'Nepotizm' dediğin böyle olur!

Atilla Aytemur

14-08-2020 03:19

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Hüseyin Bağ, personel daire başkanlığında açılan tek kadro için ilan veriyor. Ama gelin görün ki, ilandaki kriterlere tamı tamına uyan ve başvuru yapan tek kişi rektörün eşi oluyor.

AK Parti'nin iktidarında görmeye iyice alıştığımız nepotizmin (akraba kayırmacılığı) son örneği böyle bir rezaletle patladı.

Olay kurcalanınca bu rektörün ibret verici hikâyesinin çok saçaklı olduğu görüldü. Rektörlüğe gelişi de hayli dolambaçlı olan Hüseyin Bağ'ın daha önce de makam şoförünü bir yüksek okula sekreter olarak atadığı ve hemen bir çalışma günü sonrasında da şube müdürü yaptığı ortaya çıktı.

Aslında eşinin bir şekilde üniversitede istihdam edilmesi için çok gayret gösterdiği, önce İslam Enstitüsü’ne sekreter olarak atadığı, ama oluşan geniş tepkiler üzerine eşinin istifa etmek zorunda kaldığı öğrenildi.

Yani, rektör nepotizmin gözünü çıkarmış.

Tabii rezalet bu raddeye gelince, YÖK de ister istemez Rektör Bağ'ı görevinden alıp hakkında soruşturma açtırmak zorunda kaldı. Gecikmiş de olsa isabetli bir adım.

"Her bünyeye uygun kayırmacılık bulunur"

Böyle bir durumla karşılaşan ilk ve son ülke şüphesiz biz değiliz. Devletlerin tarihte ortaya çıkmaya başlamasından itibaren idarecilerin kayırma politikaları ve uygulamaları hep görüldü. Bu, adaletsizlik ve hukuksuzluğun temel göstergelerinden biri oldu.

Bilim insanları siyasetin yakasını bırakmayan bu illeti inceleyip birkaç dala ayırdılar.

'Nepotizm' diye bilinen, akraba ve aile yakınlarını kayırmaya dair son örneği, yukarıda yazının girişinde verdim. Hayatımızı derinden etkileyen daha namlı örnekleri sevgili okurların bulmakta zorlanacaklarını hiç sanmam.

İlaveten, partizanlık ve klientalizm diye tanımlanan türleri de var. Partizanlığı tarif etmeme hiç gerek yok, çünkü yıllardır içimiz dışımız partizanlık oldu. Klientalizm ise kamu kaynaklarının, imkânların ve hizmetlerin iktidarın siyasi, dini ve kültürel meşrebine yakın kesimleri arasında dağıtılmasıdır. Her neyse, yazıyı kavramlara boğmak istemem. Zaten gerçek bütün vahametiyle önümüzde duruyor.

AK Parti bir zamanların ANAP'ına benzedi

AK Parti iktidarı ANAP'ın düşüşe geçtiği, kayırmacılık ve yolsuzlukların ayyuka çıktığı dönemdeki haline benzedi. Hatta geride bıraktı. Her gün bir tarafta kayırmacılık, yolsuzluk, hukuksuzluk patlıyor. İş pişkinlik ve kılıf uydurmayla geçiştirilmek istense de olmuyor. İşsizliğin, yoksulluğun ve çaresizliğin tavan yaptığı koşullarda daha fazla dikkat çekiyor ve can sıkıyor.

İnternette gördüğüm son derece ilginç bir örneği paylaşmak istiyorum: Olayın kahramanı kungfu sporcusu bir kızımız. Türkiye wushu kungfu şampiyonasına sporcu olarak katılıyor. Ama kızımız şampiyonada aynı zamanda hakem olarak da yer alıyor. Annesi de hakem ve heyette yer alıyor. Şampiyonanın sonunda hakem heyetinin oylarıyla birinci seçiliyor. Babasına gelince, Türkiye Wushu Federasyonu'nun önde gelen yöneticilerinden biri. Aslında, hakemlik yaptığı için kızımızın bir yıl içinde hiçbir turnuvaya katılmaması gerekiyormuş. Ama bu mühim kural dikkate alınmıyor.

İnsan mantığını tepe taklak eden böyle bir örnek, dünyanın başka bir ülkesinde yaşanabilir mi, çok merak ediyorum. Halbuki, AK Parti ne vaatler ve iddialarla iktidara gelmişti. Devlet, iktidar, ahlak ve adalet üzerine, kul hakkı üzerine neler neler söylemişlerdi.

İlk on-on iki yıllarında bunlara az çok uymaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. Ya sonra? Sonrası tam bir çürüme ve bozulma.

Özellikle, FETÖ ile iktidar ortaklığı yapıp, devletin kritik kurum ve kadrolarını onlara açmalarıyla birlikte durum tersine dönmeye başladı. Her şey bozuldu. Hele 15 Temmuz darbe girişimini iktidarını güçlendirme yolunda olağanüstü bir fırsat olarak görmeye başlayınca, işler iyice çığrından çıktı.

"Devlet kurumlarından FETÖ mensuplarını temizliyoruz" iddiasıyla yapılan tasfiyeler sonunda ortada ne yetişmiş ve liyakat sahibi kadro kaldı, ne ele avuca gelir bir kriter. Bu kez de eş dost, ahbap kayırmacılığı, partizanlık ve cemaatçilik kamu kurumlarını teslim aldı.

Güreşçi bankayı el enseyle mi yönetecek?

