Edremit vakası

Atilla Aytemur

18-09-2021 03:23

Edremit'in Yunan işgalinden kurtuluşunun 99. yılında sergilenen saçma bir müsamere tartışmalara neden oldu.

Anadolu ilçelerinde böyle günlerde komik ve manasızlıklarla yüklü gösterilere hayli sık rastlanıyor.

Fakat Edremit'teki törenin içeriğinden ve denetiminden, kaymakamın başında olduğu heyet sorumlu. Denetimsiz, boş bir alan sözkonusu değil.

İşgalin, üstüne kara çarşaf örtülen ve zincirlenen genç bir kadınla tasvir edilmesi, iktidar partisinden bir belediye meclisi üyesinin ve bazı izleyicilerin tepkisine neden oluyor.

Olay duyulunca Kaymakam merkeze alınmış, İçişleri Bakanlığı müfettiş görevlendirmiş. Belediye Başkanı "O müsamere bizim bilgimiz dışında sergilendi" derken, hazırlayan dernek "Birlikte çalıştık, haberleri vardı" diyor.

Mesaj verme hevesi

Konu süratle iktidar medyasına sıçradı; ağır mı ağır yazıların ardı arkası kesilmiyor.

Mealen, "Müslüman Türk kadını tarihte hiçbir zaman esir olmadı", "Çarşaf mukaddes dinimizin sembolüdür", "CHP değişmedi ve asla değişmez; Edremit'te Müslümanlara karşı yine nefretini gösterdi", "Kurtuluş savaşının kahraman kadınlarını zincirleyip çarşaflarını parçalamak, düşmanın yapmadığını yapmaktır" filan deniliyor.

Muhafazakâr medya, neredeyse Edremit'in ikinci kurtuluş savaşını başlatmış gibi.

Evet, müsamere baştan sona yanlış; bilgisizlikle, sığlıkla ve düşüncesizlikle yüklü; kaş yapayım derken, göz çıkarma hadisesi sözkonusu.

Seçime giderken her tartışma mubah

Edremit vakası başka iki olayla aynı zamana denk gelince siyaset arenasında harareti yüksek bir laiklik tartışması patladı.

Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Ali Erbaş'ın, son dönemde şeyhülislam edalı hamleleriyle, Meclis Başkanı'nı, muhalefet liderlerini ve bakanları kenara itip neredeyse Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan sonra iki numaralı siyasal aktör haline gelmesi, doğal olarak "ne oluyoruz yahu" dedirtti.

AK Parti eski milletvekili ve yazar Resul Tosun ise, "Herkes laikliği tuttuğu yerden tarif ediyor. En iyisi onu anayasadan çıkarıp temelli rahatlayalım" tadında bir öneriyle, mevzuun üzerine tüy dikti.

İkinciliğe oynayan Erbaş'ı ve laiklikten kurtulmak isteyen Tosun'u bırakıp Edremit vakasına daha yakından bakmak istiyorum.

Edremit, Edremit olalı böyle müsamere görmedi!

Milli günlerin mana ve ehemmiyetine uygun gösteriler yapma isteği anlaşılır bir durum. Çoğu zaman abartmalar, duygunun ve öfkenin ölçüsünün kaçırıldığı, tarihsel gerçeklikten kopmalar oluyor. Yaşananların değil, mitolojiye dönüşmüş anlatıların peşinden koşuluyor.

Tarihin bilgisinden, birikiminden ve kültürel kuşatıcılığından uzak, sığ ve hatta bazen tamamen yanlış ve komik işler sergileniyor. Siyasal rekabet ve araçsallaştırma da işin içine giriyor. Kurtuluş Savaşı yılları yakın bir tarih olmasına karşın, doğru dürüst aktarılamadığı ortada.

Yunan askerinin 15 Mayıs 1919'da İzmir'e çıktığını ve 22 Haziran 1919 itibariyle de Balıkesir, Edremit ve çevresini işgale başladığını biliyoruz. Buralar, işgale karşı sivil direnişin ilk örgütlendiği ve üç yıl boyunca sürdürüldüğü yerlerden. Yunanlılar yenilip İzmir'e doğru çekilirken, Edremit de 9 Eylül 1922'de işgalden kurtuldu.

Bu anlatılmak istenmiş. Direnişçi efelerden biri gelip üzerine kara çarşaf örtülmüş ve zincirlenmiş genç Müslüman kadını kurtarıp ilçedeki 3 yıllık işgali sona erdirmiş. Lakin seçilen sembollerde ve tarihsel imalarda bazı problemler var.

Milli duyguyu çarşafa dolamak

Dünyanın her tarafında zincir esareti, işgali filan anlatır. Ondan kurtulmak hürriyet, özgürlük ve bağımsızlık anlamına gelir.

Peki, kara çarşafla Yunan işgali arasında nasıl bir bağlantı var? Karanlık işgal yıllarını simgelemek için kara çarşaf uygun bulunmuşsa, yanlış, isabetsiz ve düşüncesiz bir seçim olmuştur. Zincirin yeterince anlattığı şeyi bir de kara çarşafla pekiştirme çabası, aslında zihinlerin arkasında modernlikle muhafazakârlık arasındaki tarihsel kavgayı bu mevzunun içine sıkıştırma çabası olduğunu gösterir.

