Ak Parti’de ayrılık rüzgârları

Atilla Aytemur

12-07-2019 21:50

Ak Parti'nin uzun iktidar yıllarında öne çıkan ve uluslararası kamuoyu tarafından da yakından takip edilen üç önemli ismin yol ayrımlarıyla ilgili gelişmeler yavaş yavaş netleşiyor.

Hayli zamandır etrafında spekülasyonlar yapılan konunun son dönemde olgunlaşma noktasına geldiği, sonbahara doğru Ak Parti'den kopacak olanların en azından bir parti kuracakları kesin olarak ifade ediliyor. İkincisi ise, kesin olmayan bir ihtimal olarak dillendiriliyor.

Bu partinin son dört-beş yıldır yaşadığı iç gerilimlerin dışarıya yansıyan boyutlarına bakınca, sürecin de eninde sonunda böyle bir noktaya geleceği kaçınılmaz gibiydi.

Kulak tıkanan sorunlar

Kuruluş ilke ve değerlerinin olağanüstü aşınmaya uğradığı, menfaat şebekelerinin parti örgütlerine ve belediyelere üşüştüğü, bir tür hanedanlaşma yaşandığı hep söyleniyordu. Farklı kesimlere inanç ve hayat tarzı konusunda demokrasi dışı hoyrat davranışlar sergilendiği, evrensel değerlere sırtını dönüp deforme bir dini retorikle gün geçirildiğinden şikâyet edenler sık sık kamuoyuna yansıyordu.

Farklılık ve çeşitliliğiyle demokrasi ve özgürlüklerin geleceği ve garantisi olan medyaya adım adım operasyon çekilip yaratılan troller ordusuyla sanal bir gerçekliğe teslim olunması, bırakalım muhalifleri, bizzat bu partinin sağduyulu kesimlerinin epey zamandır seslendirdiği büyük bir sorun alanıydı.

Barış ve Çözüm Süreci tıkandıktan sonra bölgedeki Kürtlerle kurulan ilişkilerin hiç de yolunda gitmemesi, darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ve KHK uygulamalarının yarattığı kitlesel mağduriyetler, siyasetçilere, gazetecilere, akademisyenler ve muhaliflere yönelik aşırı uygulamaların yarattığı hukuksuz gözaltı ve uzayıp giden tutuklamalar, bu partinin bünyesinde bulunan birçok kişinin de gönül rahatlığıyla savunduğu şeyler değildi.

Tıkanmış ekonominin, çarkları dönmeyen sanayinin, olağanüstü artan işsizlik, yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığının, ödenmekte zorluk çekilen dış borçların, doğru dürüst işlemeyen devlet mekanizmalarının, gün geçtikçe kriz ve gerilim üreten dış ilişkilerin ve nihayet büyük iddialarla getirilmesine karşın bir yıl geçmeden yürümeyen ve toplumu zorlayan başkanlık rejiminin bu partinin içinde de aklı ve vicdanları hayli rahatsız ettiği dışarıya yansıyordu.

Ayrılığın öne çıkan aktörleri

Artık bir manevra alanı kalmadığı, ayrılık ve kopuşların mukadder hale geldiği anlaşılıyor.

Abdullah Gül, daha cumhurbaşkanlığı döneminden başlayarak Ak Parti'nin hâkim çizgisi ve Erdoğan'dan farklı tutumlar sergilemişti.

Yaygın kanaate göre, süresi dolduğunda kurucusu ve ilk başbakanı olduğu partisine dönüp üye olma isteği, kongrenin bir gün öne alınıp engellendiğinden beri, çeşitli vesileleri değerlendirerek yaptığı kritik eleştirel açıklamalarla artık başka bir yolda yürüyeceğini gösteriyordu.

Başkanlık modeline karşı çıkışı ve muhalefetin adayı olma ihtimaline olumlu yaklaşımı, yerel seçimlerde yapılan hukuk ve etik dışı zorlamalar karşısında sessiz kalmaması da bu yöndeki son örneklerdi.

Ahmet Davutoğlu

Ahmet Davutoğlu'na gelince; şüphesiz Arap Baharı ve Suriye iç savaşında izlenen hesapsız politikalarda ciddi payı vardı. Ama başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı olarak girdiği milletvekili genel seçimini kazanmış olduğu halde alelacele görevden alınması hayli şaşkınlık yaratmıştı.

