Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor?

Atilla Aytemur

14-02-2019 21:11

Genel seçim gibi yaşadığımız 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Genel Seçimi’ne altı haftalık bir süre kaldı.
Örgütlerin içi kaynasa da, kırgın ve küskünlerin istifaları ve başka partilere geçiş misillemeleri devam etse de, partilerin ve ittifakların program ve aday belirleme hazırlıkları bitti sayılır.
Genel havaya bakılırsa, iktidar koalisyonu elindeki bütün imkanları son zerresine kadar devreye sokarak ve yerel seçimlerle bağı hayli tartışmalı olan “Beka” kavramına yüklediği pragmatik anlamlarla muhalefeti alt etmeye çalışıyor.

Muhalefet ise son on yedi yılda oluşan toplumsal memnuniyetsizlikleri arkasına alarak en geniş cepheyi oluşturmak ve iktidarın meşruiyetini tartışmaya açacak sonuç elde etmek istiyor.
İttifaklar ortak aday çıkarmadıkları il ve ilçelerdeki seçmen dengesine son kez bakıp, aleyhlerine bir durum görünüyorsa oraları da kapsama dahil etmek üzere son rötuşları yapıyorlar.
Özellikle Cumhur İttifakı kayyımlara devredilmiş Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki belediyelerin yeniden HDP tarafından kazanılması ihtimalini göründüğünden, önüne geçmek için ittifak yapılan il ve ilçe sayısını artırdı.

Bir yandan yok farz edilen, diğer yandan şeytanlaştırılan HDP, ilk günden itibaren Millet İttifakı’nın da can sıkıntısı oldu. Hem oyunun ittifaka akması isteniyor, hem de pek ortalıkta görünmemesi arzu ediliyor.
Ak Parti ve MHP’den gelen “PKK ile ittifak” suçlamaları karşısında bocalayan Millet İttifakı’nın küçük ortağı İyi Parti’nin tuhaf davranışlar sergiliyor. HDP’ye ne kadar karşı olduğunu göstermek ve “samimi” milliyetçiliğine toz kondurmamak adına, Cumhurcuların kazanabilmesi için Iğdır’da aday göstermeyeceğini açıklayıp duruyor.

Bütün bu durumlar her iki ittifakın da partilerin tabanında yeterince sindirilmediğini gösteriyor.

Yankı uyandırmadı

Seçime ittifaklarla gitmeyi hayati olarak gören partiler, sıra yerel yönetimlere dair görüşlerine gelince, kendi manifestolarını sunmayı tercih ettiler.

Aday belirlemede olduğu gibi, bu konuda da Ak Parti ilk sırayı kimseye kaptırmadı ve manifestosu Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 30 Ocak 2019 günü maddeler halinde açıklandı. Onu birkaç gün arayla CHP takip etti.

Bu hafta Ak Parti’nin manifestosunu, gelecek hafta ise CHP’yi ele almaya çalışacağım.
İktidarın “31 Mart 2019 Mahalli İdareler Genel Seçim Manifestosu” özellikle muhalefet kesiminde ve iktidardan hoşnutsuz kimi çevrelerde “Sanki 1994’ten bugüne kadar belediyelerin çoğunu yöneten onlar değilmiş de, ilk defa bu dönemde iktidara geleceklermiş gibi böyle bir manifesto açıklıyor ve vaatlerde bulunuyorlar” şeklinde karşılandı.

Açık konuşmak gerekirse, iktidara yakın birkaç yazarın tezahüratı dışında bu manifestonun heyecan yarattığını ve yaygın bir ilgi gördüğünü söylemek en azından şimdilik zor. Bu ilgisizlik propaganda döneminin henüz başlamamış olmasına da, Ak Parti’nin yerel yönetimlerdeki uzun iktidarının yarattığı alışkanlık ve yorgunluğa da bağlanabilir.

