Covid salgınının ilk pikinden sonraki iniş günleri. Bizim acilimizde Covid hastaları gözlemi için ayrılmış bir izolasyon alanı var. Covid öncesinde sıklıkla içinden de geçtiğim alan izolasyon alanı yapılmış.

Tabii ben eski alışkanlıklarla oradan doktor odasına geçiş yapmak istiyorum ve geçmeden önce göz ucuyla içeride hasta var mı diye bakıp o kestirme yolu kullanıyorum. Bunu gören hemşire arkadaşlar beni sorumlularına şikâyet ediyor, acil sorumlusu hemşire hanım da bana gelip orayı geçiş için kullanmamamı istiyor.

Ben de hangi şartlarda geçtiğimi anlatırken kafamda canlananlar Yüzüklerin Efendisi’nden bir sahne, ak saçlı, aksakallı Gandalf, asasını kaldırıp indiriyor, "Youshall not pass!" ("Burdan geçemezsin!") diye haykırıyor.

***

İstirahattan önce hasta viziti yapıyorum.

Hastalara tedaviden fayda görüp görmediklerini öğrenmek için "Nasılsın?" diye soruyorum, yaşlıca amca ve teyze, karşılık olarak "Sen nasılsın evladım?" diyor.

Ben de dumur.

"Teyzeciğim, hal hatır sormuyorum. Nasıl, serumdan fayda gördün mü?"

***

Bazı hastalar uyguladığım tedaviyi çok beğeniyor ki bu doktor çok iyi, bir dahaki sefere bu doktora gelelim diyo, ben de refleks olarak dediklerini gerçekleştirmesinler diye "Kötüyüm ben kötüyüm" tekerlemesini yuvarlıyorum.

***

Bir tanıdığın tahlil sonuçlarını değerlendirirken "Yanındaki kim?" diye soruyorum.

O da "Eltim," diye cevap veriyor.

Ben: "Elti ne?"

***

Yine filme gönderdiğim hasta, ilaç talebini reddettiğimde muameleyi beğenmemiş olacak ki, "Ben girişimi iptal ettirecem," diyor.

Yahu içinden geçen filmi nasıl geri çıkaracan?

***

Uzman meslektaşıma danışmak için doktor odasını telefonla arıyorum, o arada doktorunu arayan hasta için o doktoru da bilgilendiriyorum.

Bir taşla iki kuş vurmak böyle bir şey herhalde.

***

Yoğun hasta başvurusu olduğu saatlerde bir müzik açıyorum YouTube'dan dinliyorum, anca böyle stresimi atabiliyorum.

Karşılıklı samimi duygular beslediğimiz personel arkadaş yanıma oturuyor, Kürtçe şarkı için, "Anlıyor musunuz?" diye soruyor, ben de "Aşk şarkısı işte," diye geçiştiriyorum.

Arkadaş, "Niye aynı türkü sürekli çalıyor," diyor, ben de “Sürekli hasta girişi var, ikide bir nasıl müzik değiştireyim," diyorum.

Müsait zamanda "Geçen bir şarkı dinlemiştiniz, Levent mi neydi," diyor, ben de açıyorum YouTube geçmişini, arıyoruz beraber bahsettiği şarkıyı, ama geçmişte hep yemek tarifleri var.

***

Sabaha karşı bir el kesisi geliyor, değerlendirip kesisi için daha kapsamlı bir hastaneye gitmesini öğütlüyorum.

Hasta ve yakını âdeta ortalıkta oyalanır. Yakını nazik bayan hemen arkamdaki prizden telefonunu şarj etmek için benden izin istiyor, ben de tabii diyorum. Bu komşulukla telefonda ne konuşuyorlarsa kulak misafiri oluyorum.

Ayşe'yi arıyorlar cevap yok, Mehmet'i arıyorlar cevap yok, bilmem Serhat'ı arıyorlar cevap yok, kimi arıyorlarsa kimse cevap vermiyor; ben de üstüme vazifeymiş gibi şöyle diyorum:

"Yıllardır burada çalışıyorum, bugün cumartesi sabahı. Genelde bu sabahlarda acile fazla başvuru olmaz. İnsanlar cuma akşamı nasıl olsa yarın cumartesi tatil diye yiyor, içiyor, geziyor, tozuyor, sabah da öğleye kadar uyuyor. Muhtemelen sizin aradıklarınız da uyuyordur, ondan cevap vermiyordur telefonlarınıza...”

faxri078@gmail.com