 Ak Parti'nin ondan sonra izlediği politikalar da dikkate alınınca, kayda değer politik bir değişiklik yaşanmadığı, hakkaniyetli olmak gerekirse görevden alınmasında ileri sürülen sebeplerin bu bakımdan pek de ikna edici olmadığı anlaşılıyordu. Bu nedenle de Davutoğlu'nun yeniden kamuoyunun önüne çıkmak, sesini yükseltmek için uygun zamanı ve şartları beklediğini kestirmek zor değildi.

Nitekim, Ak Parti ve Cumhur İttifakı'nın Türkiye'ye rengini veren bütün büyükşehir yönetimlerini kaybederek ağır bir yenilgiye uğradığı 31 Mart 2019 Mahalli İdareler Seçimi'nin ardından harekete geçti. Partinin geldiği nokta ve Türkiye'nin ihtiyaçları hakkındaki görüş, eleştiri ve geleceğe dair tasavvurlarını 15 sayfalık bir manifesto yayımlayarak duyurdu. Partisinin engelleyici tavırlarına karşılık, katılımlı toplantılarla hiç de yabana atılmayacak görüşlerini açık olarak anlatıyordu.

Ali Babacan

Üçüncü isim ise, bugünlerde attığı her adımı dikkatlice izlenen, temas kurduğu insanların mercek altına alındığı eski başbakan yardımcısı ve bakanlardan Ali Babacan'dı. Uluslararası ekonomi, finans ve diplomasi çevrelerinin itibar, itimat ve saygısını kazanmış ender Ak Partililerden biriydi.

On üç yıl gibi oldukça uzun bir süre bakanlık görevinde bulundu. Bu dönem boyunca siyaset dünyasında sık rastladığımız şaşaadan uzak durması, serinkanlı olması, polemikten uzak durması, esas olarak işine odaklanması, tartışmalı mevzu ve ilişkilerin dışında kalması hep dikkat çekti. Politikada hakiki bir sessiz güç olduğu birçok kişinin ortak izlenimi olarak görüldü.

Özellikle 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası Ak Parti'de görülen demokrasiye sırtını dönme, Türkiye'nin geleceğini bu hususlardan tamamen uzak MHP ile bütün iplerin tek elde toplandığı bir başkanlık modeline bağlama ve otoriterleşme sürecinden uzak olduğunu, tasvip etmediğini, bunun sorumluluğunu paylaşmayacağını kendi üslubunca hissettirdi.

 8 Temmuz'da ise zamanının geldiğini düşünerek Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan'la görüşerek partiden istifasını verdi. Bu görüşmede, Ak Parti'nin geldiği nokta itibariyle fikren ve ruhen kopmuş olduğunu belirtti. Kendisine teklif edilen yeni görevleri kabul etmeyip, "Türkiye'nin bugünü ve geleceği için yeni bir çalışma başlatmak kaçınılmaz hale gelmiştir. Her konuda beyaz sayfalarla işe başlamak gerekmektedir" dedi. Ülkenin tıkandığına işaret ederek, yeni siyasal girişimler içerisinde olacağını kısa bir basın açıklamasıyla duyurdu.

Ak Parti'nin geldiği nokta

Şimdi bütün dikkatler bu üçlünün üzerinde toplanmış durumda. Bir yandan da Ak Parti bu noktaya nasıl geldi, diye analizler yapılıyor.

Partinin içinden birçok kişi uzun zamandır kuruluş ilkelerinden uzaklaşıldığını düşünüyor ve bunu değişik şekillerde dışarı yansıtıyor. Yıllar boyu inanç ve yaşam tarzları nedeniyle mağdur edilmiş ve toplumun kenarlarına itilmiş büyük bir dindar kitlesinin sözcülüğüne talip olarak iktidara gelmiş olmasına karşın, mazisini çabuk unutup giderek onlara ve değerlerine yabancılaşmaya başladığına dikkat çekiliyor. Hak, adalet, hakkaniyet gibi değerlerle başı hoş olmayan despotik muktedirlerin uygulamalarından hiç de farklı olmayan politikaların tereddüt etmeden sık sık devreye sokulmasının parti üyeleri ve taraftarlar arasında ciddi soru işaretlerine yol açtığı basına yansıyor.