Eğer "Kurtuluş Savaşı'na muhafazakârlar ilgi göstermediler" denilmek istendiyse, bu tarihi gerçeklikle taban tabana zıttır. Yine, o toplum kesimindeki İstanbul Hükümeti ve Hilafet'e bakışlar ima ediliyorsa, bu da tamamen toptancı bir yaklaşım olur. Çünkü, Kurtuluş Savaşı birlikte verilmiştir; hem yerel direnişin beslendiği kaynaklar, hem de Meclis'in bileşimi bunu gösteriyor.

Ayrıca adları efsanelere konu olan çok sayıda çarşaflı Müslüman kadın, işgale karşı verilen savaşın değişik merhalelerinde yer aldığından, kara çarşaftan kurtulma mesajı gerçeklere karşı kılıç sallamaktır.

Tarihi bilmekten kimseye zarar gelmez

Bunun yanı sıra, o dönemde çarşafın önemli bir yer işgal ettiği, onu giymenin gericilik anlamına gelmediği, Osmanlı'da geçerli olan yasa ve uygulamaların hükmünü sürdürdüğü de dikkate alınmamış.

Bilindiği gibi, Şapka Kanunu 25 Kasım 1925'te çıktı ve şapka zorunlu hale getirildi, buna karşılık zamanın hükümeti çarşafın kadınlara yasaklanması yönünde herhangi bir karar almadı.

Kılık Kıyafet Yasası ise 3 Aralık 1934'te çıktı ve daha çok memurların, erkeklerin ve din adamlarının giyim kuşamlarını düzenledi. Yine çarşaf hususunda herhangi bir maddeye yer verilmedi. Şüphesiz Kemalist rejim, kadınlara Batılı giyim tarzını teşvikte istekli ve kimi zaman ciddi ölçüde zorlayıcıydı. Ama, Şapka Devrimi'ne gösterilen tepkileri dikkate alarak, çarşaf konusunda yasa getirmeyi hiç denemedi.

İşin sonunda, Edremit Belediyesi CHP'li ve müsamereyi hazırlayan dernek de partinin çizgisine çok yakın. Parti merkezindeki değişim ve dindarlarla buluşma çabası ya yerellere henüz ulaşmadı, ya da ciddi bir ideolojik ve politik direnç sözkonusu. CHP'nin bunu bir alarm durumu olarak okuması gerektiği ortadadır.

İktidar medyası maden bulmuş gibi

Meselenin diğer yüzünde iktidar yanlısı medyanın konuyu olağanüstü köpürtmesi yer alıyor. "Müslüman Türk kadını tarihte hiçbir zaman esir düşmemiştir" diyerek, kadının zincirlenmiş olmasını ve "çarşafın (tesettürün) İslam dinindeki yerini" öne çıkararak tartışmayı sürdürüyorlar.

Çarşafın İslamiyet'teki yeri hakkında söz söyleyecek durumda değilim. Osmanlı'da renkleri farklı olmakla beraber, hangi dinden olursa olsun bütün kadınların genellikle kapalı giyindikleri bilinir. Çarşaf dediğimiz örtünme tarzının ise 19. yüzyılın ikinci çeyreğinin başlarında Suriye'den Anadolu topraklarına yayıldığı söylenir.

Kadının zincirlenmesi sahnesi ise, özel olarak Müslüman kadının esaret altına alınmasını değil, Anadolu topraklarında yaşayan, genci yaşlısı, kadını ve erkeğiyle hürriyeti kısıtlanan halkı simgeliyor. Yani, kadın cinsiyetinden sıyrılıp bütünü temsil eden noktaya taşınmış.

Buna rağmen, konuyu illa "Müslüman kadın zincire vurulamaz" noktasından sürdürmek ikna edici olmadığı gibi, yaklaşan seçimleri gözeten ideolojik kamplaştırma stratejisinin bir parçası olma ihtimalini güçlendiriyor ve niyetlerin sorgulanmasına yol açıyor. Hele bu zincir sahnesinin hem HDP'den esinlenildiğinin, hem de seçime giderken onu etkileme amacıyla hazırlandığının ileri sürülmesi, her tartışmanın seçime bağlandığını gösteriyor.

Seçim uğruna görmezden gelinenler

Vurgulamak istediğim son husus, özellikle iktidar ve çevresinin, bazı gelgitler yaşasa da, CHP'nin ideolojisi ve siyasal pratiğinde gerçekleştirmeye çalıştığı değişimi görmemek ve anlamamaktaki ısrarıdır. Yerel hadiseleri ve gündelik polemiği öne çıkarıp görmezden gelmeleri anlaşılır gibi değil. Bu değişimin beklenen sonucuna ulaşması, Türkiye'deki iki büyük sosyolojinin, dindarlar ve laikler arasındaki gerilimin azalması bakımından hayati önem taşıyor. Seçime giderken iktidarın benimsediği kamplaştırma siyaseti nedeniyle, CHP merkezinin değişim olgusunu görse bile, hakkını vermeye yanaşmayacağını seziyorum.

Sonuç olarak bugün, devletin giyim kuşam alanından artık büyük ölçüde elini çektiğini söyleyebiliriz. Zaten, yaşam tarzına devlet ve siyaset eliyle müdahale hep ters tepmiştir. İsteyen istediğini giymelidir. Çarşafın belli bölgelerde ve bazı tarikat mensupları arasında halen kullanıldığını görüyoruz. Günümüzün kültür ve yaşam tarzı çeşitliliği ve dinamiği içinde folklorik bir unsur gibi görünmesi ise başka bir husustur.

Türkiye'nin büyük dertleri var; ortak değerleri sığ siyasetin aracı haline getirerek işleri daha da zora sokmanın kimseye faydası yok.

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00