Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? *

Atilla Aytemur

08-12-2019 01:02

Kanal İstanbul-2

Geçen hafta Kanal İstanbul projesinin öncesini, toplumun önüne getirilme şeklini, halk arasında oluşan bakış açılarını kaba hatlarıyla vermeye çalıştım. Karadeniz ve Marmara'nın ekosistemine ileride ne tür riskler getireceği hususunda tatmin edici cevapların henüz ortada olmadığına dikkat çektim.

Tam o sırada, 3 Ağustos 2018'de Başkan Erdoğan "100 günlük eylem planı" açıkladı ve planın içinde Kanal İstanbul'un da olduğu görüldü. İktidarın en yetkili ağzı ve projenin sahib-i aslisi olması nedeniyle, açıklamayı henüz dumanı tüterken yansıtmak ve içeriğine bir göz atmak yararlı olacak.

Kanal'ın iki ucuna iki butik şehir

Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki:

“Şehirlerimizin marka değerlerini geliştirmeye yönelik projeler başlattık... Kanal İstanbul'un taşınmaz devirlerini tamamlayacak, çevre düzenlemesi ve imar planlarını onaya sunuyoruz. Bu proje, finansmanı itibariyle 22 milyon metrekare arazinin TOKİ'ye devriyle tamamlanıyor. Hayata geçirmeye kararlıyız. Bununla, Karadeniz'i Marmara'ya bağlıyoruz. Boğaz'da bir keresinde, Selimiye'nin önünde bir tanker yandı. Ve 7 ayı aşkın bir süre bu devam etti. Geçenlerde yine Kandilli civarında bir yalıya kuru yük gemisi bindirdi. Ve bu sabah bir gemi, aynı şekilde arıza yaptı ve saatlerce Boğaz tıkandı. Bunun alternatifini üretmemiz gerekiyordu. Şimdi biz bu proje ile bir şey hallediyoruz: Hem alternatif üretiyoruz, bu alternatifle beraber de iki tane butik şehir kuruyoruz. Bunlar bizim rezerv alanlarımızı oluşturacak. Burada gerçekten dikey değil yatay mimarinin egemen olduğu bir şehircilik anlayışını hâkim kılacağız. [Trafik] ... sahil şeridinde akacak. İstanbul buna hasret. Bir Süveyş Kanalı, Panama Kanalı olacak da, niçin bir Kanal İstanbul olmasın. İşte güzelliği görüyorsunuz! Bunun durdurulması diye bir şey yok. Bu projeyi biz olmazsa olmaz görüyoruz ve olacak!”

Aslında Erdoğan bu küçük açıklamada Kanal İstanbul'a dair çok şey söylüyor. Asıl yazacaklarıma başlamadan bunlara da dikkatinizi çekmek isterim.

Boğaz'a alternatif olabilir mi?

Bilindiği gibi, İstanbul Boğazı'nın gemi trafiğini rahatlatmak ve kaza risklerini bertaraf etmek düşüncesi vardı. Bu amaçla mevcut Boğaz'a bir alternatif yaratmak fikri oluşmuş ve Kanal İstanbul fikri buradan doğmuş(tu).

Anlaşıldığı kadarıyla, madem Kanal yapacağız bari iki tarafına iki butik (?) şehir kuralım düşüncesi de bu vesileyle gelişmiş. Hattâ resmi yetkililerden yapılan açıklamaların ağırlıklarına bakılırsa, Kanal İstanbul'un kendisi biraz daha gerilere düşmüş bile denebilir.

Elbette farkındayım; içinden nehir ve kanal geçen şehirler genellikle çok güzeldir. Dünyanın en ünlü şehirleri de çoğunlukla, çevresi ıslah edilmiş nehirlere ve kanallara sahip olanlar. Bizde de Eskişehir, Kastamonu, Amasya gibi birçok şehrimiz bu yönleriyle bilinir. Ama zaten İstanbul da dünyanın en güzel doğal kanallarından birine sahip bir şehir değil mi?

Bilmiyorum, Boğaz'ın genişliği ve derinliğinin muazzamlığı karşısında alt tarafı 25 m derinlik, 150 m genişlikle Kanal İstanbul nasıl bir etki bırakır! Bu darlıkta bir kanalın devreye girmesinin İstanbul Boğazı'ndaki trafiği nasıl rahatlatacağı ise ayrı bir soru (!).

Bu sıkışıklıkta kanal manzaralı butik şehirler!

