Oltanın ucundaki balık: Ukrayna

Cevat Turan

18-03-2022 21:38

Rusya'nın Ukrayna'yı işgale başlamasıyla birlikte insanlığın tarihsel hafızasının kodları yeniden depreşmeye başladı. Hiç kimsenin aklından dahi geçirmek istemediği o sözü ABD başkanı Biden telaffuz ediverdi ve 3. Dünya savaşı olasılığından bahsetmeye başladı. Zaten var olan soğuk savaş, dönemsel olarak Rusya'nın içine kapanmasını saymazsak, tüm hızıyla devam etmekteydi. Bölgesel çıkar ve egemenlik savaşları ise 11 Eylül'den beri hız kazanmıştı.

Peki, neden şimdi sıcak çatışma insanlığa yeniden acı çektirmeye başladı? Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Filistin'de on yıllardır yaşanan yıkım ve dramlar modern dünyanın bu kadar dikkatini çekmemişti. Oysa Ukrayna'nın varlığı Avrupa'nın içine kadar ulaşacak sosyal ve ekonomik krizleri, hatta önü alınamaz ve AB ülkelerinin geri çeviremeyeceği boyutta içgöç hareketini tetikleyecektir. Bu durum Avrupa'da sosyal etkileşime ve istikrarsızlığa da neden olacaktır.

Tarihsel hafızaya baktığımızda 1. Dünya Savaşı ile 2. Dünya Savaşı'nın kodlarının günümüz krizleriyle benzerlikler taşıdığını görüyoruz: Ekonomik buhranlar ve salgınlar.

Her ne kadar 28 Haziran 1914'te Gavrilo Princip adlı fanatik bir Sırp milliyetçisinin Saraybosna'da, Avusturya-Macaristan tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand'ı öldürmesi ile başladığı gerçekse de, esas amacın büyük bir dünya ekonomik buhranının yaşandığı, gelişmekte olan kapitalist üretim tarzının azgelişmiş ülkeler üzerindeki baskısını giderek artırması, üretim ve gelir dağılımı dengesinin dünyadaki bölgeler arasında makineleşmeyi elinde bulunduranlar lehine dönüşüyor olması, büyük devletler tarafından sınırların yeniden çizilerek coğrafyanın paylaşılması olarak bildiğimiz emperyalist savaşın ilk adımıdır.

1. Dünya Savaşı henüz bitmeden bugünü andıran diğer felaket ise 1918-1919 kışında başlayan ve İspanyol gribi denilen bulaşıcı hastalığın 40 ile 70 milyon insanın ölümüne neden olduğu bilinmekte. Bu da ülkelerin üretimlerinin aksamasına, zaten savaşlarda azalan üretici gücünün kaybına, pazarın daralmasına ve ekonomiyi savaş endüstrisinin kapısına götürmesine neden olmuştur. İşte bu dönemde Osmanlı'nın sınırları yeniden çizilmiş, ulusdevletlerin parçacıklar halinde türemesi bu konjonktürel zamana denk gelmektedir.

2. Dünya Savaşı'nın başaktörü faşist Hitler olarak simgeleşmişse de, Nazi Almanya'sının 1939'da Polonya'yı işgal etmesiyle başlayıp 1945 yılında Almanya'nın kayıtsız şartsız teslim olmasıyla son bulsa da, biliyoruz ki esas neden 1929 yılındaki dünya ekonomik buhranıdır. Ve savaş, bu buhranın bir sonucudur. Bugünkü Avrupa Birliği'nin de temelinde üretimin en önemli vazgeçilmezi olan ve dönemin enerji kaynağı "Kömür Birliği"nin kuruluşu yatmaktadır. Bu birlik sonra AET'ye (Avrupa Ekonomik Topluluğu), şimdi de AB'ye evirilmiştir.

