Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı?

Atilla Aytemur

18-02-2020 23:44

Fetö’nün siyasi ayağı yeni bir konu olmadığı halde, İlker Başbuğ’un dile getirmesi fazla gürültü kopardı.

Asıl dikkat çeken iktidar medyası ve yazarlarının askeri vesayet güçlerinin yeniden kıpırdanması ve “darbe” ihtimalini hararetle öne çıkarması oldu.

Muhalefete yakın yayın organları ise bu hususu görmeye pek yanaşmadı ve daha verimli buldukları AK Parti’deki siyasi ayak arayışlarına devam ediyorlar.

Peki, Türkiye gerçekten askeri vesayetin ve darbenin tehdit olduğu günlerine mi dönüyor?

FETÖ darbesini iktidar, parlamento ve seçmen üçlüsüyle püskürtmüş bir Türkiye’de, bu yolla iktidara gelmeyi düşünenler halen olabilir mi?

Sona eren “düşük yoğunluklu ittifak”

Başbuğ’un durup dururken siyasi ayak tartışmasını gündeme sokması, kafaların karışmasına, soru ve kuşkuların ortalığa saçılmasına neden oldu.

Hatırlayacaksınız, ‘İnternet Andıçı Davası’ndan dolayı İlker Başbuğ’un 6 Ocak 2012’de tutuklanmasına ve Silivri’de yargılanmasına Cumhurbaşkanı Erdoğan karşı çıkmıştı. Genelkurmay başkanları ve kuvvet komutanlarının hiç değilse tutuksuz olarak Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini ifade etmiş, hoşnutsuzluğunu ve üzüntüsünü bariz bir şekilde hissettirmişti.

İşte bu olaydan itibaren, FETÖ’nün davalar yoluyla tasfiye etmeye çalıştığı Kemalist eğilimli askerlerin bir bölümüyle Ak Parti iktidarı arasında ağır gelişen ve adı konulmamış düşük yoğunluklu bir ittifak doğmuştu.

Hele Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan’ın 31 Aralık 2013’de “Milli orduya kumpas kuruldu” diyerek, doğrudan FETÖ’yü ve darbe davalarını hedef almasıyla başlayan gelişmeler bu ilişkiyi bir hayli pekiştirdi. Ardından darbe davaları birer birer çökmeye ve Silivri tutukluları tahliye olmaya başladılar.

O zamandan beri Ak Parti ile bu Kemalistler kesimler arasındaki ilişki, konjonktüre göre bazı iniş çıkışları olsa bile, hemen her belirli bir yakınlık gözleniyordu. O gün bugündür dikkat çeken bir çatışma da yaşanmadı. Kürt Sorunu’na yaklaşım, FETÖ’ye karşı mücadele, Suriye ve Doğu Akdeniz politikası da ittifakın sürmesi için uygun iklim sağlıyordu.

İlker Başbuğ’un sert çıkışı düşük yoğunluklu olarak sürmekte olan bu ittifakın sona erdiği yönünde düşüncelerin doğmasına yol açtı.

Başbuğ’un tercihi kişisel gibi...

Anlaşılmaya muhtaç olan konu, İlker Başbuğ’un bu konuşmayı niye yaptığıdır.

Olgulara bakılırsa Başbuğ, niyeti bir yana, söz konusu Kemalistler adına konuşabilecek güçlü bir konuma sahip değil. “Arkadaşlarının tutuklanmasına karşı çıkmadığı”, onları “sahiplenmediği” ve Kozmik Oda’ya girilmesine “seyirci kaldığı” eleştirileri o camia içinde varlığını halen sürdürüyor.

Şüphesiz İktidara karşı mevzilenme anlamında Başbuğ’un söz ve eylemine değer biçen ve onda motivasyon unsuru bulan kimi emekli, kimi muvazzaf Kemalist askerler de olabilir. Ancak, bugüne kadar kamuoyuna yansımış, siyasal analizlerde yer etmiş böyle bir grubun varlığına işaret edilmedi.

Başbuğ çeşitli vesilelerle kamuoyu önüne çıksa bile (yazdığı kitapları, verdiği konferanslar ve röportajlar, katıldığı toplantılar, vb) liderlik eğilimi içinde olduğunu gösteren somut ve güçlü bir belirti de yok.

Bütün bunlar dikkate alınınca yolları ayırmasının kişisel tercih olması ihtimali fazla güçlü görünüyor.

Ama tam zamanında...

Bu çıkışın zamanlamasına biraz daha yakından bakalım.

İktidar hayli zamandır içeride ve dışarıda ciddi güçlükler yaşıyor ve dikkat çeken bir yalnızlık ve zayıflama trendi içinde. Cumhur İttifakı gevşeme belirtileri gösteriyor.

İki günde bir orada burada patlayan yolsuzluğun, hukuksuzluğun, eş dost kayırma vukuatlarının, yorgun Ak Parti tabanında belli bir kaçış eğilimi yarattığı aşikâr. Yerel seçimlerdeki yenilgi sonrasında Ak Parti’n kan kaybetmesi durmuş gibi görünmüyor.

Ahmet Davutoğlu kopardığı seçmenle partisini kurdu. Ali Babacan daha geniş ve etkilisini kurmak için gün sayıyor.