Her neyse, görünen o ki, gündemde giderek öne çıkan, Kanal İstanbul'dan çok bölgeye bu şehirlerin yapılması. Hangi kurumun projelendireceği, oraya nüfusun İstanbul içinden mi yoksa dışından mı kaydırılacağı, bu müstakbel "mini" şehirlerin "imrendirici" mimarı vasıfları vb. daha sık ve daha fazla konuşulmaya başlandı.

Bu şehirlerde Kanal'a paralel bisiklet ve otomobil yollarının yapılacak olması; bunların yaratacağı kent güzelliği ve konforu, doğrusu hepimizi kıskandırıyor.

Yani, henüz ortada Kanal yok ama, iki yanındaki şirin şehirler konusunda ilerliyoruz. Böyle olunca da, bu Kanal işinin içinde "yeni rant alanları yaratma hesabı mı var" sorusunu soranların haklı olma ihtimalleri doğal olarak yükseliyor.

Açıklamalara göre, projenin finansmanı itibariyle bölgedeki 22 milyon m2 arazi TOKİ'ye devredilecek. Aynı zamanda rezerv alanlar olarak da görülen bu arazilerde dikey değil yatay mimarinin egemen olduğu bir şehircilik anlayışı hayata geçirilecek (belli ki doğal Boğazlı mevcut İstanbul'un dikey mimarili perişan hali bir pişmanlık yaratmış; bari yeni yapılacak bu iki butik şehrin berbat olmasına izin vermeyelim diye bir fikir oluşmuş).

Konut inşaatında son yıllarda meydana gelen stokları eritmek için iktidarın kredi, fiyat indirme, ödeme süresini uzatma, vb desteğiyle aylardır kampanyalar yürütülüyor. İnşaat firmalarının ciddi sıkıntı içinde olduğu, iflâs etmemek için günü kurtarmaya baktığı biliniyor. Bu durumda iki şehir daha kurmaya girişmek ve bunu da Kanal İstanbul projesinin planına entegre etmek ne derece ekonomik, anlamak kolay değil.

Dünyada örneği var mı?

Dünyada Süveyş, Panama gibi kanallar varsa bizde de Kanal İstanbul'un olmasını kimse yadırgamamalı, deniliyor Yani, Kanal İstanbul'un yapılması ve işletilmesinin bu kanallar kadar olağan ve sorunsuz bir ulusal hak olduğu ifade ediliyor.

Lakin bazı araştırmacılar da, dünyada bu kadar önemli ve stratejik bir doğal boğaza sahip olup da (bilimsel dayanakları tartışmalı birtakım gerekçelerle) yanı başına bir tane de yapay suyolu konduralım diyen bir ülke olmadığını söylüyor.

Örneğin Cebelitarık, Bab-ül Mendep, Hürmüz, Messina, Bering, Macellan, Malakka ve Sonde gibi az çok tanınan, bir hayli de işlek doğal boğazlara sahip ülkelerden hiçbirinin, birkaç kilometre uzağına bir de yapay bir suyolu yapma derdinde olmadığı belirtiliyor.

Bütün bunlardan daha fazla dikkat çeken ise, son dönemde Kanal İstanbul'un mutlaka yapılacağına, durdurulması diye bir şeyin söz konusu olmadığına dair Başkan Erdoğan'ın yaptığı vurgular.

Kazma vurma tarihi yaklaştıkça iktidar çevrelerinde proje hakkında bir kuşku mu uyanıyor, gereksiz olduğu yönünde fikirler mi baş gösteriyor, yoksa doların uzay seyahatine başladığı böyle bir zamanda bu proje fazlaca fantastik mi bulunuyor, doğrusu bilemiyorum.

Başbakan Erdoğan muhalefetten gelen eleştiri ve uyarılara geleneksel olarak fazla itibar etmediğine göre, butik şehirlerin konutları neredeyse satışa sunulmanın eşiğine gelmişken, “Yapmakta kararlıyız” vurgusuna neden bu kadar gerek duyuyor, doğrusu anlayabilmiş değilim.

Uluslararası hukuk ne diyor?

Lozan Antlaşması ve daha sonra yapılan Montrö Sözleşmesi, (a) Türkiye'nin egemen ve bağımsız bir devlet olduğunu ve (b) Boğazlar üzerindeki hak ve yetkilerini tescil eden en temel uluslararası belgeler.