Kapitalizm, bir model olarak insanlığın varlığını belirlemeye başladığı yıllardan itibaren 1876'lardan başlayarak 2020'ye kadar tam 14 kez büyük buhran yaşamış, bunun ikisi dünya savaşına, diğerleri ise ülkelerin içinde darbelere, iç çatışmalara ve bölgesel savaşlara dönüşerek kendini aşmaya çalışmıştır. Her ne kadar kapitalizm kendini yenileyebilen yeni üretim sahalarını teknoloji ve bilişim alanlarıyla sürdürebilse de Marksizm'e göre kendi mezar kazıcısının kendisinin olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü bir sistem olarak var olan kapitalizm her zaman genleşip daralan, küçülüp büyüyen krizler rejimidir. Ve her kriz, yeni varsıllarını ve yeni yoksullarını doğurur. İşte bu kriz zamanlarında, bu fırsatı örgütleme becerisini gösteren ulusların kimileri daha çok demokrasiye evirilme becerisi gösterebilirken, bazıları totaliter, baskıcı ve demokrasiyi rafa kaldıran faşizan rejimlere dönüşmektedir. Bunun örneğini biz yaşıyoruz. Bugünkü iktidar da 2001 ekonomik ve siyasi krizinin bir ürünü değil midir?

Emperyalist devletlerin silahlanma ve savaş ekonomisini, savaş teknolojisini yeniden yapılandırdığını, bunu ekonomik bir büyüme için fırsata çevirdiklerini biliyoruz. Bugünün basınına yansıyan bazı haber başlıklarına yakından bakarsak silahlanma yarışının yeniden hız kazandığını, Batının Irak'ta, Afganistan'da, Suriye'de olduğu gibi Ukrayna'ya da milyonlarca dolar silah sevkıyatını yaptığını görürüz. Bu, silah endüstrisinin üretiminin yeniden hız kazandığının ya da kazanacağının kanıtıdır. Bunu anlamak için NATO'nun, ABD'nin ve müttefiklerinin silahlanmaya ayırdığı bütçeye bakmamız yeterlidir.

Şimdi tarih tekerrür mü ediyor?

Yine bir salgın hastalık dönemindeyiz. Ülkeler içe kapandı. Fabrikalar, işletmeler, tarım üretimi durma noktasına geldi. Gıda ve enerji krizi insanlığı tehdit ediyor.  Otomobil sektörü cip üretme sıkıntısı yüzünden uzun süre arz yaratıp talebe yanıt veremedi. Bu, beraberinde işten çıkarmaları, sosyal huzursuzlukları, stagflasyonu, resesyonu, bunlar ise enflasyonu üreterek kriz içinde krizlere neden olmaktadır. Buna bir de bizde olduğu gibi iktisat biliminin araçlarıyla değil de 1600 yıl öncesinin "Nas" anlayışıyla müdahaleye kalkıştınız mı iş çığrından çıkar, yoksulluğu ve işsizliği derinleştirir, tüm faturayı toplum olarak ödemeye başlarsınız. Şimdi savaş ekonomisi, silah üreticileri ve yıkılan şehirlerin yeniden inşası için inşaat sektörünün büyük kartelleri de ellerini ovuşturmaya başlamış durumdalar.

Birçok ülke böylesi krizlere hazırlıklıyken, bizim kasamız, buğday ve gıda depolarımız, doğalgaz ve petrol stoklarımız tamtakır. Dünyada kendi kendine yeten bir tarım ülkesini alıp dışa ve ithalata bağımlı hale getirmek için bundan daha büyük bir kötülük olamazdı. Bu dünya krizine cıbıldak ve müthiş borçlanmayla yakalandık.

Konunun başına dönecek olursak; Rusya'nın müdahalesinin Ukrayna özelinde değil, Rusya, NATO ve ABD arasında geçtiğini çok net anlamamız gerekir. ABD ve müttefikleri başka coğrafyalarda yaptığı gibi Ukrayna'da da vekâlet savaşı ile işin içinde olduğunu zaten kabul ediyor. Ukrayna'ya 40 bin paralı milis gönderilmesinin planlaması ve itirafı bunun en büyük kanıtı.

