Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği

Atilla Aytemur

20-07-2019 21:51

Biri bitmeden diğeri başlayan krizler nedeniyle neredeyse kriz bağımlısı olduk. Krizsiz dönemlerde kendimizden şüphelenmeye başladık. Gerçi böyle zamanlarda münasip bir iç kriz yaşayarak gündemi doldurduğumuz da oluyor.

Bugünlerde en gözde krizimiz, hayli katmanlı, çevremizdeki dost düşman herkesi kapsayan, çapraz duruşları ve geçişkenlikleri olan, diplomasinin askeri, siyasi, tarihi ve ekonomik en baba kavramlarıyla açımlanan Doğu Akdeniz Krizi.

Başımızın ağrıyacağı şimdiden belli ve mevzu olarak hayli çetrefilli.

İlk bakışta Türkiye, yalnız başına bir tarafta; büyük ve küçük devletler, NATO, AB, devasa petrol şirketleri diğer tarafta mevzilenmiş görünüyor.

Krizin tarafları

Her şey bundan on yıl kadar önce İsrail'in yaptığı sismik araştırmalar neticesinde Akdeniz'in özellikle bu bölgesinde büyük miktardaki hidrokarbon enerji kaynaklarının varlığını tespit etmesiyle başladı.

İsrail, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti (yani bizim Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dediğimiz, ama dünyanın resmi Kıbrıs yönetimi olarak kabul ettiği) arasında sondaj, çıkarma ve dağıtım hususunda işbirliği yapmak üzere anlaşmaların yapılması ikinci adım oldu. Bir süre sonra ABD de buna katıldı. Ürdün'ü de dahil etmek için adımlar atıldığı ifade ediliyor. Fransa ise bir yerinden sahaya girmek için zemin yokluyor.

Bu anlaşma ve bloklaşmayı kendisine ve KKTC'ye karşı ve dışlayıcı olarak gören ve olağanüstü rahatsız olan Türkiye birbiriyle bağlantılı farklı konular etrafında harekete geçti. 

Uzmanlara göre "Kıta Sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge çözümsüzlüğü, devam eden Kıbrıs Sorunu ve Kıbrıs Cumhuriyeti egemenlik alanında gösterilen 10 numaralı araştırma ve sondaj parseli", Türkiye'nin itirazına neden olan iç içe geçmiş anlaşmazlık noktaları olarak öne çıkıyor.

Karşılıklı hamleler

ENİ, TOTAL, EXXON gibi büyük şirketler, yapılan anlaşmalara bağlı olarak sözkonusu ülkeler bölgede araştırmalara başlayınca, Türkiye "Mavi Vatan" adıyla Akdeniz, Ege ve Karadeniz'de bütün imkânlarını seferber ettiği entegre bir askeri tatbikatla diş gösterdi ve anlaşmazlıkta askeri güç kullanmaktan sakınmayacağı mesajını verdi.

Bununla da yetinmedi, bir sismik araştırma ve iki donanımlı sondaj gemisini SİHA ve kruvazörlerin koruması, savaş uçaklarının selam uçuşları altında sahaya gönderdi. Bir sismik araştırma gemisinin de yakında o bölgeye doğru açılacağı duyuruldu.

Türkiye'nin bu hamleleri dört noktada tepki aldı. Bazı ülkeler yaptıkları açıklamalarla bu hamlelerin bölge için kışkırtıcı olduğunu ve çatışmaya neden olabileceğini işaret ederek BM'nin dikkatini çektiler.

Kıbrıs Cumhuriyeti adına hareket eden Rumlar, bölgede araştırma ve sondaj yapan Türk gemilerindeki personel hakkında tutuklama kararı çıkarıldığını açıkladı.

ABD ve AB işin içinde

Avrupa Birliği ise Türkiye'nin araştırma ve sondaj faaliyetlerini yasadışı ilan etti ve bazı konularda yaptırım uygulayacağını açıkladı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "Kıytırık" diye nitelediği yaptırımlar arasında bazı kredilerin kısıtlanması, havacılık alanında süren müzakerelerin askıya alınması, fonların azaltılması, üst düzey temaslara ara verilmesi bulunuyor.

Türkiye bu yaptırımlara TBMM'de bulunan partilerin (HDP bazı gerekçelerle katılmadı) imzaladığı, "Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin doğal haklarının ihlal edildiği" belirtilen bir ortak açıklamayla cevap verdi.