Uzmanlar Türkiye'nin kendi toprakları üzerinde bir kanal inşa etmesinin hukuken bir sorun teşkil etmediğinde hemfikir. Ancak meselenin bundan ibaret olmadığına; projede hem bölge ülkelerini, hem de uluslararası hukuku ilgilendiren bazı yönler bulunduğuna dikkat çekiyorlar.

20 Temmuz 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz'e bağlanan noktası ile Çanakkale Boğazı'nın Ege Denizi'ne açılan noktası arasında kalan yaklaşık 160 deniz mili mesafeyi "Milletlerarası Suyolu" olarak tanımlıyor. Askeri ve sivil gemilerin bu suyolundan geçişleri ile Karadeniz'de kalma koşul ve süreleri bu sözleşmeye göre düzenleniyor.

Bilindiği gibi, Karadeniz'e kıyısı olan devletler Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Gürcistan, Rusya ve Türkiye‘dir. Bunlardan ilk dördünün, dünya denizleri ve limanlarına Türkiye'nin Boğazlarından başka çıkış yolları da yok.

Montrö Sözleşmesi Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemilerinin Karadeniz’deki varlığına tonaj ve süre açısından kısıtlamalar getirmiş durumda. Örneğin bir ülke toplam en fazla 15 bin ton kadar savaş gemisini Karadeniz'de bulundurabiliyor. Herhangi bir savaş gemisinin kalış süresi ise en fazla 21 gün olabiliyor.

Buna karşılık Türkiye, herkes için Boğaz'dan geçiş hakkını tanımakta. Savaş hali hariç, kimsenin savaş veya ticaret gemilerine Boğazları tek taraflı olarak kapatamıyor.

Hal böyleyken, İstanbul Boğazı'nın bir alternatifini yapıp, örneğin İstanbul için risk olduğu belirtilen yabancı bayraklı petrol ve doğalgaz tankerlerinin, yapılacak olan Kanal İstanbul'a sevk edilmesi mümkün olacak mı?

Mesele Boğaz'ın ve İstanbul'un güvenliğiyse, başta petrol ve doğalgaz tankerleri olmak üzere belli tonajın üzerindeki gemileri kılavuz kaptan almaya zorlayan bir yasal imkân üzerinde çalışılsa daha kestirme olmaz mıydı?

Şimdiye kadar birçok ülkenin taraf olduğu bir uluslararası sözleşmeden hareketle uygulanagelen ücretsiz, "serbest geçiş ve ulaşım" rejimini değiştirmek, tek başına Türkiye'nin elindeki bir yetki mi?

ABD ve Rusya nasıl bakıyor?

Bu noktada hem bölge ülkeleriyle, hem de gemileri Boğazlardan geçen diğer ülkelerle deniz hukuku bakımından nasıl bir çalışma ve hazırlık yapıldığı bilinmiyor.

Karadeniz'de tonajı ve vurucu gücü yüksek gemiler bulundurmak isteyen ABD'nin, böyle bir tartışmada Montrö Sözleşmesi'nin Türkiye ve Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler lehine olan mevcut maddelerinin bu denizde kıyısı olmayan ülkeleri de kapsayacak şekilde esnetilmesi için harekete geçeceği, gün gibi aşikâr.

Dünyanın bütün denizlerinde uçak gemileri ve nükleer denizaltılarını bulunduran; kendini mevcut uluslararası düzenin yegâne hâkimi gibi gören ABD’nin, o düzen açısından çok önemli bir enerji güzergâhının geçiş hukukunu düzenleyen Montrö Sözleşmesi'nden hiç hoşnut olmadığı, Gürcistan'a askeri hastane gemisi vb. göndermek istediğinde yeterince ortaya çıkmıştı.

Hem boru hatları, hem kanal ekonomik mi?

Malum; son dönemde Türkiye çok-ortaklı enerji boru hatlarının önde gelen bir sevk istasyonu durumuna geldi. Bu bakımdan, Ortadoğu ve Kafkaslar bölgesinin enerji kaynaklarının Batı'ya aktarılmasında kilit öneme sahip.

En son Rusya ile ortak yapılan Türk Akımı projesi de bunların en önemlilerinden. Rusya’nın, Kanal İstanbul projesi gündeme geldiğinden beri bu ortak boru hattının stratejik önemini yitirmesi ihtimalinden nasıl tedirgin olduğu unutulmamalı.

