Aile içi sohbetlerimizde ilerici, solcu, devrimci akraba, abilerimize, ablalarımıza entelektüel bir özentinin ötesinde bir özenti silsilesi aktaracam uzun süre beklettiğim çok değerli okuyucularıma...

O entelektüel, ülkesine, yurduna, halkına sorumluluk hissettiren hayranlık hali bende, akranlarımın üst sınıflara olan özenme haline bir iğreti yaratmış olacak ki ben daha çok alt tabakalarda albenisi olacak bir şeyler bulabilmişim.

İlk özendiğim meslek grubu biçerdöver şoförleri idi. O yükseklerde iş gören, toz toprak olsa da nispeten tek koltuklu kabin bende enteresan bir hayranlık bırakmıştı. "Büyüyünce bu mesleği yapacam" değil, "Dünyaya bu şekilde gelsem ne güzel olurdu" şeklinde bir özenti idi.

Zamanla bu, yerini o biçerdöverin yükünü boşaltan kamyonun sürücüsüne yönelmişti. Kaymon şoförünün o tek tabanca, yalnız şövalye, ketum hali bende garip, açıklaması zor bir hayranlık bırakmıştı. Koltuk arkası minnak yatağın o sade konforu beni cezbetmişti herhalde.

Gençlik dershane yollarında, dolmuşun ön koltuğuna oturur isen yine şoförün önünde senin önüne düşen yanında, balya balya kâğıt paralar dikkatinizden kaçmaz. O sermaye sınıfının sözcülerinin çok sever sıcak para görüntüsü mü beni esir almıştır bilmiyorum ama, yıllar sonra çalıştığım acil serviste masada oturur pozisyonda omzun biraz üstünde cam bir plaka daha tutturulmuştu masaya ve ben dolmuş şoförlerinin camdan ellerini çıkartıp tespih sallaması gibi dirseğimi o cam plakaya koyup çalışıyordum.

Bu kadar çalışma hayatında gördüğünüz gibi hiç şu anda çalıştığım işe bir gönül girmesi olmadı bende.

Zaten çalışmaya başladın mı hemen çalışmama yolları aramak, o türden örnekleri göstermek âdettendir.

Benim sondan bir önceki özentim de böyle, bizim muhitte daha çalışma yaşına gelmemiş çocuk yaşta, uzaktan bakarsanız acaba bir mental engeli mi var diye şüphe edebileceğiniz bir kimse.

S...t o kadar savruk ki şapır şupur terlikle gezen, sallana sallana koşturan, olur olmadık yerde bağıran, bazen "ya allah bismillah" sloganları atan, yüzerken bile Recep İvedik'e taş çıkaran bir hali var. Ve bu tavırları kimseyi rahatsız etmiyor.

Muhtemelen o kadar saf ki, insan içinde, içinden geldiği gibi davranıyor ve bu bende inanılmaz bir özenti hali oluşturuyor.

Ama bunların hiçbiri ama hiçbiri bendeki şu keskin özentinin yerini alamaz  Yolun ortasında değil kenarında bulduğu en sıradan yerde, hastane sedyesi üstünde ya da koltuk üstünde, neresi ayakaltında değilse orada boylu boyunca uzanan kedinin, köpeğin o umarsız, gamsız, önüne gelen ilk yerde yatışı gibisi yok, olamaz.

Bir insan kediye köpeğe özenir mi? Özenir. Bu kapitalizmde, bu sömürü düzeninde kediye de, köpeğe de özenir.