Sabah güneşinin kızıl damlacıkları, köy evlerinin çatılarında kristal parlaklığında yansırdı.
Uyanan sadece güneş değil, tüm doğa, çiçekler, horozlar, sevinçle dört bir yana koşan köpek yavruları, hemen ötede akan dere kenarlarında cıvıldayan kuş sesleri yeni bir günün doğuşunu muştulardı.
Henüz büyümemiş ve bu kadar kirlenmemiştik...
Büyük köy avlusunda kalabalık bir yaşamın heyecan verici coşkusu berrak ve çağlayan bir su gibi umutlarımızda sessizce akardı.
Tüm kardeşler toprağın canına can katmanın, bir verip bin almanın, alınlarının terini onun tam göğsüne akıtıp mahsule değer katmanın isteğiyle koşuşturup dururlardı.
O zamanlar hepimiz yaşıyorduk, henüz bu kadar ölmemiştik...
Geniş toprak avlunun süpürüldükten sonra suyla hafifçe ıslatılmasının çıkardığı taze toprak kokusu, ilkbaharın tüm ciğerlerimize kadar nasıl da yaşamı taşıdığının işaretiydi.
Geniş köy avlusunun kıyısında kimbilir kaç yıldır durmaktan yorgun düşmüş, kuru çınar ağacındaki paslı çiviye takılı eski radyoda tanıdım ilk kez onların sesini.
Babamın pala bıyıklarını burkarak göğe doğru sigarasını tüttürdüğü ve hafifçe mırıldanarak eşlik ettiği ezgili yüreklerin, kocaman Anadolu olmasıydı çocukluğumuzda.
Orası Anadolu’ydu, onurluydu ve henüz bu kadar eğilmemiştik...
Kimbilir kaç bin yıldır süregelen bir kültürün, Karac’oğlanın, Pir Sultan’ın, Dadaloğlu’nun, Köroğlu’nun ve Şeyh Bedreddin’in, adını hiç bilmediğimiz ama ağıtlarımızda, coşkularımızda dilden dile, yürekten yüreğe çağlayarak akıp gelen türkülerimizin ‘son abdal’ını dinlerdim her sabah o eski radyodan.
Ne güzeldi “Acem Kızı”, “Yalan Dünya” ve tüm özgün sesiyle Anadolu bozlakları.
Türküleri onlarla sevdim.
Hasretleri onların türküleriyle özdeş gördüm.
Yıllarca dudaklarımda mırıldandığım ezgiler... Acımda ve hüznümde yüreğimin dört bir yanına taht kuran bizim türkülerimiz...
Burası onurumuzla, barış ve kardeşçe yaşayacağımız bizim yurdumuzdu; henüz bu kadar değişmemiştik.
Halkına yabancılaşmayan ozanları...
Anadolu bozlağının ve ezgili türkülerin sesi Neşet Ertaş, Mahsuni ve niceleri...
Bize türküleri sevdirdiniz, sizlere ne çok şey borçluyuz bir bilseniz...