Ancak, metal yorgunluğu gerekçesiyle içlerinde Ankara ve İstanbul’un da bulunduğu çok sayıda belediye başkanını istifa ettiren bir partinin, bizzat kendi hatalarına dair hiçbir şey demeyen manifesto yayınlanması da açığa dökülmeyen bir hayal kırıklığı yaratmış, umursamazlık, kayıtsızlık söz konusu olabilir.

Bununla beraber, devletin bütün imkanlarını son zerresine varıncaya kadar seferber edip,hakkında destek paketi açıklamadığı seçmen kesimi bırakmayan Ak Parti’nin asıl güvendiği hususun manifesto değil, bu paketler olduğunu da hesaba katabiliriz.
Her neyse süreç içerisinde gerçek durumu daha iyi görüp anlayabileceğiz.

Eski iktidara pırıl pırıl manifesto!

Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Mahalli İdareler Seçim manifestosu on bir maddeden oluşuyor. Erdoğan konuşmasında Türkiye nüfusunun yüzde sekseninin artık kentlerde yaşadığına dikkat çekip,”Memleket işi gönül işi” sloganıyla “gönül belediyeciliği” yapacaklarını açıkladı. 2023, 2053 ve 2071’i de uzun vadeli hedefleri olarak belirlediklerini belirtti.
Erdoğan’ın İstanbul Belediyesi’nin başkanlığını kazandığı 1994 yılı başlangıç alındığında, yirmi yıldan fazla bir süredir ülkenin çok sayıda metropolünü, ortaya büyüklükte il ve ilçesini onun önderlik ettiği siyasal akım aralıksız olarak yönetiyor.

Son on yedi yıldır da siyasal iktidarı ellerinde bulunduruyorlar. Dolayısıyla kentlerimizin büyük bölümünün kabaca son yirmi yılda gelmiş oldukları noktanın asıl sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi olduğunu ifade etmek haksızlık sayılmamalıdır.

Şüphesiz yapmadıkları, yapmaktan sakındıkları, yanlış yaptıkları, ihmal ettikleri şeyler kadar başarılı oldukları noktalar da bulunuyor.

Ancak, bunca yıldan sonra ortaya anlamlı bir muhasebe koymadan, her defasında yeni başlıyormuş gibi bir edayla manifestolar yayınlaması ne derece doğru, üzerinde durulması gerekir. Bilmiyorum, belki de bu yalnızca bizim iktidara mahsus bir tarz!

Bazı hatırlatmalar

Marmara bölgesinde en az 7 şiddetinde bir depremin gün saydığını en saygın kurumlar ve bilim insanları yaptıkları bilimsel araştırmalara dayanarak söylüyorlar.

Günlerdir izlediğimiz gibi, İstanbul’da evler durup dururken, kendiliğinden çöküyor ve onlarca insan hayatını kaybediyor.

1999 seçiminden bu yana, depremi sağlam binalarla karşılamak için bir şeyler yapılamaz mıydı? Gözü kent rantından başka bir şey görmeyen, şehirleri kimliksizleştirip birbirine benzeten ve hikayesi binlerce konut stokuyla konkordato ve iflasın kıyısında dolaşan inşaat sektörü iktidar tarafından vakitlice depreme hazırlık için seferber edilemez miydi?

Ne tarihi ve kültürel miras, ne coğrafi güzellik ve doğayla barışık yaşam, ne komşuluk ve mahalle hayatını yaşatma filan dinlemeyip, binlerce yıllık şehirlerimizi gökdelenlere esir edildi. Yeşilini yok edip, suyunu kurutup, güneşini karartıp, rüzgarını kesip, sahillerine duvarlar örüldü. Şimdi aynı siyasi partinin gelip yeniden seçmenin oyuna talip olması, “Bugüne kadar yaptıklarımızın tam tersini yapacağız, toprağa yakın bir kent yaşamını size sunacağız” demesi yeterli olacak mı?