Demek ki başlangıçtaki iddiaları, ülke ve toplum hakkındaki projeleri ne denli mükemmel ve haklı olursa olsun, siyasi partiler de zamanla yoruluyor, yaşlanıyor, eskiyor, katılaşıyor, ideal ve hedeflerinden uzaklaşıp artık ihtiyaçlara cevap veremez hale gelebiliyorlar.

Bu bakımdan Ak Parti de artık reformcu özelliğini ve fikri dinamizmini yitirmiş, temsil ettiği kitleye yabancılaşma yoluna girmiş, ağırlıkla bir menfaat örgütlenmesine dönüşmüş ve Türkiye'nin önünü tıkayan, ideolojik ve politik olarak olmadık zihniyetleri topluma dayatan, aşırı milliyetçi ve mukaddesatçı bir yapı haline gelmiş görünüyor.

Ayrılığı siyasal nezaketle sindirmek...

Partide seçim yenilgisi sonrasında sanki ciddi hamlelerle kendini gözden geçirecekmiş gibi bir hava yaratıldı. Ama sonraki günlerde görüldü ki, fazla bir değişiklik olmayacak. Birkaç görevden alma ve makyaj nevinden bazı adımlarla durum idare edilmeye çalışılacak. Bunun bütün belirtileri de Cumhurbaşkanı ve Ak Parti genel başkanı Erdoğan'ın konuşmalarında ve yardımcısı Ömer Çelik'in açıklamalarında görüldü.

"İhanet, arkadan hançerleme, davayı terk etme, ümmeti bölme, boş çuval" gibi ülke ve dünya gerçekliğiyle alakası olmayan, siyasi partilerin fıtratına uymayan, işi duygusala vurup, kopma eğiliminde olanların önüne anlamı olmayan ahlaki ve dini barajlar koymaya çalışmanın hiçbir faydası olmaz.

Çünkü ne millet ve ümmet gibi büyük ve çeşitlilik gösteren kitleler bir kişiye, zümreye ya da partiye mal edilebilir, ne de politik farklılaşmalar öyle hançerleme, ihanet vb. alakasız kavramlarla izah edilebilecek şeylerdir.

Ayrıca partilerde bölünme, ayrılık ve kopma, dünyanın sonu da değildir. Hatta olumlu yönden alınırsa bazen her iki taraf için de yeni başlangıçlara vesile olabilir.

Olumlu bir ihtimal

Bugün ülkenin fikri liderliği ve toplumsal dinamizmi, son yerel seçimlerde başarılı olan, merkezinde CHP'nin, içinde İyi Parti, HDP ve Saadet Partisi'nin bulunduğu ve çok sayıda küçük sol partinin ve sivil girişimlerin de desteklediği bloka geçmiş durumda.

Özellikle CHP, girmiş olduğu bu yeni mecradaki politika ve duruşunu derinleştirerek sürdürürse, yönlendirdiği Kürt seçmenin oylarıyla sürecin en kritik rolünü oynayan HDP Kürt Sorunu'nun çözümü yönünde bu aktörlerle diyalog ve işbirliğini derinleştirebilirse, Türkiye'nin yakın geleceği, olumlu manada bir hayli farklı yaşanabilir.

Özellikle Ali Babacan'ın liderliğini yaptığı ve Abdullah Gül'ün de destek verdiği girişim, ülkenin bugün öne çıkan sorunlarına yönelik demokratik içerikli program ortaya koyup, işaret ettiğim muhalif bloka olumlu yaklaşırsa, hem Türkiye'nin çehresi süratle değişebilir, hem de mevcut otoriter başkanlık modelinden denge ve denetleme mekanizmalarının iyi kurulduğu, demokratik kurum ve değerlerin yeniden yürürlüğe girdiği bir iktidar dönemine giden yol açılabilir.

Yasama ve denetleme görevini yapan bir TBMM, adaleti evrensel ölçüde uygulayan bağımsız ve tarafsız bir yargı, kendine tanınan yasal sınırlar içinde kalarak ve yurttaşların hak ve özgürlüklerine saygıyla ülkeyi yöneten ve sorunlara çözüm arayan bir iktidar, bugün somut bir özlem halini almıştır.

Sonuç olarak gelinen nokta, Ak Parti'de görülen ayrılık işareti Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan ve çevresi bakımından 17 yıllık metal yorgunluğunun verdiği tıkanmayı aşmak için kendini gözden geçirme fırsatı verirken, Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu gibi bu partiden kopmak için gün sayanlara da muhalefetle birlikte Türkiye için yeni bir sayfa açma imkânı sunuyor.

