırsanız ve de özellikle Doğu ve Güneydoğu’daki feodal yapıyı yıkarsanız, eşit vatandaşlık, eşitlik ve demokrasiyle olur. Bu iktidarı gönderdikten sonra çözümlenecek bir konu, bu iktidarla mümkün değil.

TUSAŞ’a yapılan saldırıya dikkat, 2015’i ister istemez akıllara getiriyor.

Oyun içinde oyun var. Oyuna gelmeyin.