Madalyonun diğer yüzünde, Rusya ve Azerbaycan ile birlikte yapılan boru hatlarının tam olarak devreye girmesi halinde Boğazların tanker trafiğini ciddi ölçüde azaltacağı ortada. Hal böyleyken, öngörülen ve öngörülemeyen dünya kadar riski göze alıp Kanal İstanbul projesinde ısrar edilmesi kafa karıştırıyor. Bunların birbirlerine etkileri ne olacak? İkisi bir arada gerçekleştiğinde bu yatırımların ekonomik verimliliği olur mu? Bu sorular ister istemez öne çıkıyor.

Model "yap, işlet, devret"; ya geçiş ücreti?

Bütün bunlar bir yana, uluslararası deniz ulaşımını bir hukuka bağlayan BM Üçüncü Deniz Hukuku Sözleşmesi gemilerin Boğazlardan herhangi bir ücret ödemeden transit geçiş hakkını tanımış durumda. Trafiği yoğunlaştırıp kaza riskini artırdığı ileri sürülen yabancı gemiler hangi uluslararası hukuka dayanılarak ve sürekli olarak yeni yapılacak Kanal İstanbul'a yönlendirilecek; bu konuda ne Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan, ne de diğer ilgililerden tatmin edici bir açıklama geliyor.

Ödemeli bir geçişi gerek Karadeniz'e kıyısı olan ve gerekse olmayan ülkeler kolay kabullenir mi? Montrö Sözleşmesi’nin bu nedenle uluslararası tartışmaya açılması halinde, Türkiye’nin şimdikinden daha iyi bir konuma geleceğinin garantisi nedir? Bu hususta Dışişleri Bakanlığı kamuoyunu aydınlatıcı bir adım atmıyor.

Kanal İstanbul'dan geçeceklerin bir geçiş ücreti ödeyecekleri varsayalım. Öyle ya; "yap, işlet, devret" modeli yürürlükte olacağına göre, projeyi gerçekleştirenlerin Kanalı en az 20-25 yıl işletmeleri gerekir ki, maliyetlerini çıkarıp kâra geçsinler.

İyi de, yabancı bayraklı gemiler Montrö Sözleşmesi'ni ve BM Deniz Hukuku'nu gerekçe göstererek, eskisi gibi ödeme yapmaksızın İstanbul Boğazı'ndan geçmekte ısrar ederlerse ne olacak? Boğaz'ı geçişlere mi kapatacağız? Böyle bir şey mümkün mü!

Haydi zorlama yapmadık diyelim; geçmeyi kabul eden gemilere teşvik mi uygulayacağız? Bu nasıl bir teşvik olabilir? Böyle bir durumda, Kanal İstanbul’un olağanüstü maliyeti nereden çıkarılacak? Bütün bunların da bir yanıtı olmalı...

Eğer "Uluslararası hukuk nedeniyle yabancı bandıralı gemileri zorlayamayız; bu nedenle Türk bayraklı gemilerin Kanal İstanbul’dan ücretli geçmesini sağlayarak işi çözelim" şeklinde düşünülüyorsa, o devasa maliyet sırf Türk bandıralı gemilerden çıkar mı, çok şüpheliyim. O çapta bir tanker ve yük gemisi filosu var mı Türkiye'nin? Onlar da "yabancılar bedava geçiyor, biz niye para ödeyelim; bu nasıl 'millî ve yerli' anlayış" deyip İstanbul Boğazı'ndan ücretsiz serbest geçiş hakkını kullanmayı tercih ederlerse ne olacak?

Ya da TC bandırasından kaçış başlarsa?

Kabul edelim ki, Kanal İstanbul yalnızca İstanbul Boğazı’nın alternatifi olarak tasarlansa bile bu işin hukuki boyutunda cevaplanması gereken hayli soru yatıyor.

Gelecek son bölümde uzman kuruluşların uyarılarını ele alacağım.

-----------------

* Kanal İstanbul hakkında hazırladığım bu yazı 6, 14 ve 21 Ağustos 2018 tarihlerinde Serbestiyet isimli internet gazetesinde, üç bölümlük bir yazı dizisinin ikincisi olarak yayınlanmıştı. O dönemden beri sessizliğe gömülen projenin yeniden canlandırıldığı ve gündemi işgal etmeye başladığı görülüyor. Deprem riskinin giderek ağırlığını hissettirmesi, bilgilerin bilimselliğini ve güncelliğini koruması nedeniyle, sözkonusu dizi yazıyı Son Medya okurları için yeniden yayınlamanın yararlı olduğuna inanıyorum.

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00