DİĞER YAZILARI Bingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat * 01-01-1970 03:00 '68 İsyan Günleri' ve Özeleştiri Mahkemeleri 01-01-1970 03:00 Taner Akçam'dan 'Yüzyıllık Apartheid' 01-01-1970 03:00 Neymiş? 14 Mayıs siyasi darbeymiş. Eee... N'olacak? 01-01-1970 03:00 14 Mayıs seçiminde 'Yetmez ama evet' var mı? 01-01-1970 03:00 Dip dalga 01-01-1970 03:00 Umut yüklü görüşme 01-01-1970 03:00 Seçim ve üç risk 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı ve HDP 01-01-1970 03:00 Vizyondan geriye kalan 01-01-1970 03:00 Kılıçdaroğlu yasa teklifiyle yanlış mı yaptı? 01-01-1970 03:00 Yolsuzluk ve rüşvet işleri ne olacak? 01-01-1970 03:00 Bekir Ağırdır ne demek istiyor? 01-01-1970 03:00 İttifaklar ve güç birlikleri 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve internet yasa tasarısı: Şekerler ve zehirler 01-01-1970 03:00 SADAT ve iktidar 01-01-1970 03:00 Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu davası 01-01-1970 03:00 Adil seçim ve seçim güvenliği sorunu 01-01-1970 03:00 Aysel Tuğluk 01-01-1970 03:00 Muhteşem Süleymaniye'ye perde çekmek! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın performansı ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Sevgili arkadaşımız Saffet Uygur'u kaybettik 01-01-1970 03:00 Vakit tamam; yeni ekonomiye geçiyoruz! 01-01-1970 03:00 Durmayan dolar ve duruşma 01-01-1970 03:00 Muhalefetin ayak sesleri... 01-01-1970 03:00 İktidar, hangi dala elini atsa elinde kalıyor! 01-01-1970 03:00 Ali Babacan, DEVA ve yakın gelecek 01-01-1970 03:00 Hedef muhalif belediyeler 01-01-1970 03:00 Edremit vakası 01-01-1970 03:00 Sosyal medyayı susturma yasası! 01-01-1970 03:00 Türkiye, Afganistan'da ne kazandı? 01-01-1970 03:00 Yangın dersleri 01-01-1970 03:00 Muhalefetin Cumhurbaşkanı Erdoğan sonrasına hazırlıkları 01-01-1970 03:00 Validebağ Korusu'na dokunmayın! 01-01-1970 03:00 HDP'ye yapılanlar ve yaklaşan seçimler 01-01-1970 03:00 Ezgi Mola'nın isyanı 01-01-1970 03:00 CHP Raporu'nun işaret ettiği çöküntü! 01-01-1970 03:00 MHP'nin şiddet dili ciddi riskler barındırıyor 01-01-1970 03:00 Emniyet genelgesi: Uydurma suç 01-01-1970 03:00 'Eylem Planı' neden heyecan yaratmıyor! 01-01-1970 03:00 Başarısız Gara operasyonu ve hedefteki HDP 01-01-1970 03:00 Boğaziçi'ndeki iktidar kuşatması 01-01-1970 03:00 Selahatttin Demirtaş ve Erol Katırcıoğlu 01-01-1970 03:00 Türkiye, bu filmi daha önce de gördü! 01-01-1970 03:00 İnanılmaz proje: Cami Gençlik Kolları! 01-01-1970 03:00 Millet İttifakı'nın durumu ve beklentiler 01-01-1970 03:00 Türkiye, Türkiye olalı böyle 'Devran' görmedi! 01-01-1970 03:00 Hedefteki lider: Kemal Kılıçdaroğlu 01-01-1970 03:00 İktidar yeni bir sayfa açabilir mi? 01-01-1970 03:00 Deprem vergisinin tuhaf hikâyesi 01-01-1970 03:00 Muhalif partiler olmasa memleket ne güzel... 01-01-1970 03:00 Seçim tartışması bu şartlarda biter mi? 01-01-1970 03:00 İktidar ülkeyi nereye sürüklüyor? 01-01-1970 03:00 "Samimi demokrasi" buysa... 01-01-1970 03:00 İçişleri Bakanı böyle davranamaz! 01-01-1970 03:00 Atlamayalım... Bahçeli bu defa idam istedi! 