Bizim kapımızı çalmayacağını sanıyorduk ama öyle olmadı. İklim değişikliği bütün alametleriyle üzerimizde dolaşıyor. Geçtiği her kentimizde viraneler, olağanüstü maddi hasarlar ve can kayıpları bırakıyor. Kentlerimizin teknik alt yapısı, belediyelerimizin kurumsal örgütlenmesi, yetkililerin ve görevli personelin fikri hazırlığı İklim Değişikliği’nin bize dayattığı “sürpriz felaketlerin” üstesinden gelinmesine imkan vermiyor. Bağıra bağıra gelen bu tehlike için bazı hazırlıklar mümkün değil miydi?

Manifestoda söylenmeyenler

Ak Parti’nin manifestosu hakkında görüşlerini alabileceğim uzman birilerini aradım. Şehir plancısı ve yerel yönetimler uzmanı arkadaşım İkbal Polat, Ankara Atılım Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünden Yrd. Doç. Dr. Savaş Zafer Şahin’in yaptığı kısa değerlendirmeyi iletti.

Dr. Şahin, özellikle iki şehir plancısı arkadaşıyla birlikte hazırladığı ve ödül alan ” basmakalıp kentsel dönüşüm projelerinin önüne geçilmesi için bir model ve yol haritası” projesiyle tanınıyor. Ayrıca 4-7 Mayıs 2009 tarihinde Ankara’da gerçekleşen, yetkili, uzman ve sivil toplum temsilcisi olarak 356 üyenin yer aldığı Kentleşme Şurası Genel Kurulu’na da ‘Yerel Yönetimler, Katılımcılık ve Kentsel Yönetim’ konularının ele alındığı 10 numaralı Komisyon Başkanı olarak katılmış. Onun oldukça dikkatli bir dille ifade edilen düşüncelerin çok faydalandım. Anladığımı, önemli gördüklerimi ve kendi düşüncelerimle birlikte ifade etmeye çalışacağım.

1) Şehir planları: Şehirlere ilişkin planlar yapılırken muhtarlıklarda askıya çıkarma ve kent paydaşlarının görüşlerini dinleme iyi ama bunlar iş bittikten sonra oluyor. Halbuki planın yapılma aşamasından başlayıp onaylanma ve uygulama safhasını da içeren bir katılım süreci olmalıdır. Bakanlıklara ait planlar da bu sürece dahil edilmelidir. Oldu bittiye getirilen plan değişiklerine, afet konusu hariç son verilmeli; mahkemelerin iptal ettiği planlar ve değişikler tamamen gündemden düşmelidir.

2) Altyapı ve ulaşım: Çevreci ve iklim değişikliğini dikkate alan bir alt yapı yaklaşımı yok. Yayaların kaldırımlarını işgalden kurtarmak yetmez. Kentlerin merkezi yayalaştırılmalı ve yaya alan ve mekanları artırılmalıdır. Toplu ulaşımda biraz mesafe alındı ama yüzde kırkları aşan oranlarla kentler rahatlayabilir.

3) Kentsel dönüşüm: Binayı değil alanı esas almak iyi ama insanları yerinden etmeyen, planlaması ve kentsel tasarımı yapılmış alanlar olmadıkça iyi sonuç alınamaz.

4) Benzersiz şehirler: Son dönemin inşaat furyasıyla kentlerin “birbirinin tıpkısı” durumuna geldiği ortada. Bu görülmeli ve her kentin “yerel” özgünlüğü korunmalı. Merkezden, Ankara’dan, Bakanlıktab veya büyükşehir belediyesinden müdahaleyle bu olmaz. Kentlere üniforma giydirmeyelim. Benzersizlik nasıl olacak mutlaka açıklanmalı!

5) Akıllı Şehirler: Bunun içi nasıl dolacak belli değil. Teknolojiye boğmak şehir akıllı yapmaz. Bir planı olmalı, yerel düzeyde çevreyi ve insanı ölçek alan bir uygulama ortaya konulmalı.