Dikkat çeken son ve önemli bir gelişme ise, ABD'nin Kıbrıs Cumhuriyeti'ne uzun zamandır uyguladığı silah satış ambargosunu kaldırması oldu.

Annan Planı'nın reddi büyük yanlıştı

"Doğu Akdeniz Krizi" diye tanımlanan zincir hadiselerin merkezinde bölgedeki hidrokarbon kaynaklarının kimin egemenlik alanı içinde bulunduğu, kimler tarafından çıkarılıp hangi güzergâh üzerinden ihtiyaç noktalarına (özellikle de Avrupa'ya) nasıl bir paylaşım üzerinden dağıtılacağı konuları bulunuyor.

İddialar epey farklı. BM kararları, uluslararası hukuk, deniz hukuku, ikili antlaşmalar, ticaret hukuku vb. alanları ilgilendiren hayli yönü var.

"Kriz içinde kriz" derken anlatmak istediğim biraz da sorunun bu boyutları. Bunlara da kısaca değinmek istiyorum:

Bildiğiniz gibi, Annan Planı Rumlar tarafından reddedildikten bir süre sonra, Kuzey Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin tüm itirazlarına rağmen Rum tarafının tek yanlı dayatması sonucu Kıbrıs Cumhuriyeti AB'ye üye kabul edildi. Bu durum Kıbrıs Sorunu'nun iyice çıkmaza girerek bugüne sarkmasına neden oldu. Art arda yapılan müzakerelerden sonuç alınamadı.

Görünürdeki anlaşmazlıklar

Rum ve Türk halkları arasında ülkenin ortak geleceğine dair bir uzlaşma sağlanmadan, denizlerindeki kaynaklarının kime ait olduğuna dair güven verici bir anlaşmaya varabilmenin çok güç olduğu görüldü. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (bizden başka kimsenin tanımadığını biliyoruz) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın son kriz için ortak komite önerisi de reddedildi.

Öne çıkan ikinci hususa gelince, Kıbrıs'ın çevresinde belirlenmiş olan 13 araştırma ve sondaj parselinden 10 numaralı olanla ilgili Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında anlaşmazlık yaşanıyor. Türkiye parselin kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde olduğunu ileri sürerken, Rum yönetimi bunu müdahale ve ihlal olarak değerlendirip tersini savunuyor.

Bunlara ilave olarak, Yunanistan'la aramızdaki kayalıklar, kıta sahanlığı, adaların silahlandırılması gibi geleneksel problemleri de dikkate alırsak karşımıza tam bir sorun yumağı çıkıyor.

Doğu Akdeniz Krizi'nin üzerine çöken S-400'ler

S-400 hava savunması sisteminin Rusya'dan alınmasından kaynaklanan büyük kriz, işte bu gelişmelerle köpüren Doğu Akdeniz krizinin üzerine geldi. F-35 projesinden Türkiye'nin çıkarılması ve ABD'nin düşmanlarına karşı uygulanan CAATSA yaptırımlarına muhatap olacağına dair açıklamalar da işi içinden çıkılmaz hale soktu.

S-400'ler hakkında NATO Genel Sekreterliği'nden daha ılımlı ve ihtiyatlı açıklamalar yapılıyor olsa da, sistemde uyum sorunu etrafında bir tartışmanın sürekli canlı tutulduğu da görülüyor.

Çok odaklı ABD yönetiminden Trump bir öyle, bir böyle konuşsa da Pentagon, Dışişleri Bakanlığı filan sert duruşundan taviz vermiyor.

Malum, dünyanın en büyük askeri gücü olan ABD'nin Doğu Akdeniz ve Ortadoğu'ya ilgisi ve yeni dengeler oluşturma girişimleri ise hiç hız kesmiyor. Nasıl bir şekil alacağı halen tam kestirilemeyen Suriye sorununda, Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan etmesiyle sanki sonsuza kadar iyileşmeyecekmiş gibi duran Filistin yarasında, İran'a uygulanan ambargo ve bir anlamda Türkiye'ye de karşı oluşan Suudi Arabistan ve kimi Körfez ülkeleri ittifakında hep ABD'nin eli var.