01-01-1970 03:00 Barış Atay'a saldırı geçiştirilemez! 01-01-1970 03:00 Müjde ve felaket: Karadeniz’in gazı ve seli 01-01-1970 03:00 İktidarın boş işleri 01-01-1970 03:00 'Nepotizm' dediğin böyle olur! 01-01-1970 03:00 Bugün CHP'den ayrılma ne anlama gelir? 01-01-1970 03:00 CHP'deki muhalefet ne diyor? 01-01-1970 03:00 Muteber işadamı ve durmaksızın patlayan fabrikası 01-01-1970 03:00 İktidar, kıdem tazminatında IMF ile aynı noktada buluştu 01-01-1970 03:00 Ak Parti’nin "ince" hesapları 01-01-1970 03:00 Türkiye, Kürt sorununu kiminle çözecek? 01-01-1970 03:00 HDP'yi kapattırma sevdası 01-01-1970 03:00 Yine neler oluyor? 01-01-1970 03:00 Siyasette iki tıkanma 01-01-1970 03:00 Hayır, cüretleri cehaletlerinden değil! 01-01-1970 03:00 Kullanım süresi geçmiş suçlama 01-01-1970 03:00 Adalete ve eşitliğe uzak İnfaz Yasası 01-01-1970 03:00 Vebadan sonra Avrupa’da ne oldu? 01-01-1970 03:00 Salgınla mücadelenin üzerine düşen gölge 01-01-1970 03:00 Korona günlerinde siyaset 01-01-1970 03:00 Ömer Faruk'tan 'Aşk ve Ereksiyon Aşk'ı' 01-01-1970 03:00 Kavala şimdi de FETÖ’nün beyni ve finansörü mü oldu? 01-01-1970 03:00 Vesayet ve darbe tehlikesi hortladı mı? 01-01-1970 03:00 Siyasi ayağı ararken 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul tartışması ve son gerçekler 01-01-1970 03:00 Kamu yetkililerinin sorunlu zihniyeti 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul-3: Risk bombası! 01-01-1970 03:00 Türkiye ücretli geçişe zorlayabilir mi? * 01-01-1970 03:00 Kanal İstanbul hakiki bir ihtiyaç mı? * 01-01-1970 03:00 Bunu da gördük: Üniversiteye haciz! 01-01-1970 03:00 Dipsiz Göl’ün ölümü 01-01-1970 03:00 Otizmli çocuklara ayrımcılık 01-01-1970 03:00 Zor denklem! 01-01-1970 03:00 Yargı ve adalet krizi 01-01-1970 03:00 Bütün anneler birleşin! 01-01-1970 03:00 Sosyal medya ve 'Gariplikler' * 01-01-1970 03:00 İstanbul Belediyesi meğer kimleri finanse etmiş! 01-01-1970 03:00 HDP Diyarbakır Mitingi'nin düşündürdükleri 01-01-1970 03:00 Hedefteki adalet! 01-01-1970 03:00 Doğu Akdeniz krizi ve iklim değişikliği 01-01-1970 03:00 Başkanlık tartışmasının ardında dış güçler mi var? 01-01-1970 03:00 Metamorfoz (başkalaşma) ve 23 Haziran Seçimi 01-01-1970 03:00 S-400'ler ve sol partiler 01-01-1970 03:00 "KHK uygulamaları ve Medeni Ölüm" 01-01-1970 03:00 Türkiye Gemisi 01-01-1970 03:00 #sanatçıyadokunma! 01-01-1970 03:00 İktidar, YSK kararı ve muhalefet 01-01-1970 03:00 Ortada kalan İttifak 01-01-1970 03:00 23 Nisan ve linç girişimi 01-01-1970 03:00 HDP bu seçimlerde ne yaptı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti ülkeyi nereye sürüklediğinin farkında mı? 01-01-1970 03:00 Ak Parti mahallesinde adresini arayan uyarı 01-01-1970 03:00 Sıradaki kriz: S-400’ler 01-01-1970 03:00 Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği * 01-01-1970 03:00 Zorlamayalım, “beka” seçimlere sığmaz! 01-01-1970 03:00 CHP manifestosu neler vaat ediyor? 01-01-1970 03:00 Ak Parti manifestoda ne diyor, ne demiyor? 01-01-1970 03:00 Seçilmişlerin meşruiyeti ve Venezüela 01-01-1970 03:00 Kaz Dağları'nda itiraz ve isyan! 01-01-1970 03:00