Kendisini vatandaşın efendisi zanneden vali ve kaymakamlara, belediyeleri aile şirketine çeviren başkanlara, yakınlarının bir yerlere atanması için ter döken milletvekillerine alıştık.

Aynı anda dört-beş kurumdan maaş alan seçilmişler, devletin milyonlarca dolarlık ihalelerini sürekli ve sektirmeden kazanan iktidara yakın müteahhitler... Ve hatta, çok şaşırtıcı olsa bile, banka yönetim kuruluna bir güreşçinin atanması... Böyle şeyler artık yeni normalimiz oldu.

Üniversitelerin halini ise hiç sormayın. Bilimsel yeterlilikleri vasat kriterlere bile uyduğu şüpheli akademisyenlerin rektör olarak atanması artık sıradan olay haline geldi.

Ülkenin yetişmiş ve nitelikli yüzlerce akademisyeni ise hukuk dışı gerekçelerle kapının önüne konuldu. Halbuki, yurtdışına beyin göçünü tersine çevireceklerini iddia ediyorlardı.

Devlette liyakat buysa...

Kamuda kadro tahsisinde, önemli ve kritik görevlere atamalarda, belediye hizmetlerinde, arsa ve bina tahsislerinde, devlet ihalelerinde ve siyasi taleplerde hukuku, adaleti, eşitliği bir yana bırakıp, önceliğin iktidarın kendi partililerine, destekçilerine, ittifak ortaklarına ve yandaş vakıflara verilmesi, bize liyakat dışında her şeyi anlatıyor.

Özellikle, FETÖ'nün devletten tasfiyesi sonrasında boşalan yerleri başka tarikatların doldurduğu iddiası iktidar tarafından yalanlansa da dikkat çekici. Hatta bazı AK Parti mensuplarının bundan şikâyetçi olmasını dikkate aldığımızda, geçiştirilecek bir olay gibi görünmüyor.

İktidarın bu konudaki defoları hakkında bir çalışma yapılacak olsa, inanın evrensel ölçekte ibretlik albümler oluşabilir. Bu sebeple toplum ahlakını ve değerlerini tehdit eden çok ciddi bir bozulma ve deformasyon söz konusu.

Siyasal etik ve ahlaki değerler herkese lazım

Siyaset fikirler etrafında oluşan yüksek nitelikli bir insan eylemi olmaktan çıkmış, basit menfaat batağına dönüşmüş. Siyasal etiğin ve ahlaki kaygıların ötesine geçildiği, şu furyadan biz de bir şeyler kapalım havasının oluştuğu görülüyor.

Siyasetin köşe dönmenin bir aracı olarak görülmesi, yalnızca AK Parti iktidarına mahsus bir problem mi? Öyle olduğunu elbette ileri süremeyiz.

Merkez sağdan Demirel'in "Verdimse ben verdim" meydan okumaları, yeğeni Yahya Demirel'in hayali bankası ve mobilya ihracatıyla ilgili maceraları unutulacak gibi değil. Yine merkez soldan Ecevit'in motellerde kurduğu hükümette gümrük, tekel ve ticaret işlerini teslim ettiği, bir ayağı mafyada olan bakanının işleri de hafızalarımızda. Rahmetli Özal'ın bu konudaki ilke ve değerleri pek umursamadığını kısa sayılmayan iktidar döneminden biliyoruz.

SHP'nin İstanbul Belediyesi'ne bağlı İSKİ'de patlak veren, aile ve gönül işleriyle bulaşık rüşvet skandalı unutulmazlar arasında. Şüphesiz bu bapta anlatılabilecek daha çok hikâye var. Birçoğu da yargılanıp cezalarını çektiler.

31 Mart 2019'da belediye başkanı seçilen bazı CHP'lilerin, yakınlarını işe yerleştirme ve kendilerinin iştiraklerin yönetiminde yer alıp ilave maaş elde etme girişimleri Kemal Kılıçdaroğlu'nun sert çıkışı ve müdahalesiyle engellendi. Yerel yönetimleri arpalık olarak gören geleneksel belediye başkanlarının eli kolu böyle bağlandı.

Yanlıştan dönmek erdemdir

Bu yazıda, yıllardır iktidar yüzü görmeyen muhalefeti bir yana bırakıp, iktidarı ağırlıkla ele almamız kadar doğal bir şey olamaz. Yılların nepotizm, partizanlık ve cemaatçilik döngüsü sözkonusu.

İktidar isteseydi şeffaf bir ihale yasasını TBMM’ye getirebilirdi. Siyasal etik yasası için onu engelleyen hiçbir şey yok. Bakanlar ve milletvekillerinden başlayarak, menfaat sağlayıcı ayrıcalıklara ve özel muamelelere son verilmesini sağlamak yine onun elinde.

Kuruluşunun 19. yılını kutlayan AK Parti, 18 yıldır yapmadığını şimdi yapar mı, derseniz bu haklı bir soru olur. Ama yanlışın neresinden dönülürse, ülke ve herkes için kârdır.

Erdoğan'ın eski başyaveri Yazıcı'ya müebbet hapis Ayşegül Ilgaz yazdı: Kusurlu mükemmellik Sosyal medya düzenlemesi resmen yürürlükte! Yasa neleri kapsıyor? Hakan Tahmaz yazdı: Seçimler yaklaşırken CHP ve yeni arayışlar Erdoğan'dan Ayasofya açıklaması: Kimin ne dediğine bakmadık​​​​​​​
DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00