Rusya ve İran’la birlikte çözmeye çalıştığı Suriye sorunu İdlib’de ciddi tıkanma yaşıyor. Türkiye büyük bir savaşın içine yuvarlandı yuvarlanacak. Rusya’yla sürdürdüğü yakın ilişki çıkmazda ve birçok yönüyle sorgulanmaya başladı.

Büyük bir sığınmacı nüfusu barındıran ülke, iktidarın izlediği politika nedeniyle yeni kitlesel sığınmacı akınıyla karşı karşıya kalma riski muhalefetin ciddi eleştirilerine yol açıyor.

Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliği, toprak bütünlüğü, PKK ve PYD/YPG’ye karşı mücadele, Libya ve Doğu Akdeniz nedeniyle ciddi anlaşmazlıklar yaşanan ABD ile İdlib dolayısıyla yakınlaşma belirtileri dış politika tutarsızlığı olarak değerlendiriliyor.

Kürtlerde görülen gönül kırgınlığı, adalet ve yargı alanında yaşanan problemler, demokrasi yoksunluğu, basın özgürlüğünün kısıtlanması bütün çıplaklığıyla ortada duruyor. Günü kurtarma ekonomisini süsleme, istikrarlı işsizlik ve hayat pahalılığını perdeleme, rakamlarla oynama toplumsal memnuniyetsizlikteki artışı gizleyemiyor.

“Başkanlık rejiminin” otoriter tek adam rejimine dönüştü ve iktidar çevrelerinde huzursuzluk yarattı. TBMM törensel bir kuruma dönüştü. Türkiye nin daha fazla taşıyamayacağı gerçeklik halini aldı.

Bütün bunların Başbuğ’un kararında etkili olmadığı söylenemez.

Amerikalı “orta kademe” diyor ama...

Tesadüf müdür bilinmez, Pentagon’u fikren besleyen düşünce kuruluşlarından Rand Corporation’ın 278 sayfalık Türkiye Raporu’nu yayınlaması tam da bu döneme rastladı.

“Orduda orta kademe subaylar arasında darbe fikrinin giderek taraftar bulduğu” iddiasını ileri sürüyor. Daha ileri gidip uzak olmayan bir vade içerisinde darbe olabileceğini ortaya atıyor.

Malum, yüksek rütbeli subayların çoğu darbe davaları, emeklilik ve FETÖ iltisakıyla tasfiye oldu. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar şu anda güvendiği eski orta kademedekileri üst kademeye çıkararak durumu götürüyor. Yeni orta kademe subaylar vesayetçi ve darbeci geleneğe nasıl ve neden yeniden sarıldılar epey kurcalanması gereken bir durum.

Ancak, başarısız bir darbeyi ezen bir iktidar, milli savunmanın başında bulunan eski bir Genel Kurmay Başkanı ve ekibi varken, bu “orta kademe subayların” kıpırdanması mümkün olsa dahi darbe hattına girmesi kolay görünmüyor.

Değişen dengeler iktidarın lehine değil

2023 seçimlerine doğru gidiyoruz. Belki öne alınmış bir seçimle yüz yüze geleceğiz. Bu durum siyasal dizilişleri de ister istemez etkiliyor.

Mevcut dengeler Ak Parti iktidarının işini zorlaştıracak bir seyir izliyor. Saadet Partisi’nin Kudüs Mitingi bu yönden dikkat çekiciydi. Cumhur İttifakı hariç herkes oradaydı. Önümüzdeki seçimde aynı iktidar kombinasyonu çıkar mı, hayli şüpheli.

Vesayet ve darbe tehlikesinin iktidar çevrelerinde işlenmeye başlanması, bir zamanlar olduğu gibi, demokratik hassasiyeti olan çevrelerin yeniden iktidarın etrafında kümeleme niyeti olarak görülebilir. Bunca hayal kırıklığından sonra bu mümkün olabilir mi, derseniz bana göre çok zor.

Buna karşılık demokrasi temelli buluşma olarak tanımlanan Millet İttifakı gücünü korumaya ve hatta biraz artırmaya devam ediyor.

Bu arada bazıları merkez sağ ve liberal eğilimli üçüncü bir odağın doğma ihtimalinden söz etse de henüz ortada bir şey yok.

Seçimle gelen seçimle gitmeli

Büyük kentler yerel yönetimleri kaybeden Ak Parti’nin onları muhalefete teslim etmekte gösterdiği gönülsüzlük, yapılacak ilk cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimi kaybetmesi halinde iktidarı vermeye hiç yanaşmayacağı şeklinde tuhaf varsayımlara yol açmaya devam ediyor. Bunun bazı mahfillerde çok işlendiği düşünülebilir.

Ak Parti’nin böyle bir yola başvuracağına hiç ihtimal vermiyorum. Türkiye böyle bir tavrı taşıyabilecek bir ülke değil ve bunu yapanların bir gün bile iktidarda kalabileceğini sanmam. Ancak böyle bir varsayımlardan kendine rol çıkaran uslanmaz askeri vesayet ve darbe meraklıları çıkmaz mı derseniz, çıkabilir de...

Darbeye nice canlar pahasına geçit vermeyen bir halka, “Bu iktidar çok kötüydü. İktidarı vermeyecekti. O nedenle devirdik”, demeye kalkacakların işinin hiç de kolay olmayacağını söylemek isterim.

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Ak Parti’de ayrılık rüzgârları 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00