"Samimi demokrasi" buysa...

Atilla Aytemur

22-09-2020 19:25

Son yıllarda iktidar ve küçük ortağı ülkenin siyasal rejimine dair öyle tanımlar getirdiler ki, çoğu zaman aynı topraklarda mı yaşıyoruz kuşkusuna kapıldık.

Hafta içinde, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AK Parti il başkanlarına seslenirken yaptığı tanımlama ise bu yaklaşımın zirvesi oldu.

Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin dış politika çizgisini tanımlarken şöyle dedi: "Kendimizle birlikte ister tarihi bağlara dayansın, ister yeni ilişkiler kurmuş olalım, tüm kardeşlerimiz için aynı mücadeleyi vermekte kararlıyız. Bunun adı Türkiye modelidir. Başka bir yerde insani değerler üzerine bina edilmiş böylesine samimi bir demokrasi, adil bir kalkınma hedefi, köklü bir hak ve adalet ideali bulamazsınız. İnşallah 2053 vizyonumuzu böyle bir model üzerine inşa edeceğiz."

Cumhurbaşkanı Erdoğan dış politikası çizgisini "Türkiye modeli" olarak tarif ederken, ülkenin ona eşlik iç siyasal sistemini de "samimi demokrasi" olarak gösterdi.

Unuttuğumuz demokrasi ilkeleri

Bu yazıda asıl niyetim, toplumsal yaşamımıza rengini veren siyasal sistemimizle ilgili yaygın ve olağan bazı sahneleri sizinle paylaşmak ve Cumhurbaşkanı'nın üzerinde hususiyetle durduğu demokrasimizin "samimiyetini" anlamaya çalışmak olacak.

Demokrasi, ilkeleri itibariyle şüphesiz kendini diğer siyasal sistemlerden önemli ölçüde ayırmaktadır. Aralarında kısmi farklılıklar sözkonusu olsa da, bu ilkeler aşağı yukarı bütün demokrasilerde milli egemenlik, bütün yurttaşlara seçme ve seçilme hakkı, hukuk devleti, özgürlük, eşitlik, katılım, çoğulculuk, hoşgörü, kuvvetler ayrılığı şeklinde tezahür ediyor.

Sözkonusu egemenlik halk tarafından kullanılırken 'doğrudan, yarı doğrudan ve temsili demokrasi' tercihleri önümüze çıkıyor. Bunlar arasında dünyada en yaygın olanının, halkın egemenlik hakkını seçtiği temsilciler aracılığıyla kullandığı temsili demokrasi modeli olduğunu biliyoruz. Türkiye'de uygulanan da bu kategoriye giriyor.

Demokrasi de çeşit çeşit ama...

Siyaset hukuku üzerinde çalışanlar, demokrasiyi amacı, anlamı ve içeriği itibariyle de bazı türlere ayırıyorlar:

Klasik çoğulcu demokrasi, mutlak çoğunlukçu demokrasi, liberal demokrasi, radikal demokrasi, sosyalist demokrasi, düşük yoğunluklu demokrasi, uzlaşmacı demokrasi, delegasyoncu demokrasi, militan demokrasi, müzakereci demokrasi, plebisitçi demokrasi, siber demokrasi, Westminster demokrasisi, oydaşmacı demokrasi. (Bu tasnifleri Ali İmran Köşker'in 20 Mayıs 2019 tarihli kısa makalesinden aldım. www.imvemedeniyet.com

Bunların her birinin niteliğini ve içeriğini açıklamayı mesleğin erbaplarına bırakıp, demokrasi çeşitleri arasında bulamadığımız "samimi" türün Türkiye'de nasıl bir şey olduğuna bakalım.

'Samimi Türk demokrasisi'nden sahneler

Bildiğim ve yaşadığım kadarıyla bizim demokrasimiz iyi bir çocukluk ve ergenlik dönemi geçirmedi. Yetişkinlik dönemi ise çok eskilerden devralıp, bir türlü üstesinden gelemediği kimlik sorunlarının, birbirine güvensizliğin, kutuplaşmaların yarattığı kavga ve kaoslarla sürüp gidiyor.

1960 Anayasası'nda, Özal döneminde ve AK Parti'nin ilk yıllarında demokrasiyi geliştirmek, vatandaşın özgürlük taleplerini karşılamak adına bazı adımlar atılmış ve Türkiye, demokrasinin kitaplardaki tanımına, kimi ülkelerde görüp imrendiğimiz model ve uygulamalarına bir nebze de olsa yaklaşmıştı.

Fakat bu dönemler uzun sürmedi; yasalar ve uygulamalardan başlayarak birçok şey tersine döndü. Türkiye, bu "ara" dönemleri takiben, demokratik ve insani kriterler bakımından övünülmesi hiç de kolay olmayan malum yerine hep avdet etti.

Yanlış anlaşılmasın; tabii ki Afrika'nın, Asya'nın ve Güney Amerika'nın nice ülkeleriyle birçok yönden kıyaslanamaz bir noktadayız, fakat demokrasinin kriterleri ve evrensel değerleri sözkonusu olduğunda, bizim bulunduğumuz yere övgüler düzene pek rastlanmıyor.

Bir kere o yola girilince...

Öncesinde de ara ara ataklar olmakla beraber, 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana, AK Parti'nin yönetiminde Türkiye hukuk, adalet, özgürlük, güçler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, insan hakları ve hukuku vb. alanlarda, zaten kusurlu olan demokrasisinden adım adım uzaklaştı.