Toplumun bir kısmının bir dönem Sovyetler Birliği'nin Arnavutluk, Çekoslovakya, Afganistan müdahalelerinde ikileme düştüğü gibi, bugün de benzer bir haletiruhiye içinde olduğunu görüyoruz. Oysa Türkiye'nin yapması gereken tek şey, NATO ve Rusya arasında bir tercih yapmak zorunda olmamasıdır. Türkiye'nin her alanda bağımsızlığı savunması, bölgesinde barışı, ateşkesi önceleyen diplomatik ilişkileri sürdürmesi gerekiyor.

Demek ki dönüp baktığımızda, "Ne Amerika ne Rusya, tam bağımsız Türkiye" sloganının, bir slogandan daha öte anlam taşıdığını şimdi daha iyi anlıyoruz.

Son olarak, Ukrayna sorununun geçmişini ve bugününü doğru anlayabilmemiz için, BSM Kolektif'in YouTube kanalındaki Oliver Stone'un "Ukrayna Yanıyor" belgeselini izlemenizi tavsiye ederim.

DİĞER YAZILARI Deprem kaderimiz değildir! 01-01-1970 03:00 Ne yapmalı? 01-01-1970 03:00 1 Eylül hangi dünyanın barış günü? 01-01-1970 03:00 Yaşıyorsam anlamalıyım 01-01-1970 03:00 Çok denklemli Kürt sorunu 01-01-1970 03:00 Çorum Valisi'ne açık mektup! 01-01-1970 03:00 Siz kimsiniz ve fikri iktidar! 01-01-1970 03:00 Corona sonrası Diyanet İşleri Başkanlığı 01-01-1970 03:00 Senin adın Deniz... 01-01-1970 03:00 Anarşist olmanın kemik yaşı tespiti 01-01-1970 03:00 Gençlik nerede? 01-01-1970 03:00 Gıda terörü 01-01-1970 03:00 Tam bağımsız Türkiye mi (!) 01-01-1970 03:00 Devlet ve birey 01-01-1970 03:00 Gitmek özgürleşmek midir? 01-01-1970 03:00 En büyük güç ve silah, eğitimli insandır 01-01-1970 03:00 Fidel ve Küba'da gördüklerim 01-01-1970 03:00 Çobanına âşık olan koyunlar 01-01-1970 03:00 Avrupa Birliği hedefi neden gerekli? 01-01-1970 03:00 Yalnız ölüm 01-01-1970 03:00 Hayat nedir ki yalnızlıktan başka? 01-01-1970 03:00 Yoksulluk ve algı yönetimi 01-01-1970 03:00 Bir sonbahar daha 01-01-1970 03:00 Kirlenmemiş olanlara... 01-01-1970 03:00 Eylül 01-01-1970 03:00 1 Eylül Dünya Barış Günü 01-01-1970 03:00 Ne olacak bizim bu saf solcuların hali? 01-01-1970 03:00 Vah benim garip ülkem! 01-01-1970 03:00 Darbenin romanını yazdım! 01-01-1970 03:00 Sevdaya dair ne varsa 01-01-1970 03:00 Demokrasi yenir mi? 01-01-1970 03:00 Bir tuhaf durum! 01-01-1970 03:00 Bir yolculuk düşlemiştim oysa 01-01-1970 03:00 Sahi siz kimsiniz? 01-01-1970 03:00 Toplumsal cinnet = Kadına şiddet 01-01-1970 03:00 Başkalaşmak 01-01-1970 03:00 Silahlanma ve açlık 01-01-1970 03:00 Size rağmen birlikte yaşayacağız 01-01-1970 03:00 Tutunacak iyi bir şey arıyoruz ama yok! 01-01-1970 03:00