Geçtiğimiz haftanın en önemli olayları ve tartışılan iki konusu, harp okulu mezuniyet törenlerinde teğmenlerin “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı ile kılıçlarını çekmeleri; diğeri de 19 gün boyunca kayıp olan 8 yaşındaki Narin’in bir çuval içerisinde dere kenarında cansız bedeninin bulunmasıyla toplumda oluşan infialdi.

Özellikle doğu ve güneydoğu bölgelerimizde etkin olan feodal yapı ve dinsel baskı nedeniyle töre cinayetleri, kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet, çocuk evlilikleri AKP iktidarı ile birlikte sıradanlaştı.

Cinayetin arkasındaki giz soruşturmalarla açığa çıkar (istenirse ya da izin verilirse). AKP iktidarı sayesinde adalet üzerindeki kaygıyı hep yaşıyoruz. Narin’in kayboluşundan 10 gün sonra Dıyarbakır’da aramalara katılan askerlerin komutanı basın açıklamasında, “Elimizde çok güçlü veriler var, Narin kızımıza ulaşmamız an meselesi...” demişti. Ardından olaya haber yasağı getirildi.

On dokuzuncu gün ise daha önce defalarca didik didik aranan dere kenarında, bir çuval içerisinde ölüsü bulundu. Gelişmelerle ilgili ayrıntıya girmeyeceğim; dikkatinizi çekmiştir, Narin’in cenazesinde tabutunu üzerine beyaz gelinlik konmuştu. Özeti bu görüntüde. Narin yaşasaydı önceki gün (9 Eylül Pazartesi) okula başlayacaktı. Çocuk tabutuna gelinlik değil, okul önlüğü konulmalıydı. AKP iktidarlarının Türkiye’yi getirdiği nokta bu.

Gelelim genç teğmenlerin mezuniyet törenine...

Bu sene harp okullarının kara, hava ve deniz bölüm birincileri kadınlardan oluştu. Harp okullarından mezun olan teğmenler yemin eder ve görevlerine başlarlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün harp okulundaki okul numarası okunduğunda tüm harp okulu öğrencileri ayağa kalkar ve hep bir ağızdan “burada” der. Bu harp okullarında gelenektir ve liderlerine, kurucularına şükran ifadesidir.

Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve lideridir. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek kılıçlarını da kaldırmalarında ne sakınca vardır?

Kılıç göstermek ya da kılıç çekmek, düşmana, hainlere ve Cumhuriyete karşı olanlara, “Atatürk’ün, (dolayısı ile) Türkiye Cumhuriyeti’nin askerleri burada” demektir.

12 Mart ve 12 Eylül dönemleri darbelerle halk üzerinde olumsuz etki bırakan generalleri saymıyorum. Türk Ordusu’nun Kemalist bir özü vardır ve bu özü yok edemezler. Kimse gocunmasın. 27 Mayıs öncesi Harbiye’nin tutumunu hatırlayalım. O kıvılcım 27 Mayıs ihtilalini ateşledi ve Menderes diktasını yok ederek dünyanın en demokratik anayasalarından birisinin hazırlanmasına da vesile olmuşlardır.

Evet, özellikle 12 Eylül faşist cuntasında biz 68 ve 78 kuşağı çok acılar gördük. Ama demokrasiye sahip çıkanları da unutmayalım.

15 Mayıs 1919’da Yunan askerlerinin İzmir’e girişinde ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin’le başlayan savaş, 9 Eylül’de düşmanın İzmir’de deniz dökülmesiyle bitmiştir. Bu askerler Mustafa Kemal’in askerleriydi.

Yine bizim kuşak anımsar; Rahmi Saltuk söylerdi türküsünü:

Ay ışığı jandarmanın

Süngüsünü yakıyor

Mahpus yoldaş pencerede

Jandarmaya bakıyor

 

Ve diyor ki O, jandarma sen

Kardeşimsin köylümsün

Kırlarında salgın gezen

Köyden geldin belki dün

Jandarma biz sosyalistiz

Dostuz yalnız biz sana

Kurtuluşun bizimledir

Elini uzatsana

 

Jandarma sen a bir bilsen

Sana ne iş verdiler

Belki bir gün zabit sana

Köylünü kurşunla der.