15 Temmuz 2016'daki FETÖ Darbesi, ardından gelen OHAL, hukuki sınır tanımayan davalar ve işten çıkarmalar, üniversitelerde yaşanan tasfiye, gazetecilerin ve aydınların hukuksuz bir şekilde aylar ve yıllar boyu tutuklu kalmaları ve nihayet 16 Nisan 2017 Anayasa Referandumu'yla geçtiğimiz başkanlık sistemi, demokrasi adına kalan ne varsa üzerinden silindir gibi geçti.

Demokrasinin en temel ilkesi olan güçler ayrılığı rafa kalktı; yasama, yürütme ve yargı erki siyasal uygulamaların çoğunda görüldüğü gibi tek elde toplandı. Bugün, ağırlıkla cumhurbaşkanlığı karar ve kararnameleriyle yönetilen bir ülkeyiz.

Hakimler ve savcılar gözlerini ve kulaklarını cumhurbaşkanlığından ayıramıyorlar. Atanmış bakanlar yüksek yargıçlara ayar çekmede, meydan okuma ve azarlamada beis görmüyor. Adalet sisteminin en önemli parçası olan savunmanın örgütü olan baroların partizan ihtiraslar uğruna parçalanması bile göze alındı.

Kanunlar genel müdürlüğüne dönen Meclis

Bugün, bir zamanlar demokrasimizin kâbesi sayılan TBMM, esasen işlevsiz hale gelmiş durumda. Meclisin bütçe yapma ve denetleme yetkisi neredeyse yok düzeyinde. Üzerinden 40 yıl geçtiği halde, 12 Eylül 1980 darbesinin hayatımızı kışlaya çeviren anayasasından bile memleketi kurtaramıyor. Ne milletvekillerinin vekilliklerine, ne dokunulmazlıklarına, ne can güvenliklerine doğru dürüst sahip çıkabiliyor. Meclis artık cumhurbaşkanlığında hazırlandığı alenen belli olan taslakları yasalaştırmaktan öte bir şey yapamayan bir kurum olarak görülüyor.

Evet, sektirmeden seçimlerimizi yapıyoruz. Ama seçim barajımız neredeyse dünya birincisi. Buna rağmen, muhaliflerin örgütlenip seçime tam teşekküllü biçimde katılma yönünde adım atmaya hazır olduklarında da, milli spor haline getirdiğimiz seçim ve siyasi partiler yasası değişikliklerini devreye sokuyoruz. Bu yönde iktidar mahfillerinde harıl harıl hazırlıkların yapıldığı haberleri yine duyuluyor.

Gündelik siyasette, saldırgan milliyetçiliğin ve onunla sarmaş dolaş olan endişeli ve ihtiraslı siyasal İslamcılığın demokrasiye bakışlarında, yasaklama, kapatma, baskı ve kısıtlamadan fazla bir şey görmek şimdiye kadar kısmet olmadı.

Kimi vali ve kaymakamların Osmanlı kadısı gibi kent caddelerinde vatandaşa gözlerinin ucuyla bakmaları, liyakat tartılarının nasıl yapıldığını pek bilemediğimiz rektörlerin, o makamda bilimden başka her şeyle iştigal etmeleri nasıl olduysa normalimiz haline geldi.

Samimi olan buysa, sırada ne var?

Ekonomik durumdan, diplomalı diplomasız işsizliğinden, döviz kurları karşısında heder olmuş Türk Lirası’ndan, yoksulluktan, borçlardan, kapanan işyerlerinden, eş dost kayırma ve yolsuzluklardan, memleketin tarım arazisinin ve yeşilinin yandaş beton bağımlılarının eline teslim edilişinden, bu yazıda söz etmeyeyim.

Covid-19'dan kurtulmaya başladığımızı sanıyor, mücadelenin, her şeyin ayan beyan halkın önüne konulduğu bir açıklıkla sürdürüldüğüne inanıyorduk. Meğer durum tam tersiymiş. Bu şartlara rağmen, sağlıkçılarımız büyük kayıpları pahasına olağanüstü bir çalışma sergiliyor. İşin uzmanları daha nicelerinin aramızdan ayrılacağını öngörüyor.

İktidarın küçük ortağının, sanki devletten gayri her şeyin kapısına kilit vurmak ister gibi, yemeyip içmeyip "Türk Tabipleri Birliği kapatılsın" çağrısıyla ortalık yere sıçramasını da, demokrasiyle yakından bağlantılı olsa da, bu yazıda ele almak istemiyorum.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı çatısı altında "Stratejik İletişim ve Kriz Yönetimi Dairesi" adıyla, değme istihbarat örgütlerine taş çıkartacak, işletmesi döner sermayeli yeni dönem "propaganda bakanlığı" girişimini de, demokrasimizin yeni çehresi itibariyle değerlendirmemiz için ileride zamanımız olacak.

Lafı uzatmayayım; demokrasinin tanımı, türleri ve uygulama biçimleri arasında "samimi demokrasi" diye bir şey bulamadım. Samimiyetle söylüyorum, bizdeki uygulamasında "olumlu ve iyimser" bir duyguyu ifade eden "samimiyet"i göremedim.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, Türkiye'de bu olan bitenin adına "samimi demokrasi" deniliyorsa, Allah bizi böyle demokrasiden korusun!

Gazeteci Can Dündar'ın tüm malvarlığına el konulacak Hakan Tahmaz yazdı: TTB ile dertleri Fahrettin Altun'dan doğalgaz keşfi sonrası 'Tam bağımsızlık' vurgusu Ayşegül Ilgaz yazdı: Eksilmeden vermek, artmadan almak HDP'li 8 belediyeye daha kayyum ataması
DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00