Bölge mıknatıs gibi çekiyor

Açıkçası ABD, Doğu Akdeniz Krizi diye tarif ettiğimiz bu hayli katmanlı ve iç içe geçmiş sorunlar yumağının tam da göbeğinde.

Rusya ise hem yakından, hem uzaktan konuyu anı anına izliyor; uygun zamanda yeni hamlelerini yapmak için fırsat kolluyor. Yıllardır Suriye'nin Lazkiye ve Tartus'unda stratejik askeri varlığını gösterdi ve mesafe aldı. Gitti gidecek gözüyle bakılan Beşar Esad, onun sayesinde şu anda Suriye'nin en güçlü aktörü durumunda.

Bu realiteyi dikkate alırsak, elbette Doğu Akdeniz'de eski günler geride kaldı. Şimdi yeni ve kuvvetli bağlara sahip Rusya faktörü de devrede.

Bölge, perde arkasında büyük güçlerin bilek güreşine sahne olurken, geleceğin gücü Çin'i de bölgeye çekecek kimi ilişkilerin geliştirilmeye başlandığına dair yayınlar medyada görülmeye başlandı.

Türkiye ne yapabilir?

Türkiye'nin bölgeye dört gemi göndererek ve ara sıra sert çıkarak konunun içinden çıkması kolay değil. Silahlanma yarışına girerek işin üstesinden gelmesi de beklenemez. Karşısında ABD, NATO, AB, İsrail ve bir dizi ülke var.

Batı ittifakının dışına çıkıp Rusya ve Çin'li Avrasya yönelimine girerse ki bunun öyle kolay olmadığı aşikâr. Bu durumda Türkiye'yi meçhullerle yüklü bir gelecek bekleyecek.

Peki, en fazla 30-40 yıl daha ömrü kaldığı söylenen, üstelik dünyayı hızla felakete sürükleyen petrol ve doğalgaz için böylesi çatışmalı politikaları göze almaya değer mi?

Greta'nın uyarısı

15 yaşındaki İsveçli Greta Trunberg gibi geleceğin temsilcisi çocuklar bu gerçeği cesaretle bütün dünyanın yüzüne haykırıyor ve bütün ülkeleri, beklemeden iklim değişikliğini durduracak tedbirleri almaya çağırıyor.

Artık ısınan kutuplar, eriyen buzullar, yükselen denizler ve dengesi bozulan hava, yer değiştiren mevsimler, varlığı risk altına giren binlerce canlı ve bitki türleri, genişleyen kuraklık, sel, dolu ve fırtınalarla altüst olan kentler gündelik olaylardan sayılıyor.

Dünyanın fazla zamanı kalmadı ve onu da karbon kaynaklar için birbirini boğazlamaya harcaması kabul edilemez. Halbuki Akdeniz'in barış havzası olması, karbon kaynaklı enerjiye bağımlılığın terk edilmesi ve birlikte iklim değişikliğine karşı elzem değişikliklerin alınması gibi bir eksende buluşmak hayal değildir.

Türkiye için gelecek vaat eden adım, ülkeyi bir barış ve dostluk adası haline getirmek, karbon temelli enerji kaynaklarının kullanımı süratle terk etmektir. Güneş, rüzgâr, dalga, termal ve bio-enerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yeterince sahip olan ülkemizde, bu alanlara yapılacak yatırım ve girişimcilere verilecek destek, içinden çıkılmaz gibi görünen krizlerin üstesinde gelinmesinde en barışçı ve radikal yol olacaktır.

Kapitalizmin gücünün, dünyada hâkim sistemin, ülkelerarası çıkar kavgalarının ve rekabetin sertliğinin elbette farkındayım. Reel politika karşısında ifade ettiğim yaklaşımın naif karşılandığını da biliyorum. Bu coğrafyada militarizmi ayakta tutan "iyi silahlanmış güçlü ordu vasıtasıyla devletin bekasını ve milletin geleceğini garanti altına alma" söyleminin her zaman alıcı bulduğunun da farkındayım.

Ama yaşamaya başladığımız iklim değişikliği öyle yıkıcı bir değişim ki, coğrafya, ülke, devlet, millet, ırk, sınıf, mezhep ayrımı yapmadan bütün gezegeni tehdit ediyor.

Karbon kaynaklarla oyalanacak fazla zaman kalmadı!

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00