6) Çevreye saygılı şehirler: Tarım alanları, madencilik ve enerji üretim sahalarında büyük yanlışlara tanık olduk ve oluyoruz. Tahribat ve yıkımlar görüyoruz. Ama böyle devam edemez. Yanlıştan geri dönülmek isteniyorsa açık ifade edilmeli. Parça başı davranış ve önlemle çevreye saygı gerçekleşmez.

7) Sosyal belediyecilik: Dezavantajlı kesimler de kentin paydaşı. Onlara sahip çıkılması zorunluluktur. Ama onları belli desteğe bağlayarak ayakta tutmaktan ziyade, birey olarak kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacak kapsamlı ve somut önlemler belirlenip açıklanmalıdır.

8) Yatay şehirler: Dikey şehirleşmenin nasıl bir şey olduğu görüldü. Olan bitenden sonra bu noktaya gelinmesine de şükredelim. Ama Yatay şehirleşme için Türkiye’yi kapsayacak, örneğin “Uygulamada hiçbir yapı 2.00 emsali geçemez” gibi kesin bir hükme ihtiyaç var. Hem mevcut mahalleler koruma statüsüne kavuşmalı ve sokak dokusu geri getirilmeli, hem de “Mahalle ve sokak kültürü” korunmalı. Ada nizamına dayalı sokaksız sitelerin yeni yerleşim modeli olduğu da göz ardı edilmemelidir.

9) Halkla birlikte yönetim: Bu söylem yönelim bakımından iyi ama içerik bakımdan çok muğlak. Mahalle meclisleri, kent konseyi gibi modellerle birlikte nasıl gerçekleşecek belli değil. Açıklanmaya muhtaç bir konu. Halkın rıza göstermediğini işleri yapan yönetimler ne olacak? Süresi doluncaya kadar katlanılacak mı? Bu sürecin daha demokratik mekanizmalarla geliştirilmesi fikri var mı?

10) Tasarruf ve şeffaflık: Belediye kaynaklarının akıbeti hakkında söylenenler ayyuka çıktı. Etkin ve verimli kullanım sözü ise bir hayal gibi. Denetim hangi kurumlarca ve nasıl yapılacak kent paydaşlarına açıklanmalı. Özellikle yerden biter gibi kurulan belediye şirketlerinin örtülü bütçeyle beslenmesi nasıl önlenecek? Zenginiyle ve yoksuluyla kent paydaşlarının vergilerinin çarçur edilmesinin hangi yolla engelleneceğini bilmek bir haktır.

11) Değer üreten şehirler: Kentler üretir. İnsanına, coğrafyasına, tarihsel birikimine, ülke ihtiyacına uygun ne üreteceği ve nasıl üreteceği önemlidir. Bunun ortaya konulması gerekir. Eğitim, özgür düşünce ve örgütlenme ortamı bu haldeyken kentler değer üreten noktaya nasıl getirilecek bilmemiz gerekmez mi?

12) İnsan hakları kenti: Demokrasiden, insan haklarından, adalet ve yargı bağımsızlığından, medya özgürlüğünden iyice uzaklaşarak son derece ciddi bir otoriterleşme rotasına giren Ak Parti’nin manifestosunda böyle bir madde yok. Kadın, çocuk, yaşlı, engelli, mülteciler ve lgbti birey gruplarının kırılgan konumlarını iyileştirme ve bütün hizmetlere erişimlerini engelsiz sağlama; eşitsizliği, şiddeti, tacizi, tecavüzü, baskıyı, ayrımcılığı ve ötekileştirmeyi önlemeyi ve ortadan kaldırmayı hedefleyen kent yöneliminin uygulama alanı bulması çok önemli. Dünyanın demokrasiyi içselleştirmiş ülkeleri bu yönde ilerliyor.

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00